Türkiye’de bir süredir sesiz sedasız giden bir gündem var. Anlaşılan büyük bir paradigma değişim talebi ile bu değişime direnç gösterenler arasında bir çekişme/pazarlık söz konusu. ABD seçim sonuçlarının belirginleşmesiyle ortaya çıkan süreç; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığından ayrılmasını takiben ekonomi bürokrasisinde bir dizi değişikliğe gidilmesi ve hemen ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “hukuk, ekonomi ve demokraside” yeni bir reform dalgası başlatacağını ilan etmesiyle devam etti.
Ancak bu eko-politik değişim adım ve
söylemlerine karşı AK Parti kurucularından ve Cumhurbaşkanı YİK üyelerinden Bülent
Arınç’ın açıklamalarından sonra o görevinden istifa etmesi; Arınç’a en çok
MHP’nin tepki göstermesi ve Alaattin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal
Kılıçdaroğlu’nu hedef alan açıklamalarıyla devam etmişti.
Aslında bu fotoğrafı daha önce de
görmüştük. Nasıl mı? Hatırlarsanız İstanbul 2019 seçimlerinden sonra da Sayın
Erdoğan ‘değişim’ temelinde eko-politik ve hukuk temelinde çeşitli
yenileme adımlarından bahsetmiş; ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na
Ankara-Çubuk’ta yumruklu bir saldırı düzenlenmişti.
Özetle Erdoğan, ne zaman hukuk, ekonomi ve
demokraside reformist adımlar veya kabineyle ilgili bir değişim iddiaları
gündeme getirse Kılıçdaroğlu sahneye çıkıyor ve kendisi bir şekilde tehdit veya
darpa uğruyor. Yani Kılıçdaroğlu üzerinden Erdoğan tehdit ediliyor.
‘Kılıçdaroğlu’na söylüyorum Erdoğan anlasın’ tarzı bir durum ile karşı
karşıyayız. Aslında teorik olarak bu anlattıklarımız kocaman bir çelişki gibi
görünüyor. Ana muhalefet partisi başkanı üzerinden iktidarın başı Erdoğan, neden
değişim adımları atılmasına izin verilmesin ki veya muhalefetin başına gelen
bir olay Erdoğan’a yönelik bir tehdit algılansın ki.
Ancak teorikde mümkün olmayan pratikte
pekâlâ böyle işliyor. Belki bu analizi ispat edemiyoruz. Ancak sonuçları
üzerinden bir değerlendirme yapabiliyoruz. Erdoğan ve AK Parti
iktidarının ortağı görünen MHP ve mahfilleri bir şekilde Erdoğan’ın değişim
adımları atmasından rahatsızlık duyuyor. Üstelik bu rahatsızlığını açıkça da
beyan ediyorlar. Ancak muhafazakâr taban başta olmak üzere AK Parti teşkilatı,
bürokrasi, ekonomi çevreleri, medya, STK’larda açıktan olmasa da yüksek bir
homurdanmayla güçlü bir değişim talebi her yerde isteniyor. Aslında AK
Parti’den yavrulayan iki parti de bu nedenle ayrılmadı mı?
Erdoğan, değişimin ilk adımını kendisinden
başlatarak yaptı. Yani Berat Albayrak’ın icra makamından ayrılmasını, aslında
ekonomi ve siyaset satın alarak bu değişime olumlu tepki verdi. Ancak bir el
Erdoğan’ın daha fazla sınırı aşmasını istemiyor. Bu gizli elin ne olduğunu ve ne
için yaptığını bilmiyoruz. Ancak görünürdeki fotoğrafı MHP ve Devlet Bahçeli
dolduruyor diyenlere kulak vermek gerekir.
15 Temmuz darbe kalkışmasıyla başlayan
MHP+AK Parti Cumhur ortaklığı resmen olmasa da psikolojik olarak bitmiş durumda
diyenlerin tespitlerini de yabana atmamak gerekir. Kısa vadede Türkiye’nin
içine düşmüş olduğu durumda ittifak pekâlâ yararlı olmuş olsa da; uzun vadede Türkiye’nin
Erdoğan’ın ve Muhafazakâr tabanın ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzaklaştı.
Bunun üstüne AK Parti’nin içindeki bazı menfaatçilerin bu ittifak sayesinde
hayat bulmasını eklediğimizde Erdoğan ve AK Parti için MHP bir prangadan öteye
gitmiyor.
Sayın Erdoğan, 18 yıllık iktidarını
aslında reformist ve yenilikçi, kalkınma odaklı ve insana dokunan şefkatli
yönüyle gücüne güç kattı. Bugüne kadar onlarca kez seçimleri tek başına ve
ortaksız kazandı. Geldiğimiz an itibariyle FETÖ’den doğan zaruriyet, MHP ve
Vatan Partisi’nden ötürü mahcubiyete götürüyor; AK Parti
tabanında..
Sayın Erdoğan, artık bağımsız adımlar
atmalı. İttifakın geleceğini Erdoğan ve AK Parti değil; koalisyon küçük
ortakları düşünmelidir. Erdoğan, Türk siyasetinin halen ‘en güvenilir’
ve ‘en samimi’ aktörü durumundadır. Bunun için Erdoğan, parçalı ve
bağımsız bir muhalif milletvekilleri üzerinden AK Parti’ye eklemlenen
milletvekillileri mi bulur? Yoksa başka partilerle mi ittifak yapar?
Bilmiyoruz. Açıkçası bu ittifakı gerçekleştirebilecek parlamento da siyasi bir
ortam da yok.
Ancak mevcut görüntü çok net bir şekilde
Erdoğan’a ve AK Parti’ye zarar verdiği açık. 2019 yerel seçimleri, 2 adet
İstanbul seçimleri ve referandum süreçlerinde beklenen oyların alınmamasını
eklediğimizde bu ittifakın tabanda karşılığı bulduğu da tartışmalı. Üstelik
devlet bürokrasisinin işlevsizliğini de eklediğimizde ittifak, artık
tükenmişlik içindedir. Erdoğan, bugüne
kadar birçok zorluğu millet sayesinde atlattı. Kendisine yönelik birçok
yalan-iftira ve çeşitli suçlamayı tanımadığı milyonların desteğiyle aştı.
Bugün geldiğimiz noktada Erdoğan’ın
bir değişim arzusunda olduğunu anlıyoruz. Bunu nasıl ve kiminle gerçekleştirir
bilmiyoruz ama beklentinin satın alınacağından şüphe duymamasını tavsiye
ederiz. En azından ilk tepkiler olumlu. Erdoğan bir politik tehdidin veya
şantajın ortasında anlaşılan. Ama kanıtlayamadığımız bir milliyetçi-NATOTÜRKÇÜ
kuşatmanın ortasında kalmış durumda. Medya ve bürokrasi başta olmak üzere
toplumun artık bıkkınlık getiren kişi, kurum ve politikalardan Erdoğan’ın
uzaklaştıkça gücüne güç katacağı ve düşmanlarına korku vereceği aşikâr. Aksi
durumda bu prangalar daha büyük ve kalıcı nefretlerin oluşmasına ve
inandırıcılığın kaybolmasına neden olur. Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.