Bir cümleniz şöyle başlıyor;
“Dindarların Rüşd ve Hikmet sorunu, dinsizlerin ve diğerlerinin de İstikamet ve
Hidayet sorunu vardır. Her iki kesim de genellikle sorunlarını göremezler.”
Yaşadığımız koronavirüs salgınını dikkate alırsak sizce bu iki grubun bu
pandemide göremedikleri nelerdir?
Türkçede güzel bir söz vardır: “El
(yabancı) ile gelen kara gün, düğün-bayramdır.” Bu söz, insanların felaket
günlerinde dayanışmasını, zorluğu aşmak için işbirliğini, birbirine yardımını,
düşmanlıkları, kırgınlıkları atmayı, affetmeyi, yeniden başlamayı, el ele
vermeyi… ima eder. İnsan olmanın zayıflığının doğurduğu insiyaki bir birleşme
duygusudur. Ülkemizde oluşan kimlik ayrışmasını Corona pandemisi ortadan
kaldıramadı. İnsan olma kapasitemiz(medenilik) açısından çok hayal kırıcı bir
durum.
Küresel bir etki oluşturan bulaşıcı
hastalıkların, öldürücü virüslerin nedenleriyle ilgili teolojik bir bağ
kurulabilir mi? Bu konuda insani ve İslami yaklaşım nasıl olmalı?
Bu tip pandemiler, insanlık tarihi kadar
eskidir. Bunları Tanrı’nın “tetiklemesi” veya insanların günahkârlığından
mütevellit Tanrı’nın insanlara “saldığı” bir ceza olarak görmek İslam(Kur’an)
açısından anlamsızdır. Bunlar(virüsler) deprem, sakat doğumlar, kuraklık,
kıtlık, gibi Ekosistemin “yapısal” unsurları. Yani Dünya/hayat dizayn edilirken
insanın “deneneceği” düşünülerek/öngörülerek (Fitne-Bela-İmtihan) acı, ızdırap,
zorluk, sıkıntı, zarar, mihnet, meşakkat (şerr/kötülük) ve nimetler, mal,
enginlik, refah, haz, mutluluk, neşe… birlikte yaratılmıştır.(90/4,21/35,
2/155-56) Denenmede insandan beklenen sorumluluk, nimetlere şükretmesi;
zorluklar karşısında da onları azaltmaya-aşmaya çalışırken isyan etmeyip
sabretmesidir (direnç/direniş). Zorluklar ile kolaylıklar birlikte ve iç içedir
(95/5-6). İnsanların, ahlaken yanlış icraatlar yaparak (kubuh) Allah’ın kurmuş
olduğu ekolojik dengeyi bozmaları (fesat=İklim değişikliği, ozon tabakasının
delinmesi, küresel ısınma, temiz su kaynaklarının kirletilmesi, GDO…vs) ayrı
bir kötülük kaynağıdır(30/41,2/205). Allah, bu dengenin bozulmamasını tavsiye
etmiştir(55/7). Virüslerin yaşam dünyası, hayvanlar alemi olduğu halde; onların
insanlığa bulaşması, insanlar aracılığı ile olmaktadır.
HALKA HİZMET, HAKKA HİZMETTİR
Koronavirüs salgını her şeye
hazırlıklı olduğunu sandığımız ABD ve Avrupa’yı perişan etti. Bundan çok büyük
yaralar alacağı düşünülen Türkiye’de ise başarılı bir mücadele var ve üstelik
bu ülkelerin yanısıra dünyanın birçok ülkesine yardım ediyoruz. Buradan baktığımızda
Türkiye›yi gelecek adına, insanlık adına ümitvar görebilir miyiz?
Anadolu’nun bin yıldan fazla olan Müslüman
kimliği, sağlığı “ticari” bir unsur görme yerine; onu halka” hizmet” olarak
görmüştür. (Halka hizmet, Hakka hizmettir.) Dünyaya yaptığı yardımlar da, yine
bu merhametin/rahmetin neticesidir. Medeniyet, salt teknoloji ve maharet değil;
vicdan ve merhamettir. Birinci tür uygarlık anlayışı, bu pandemi günlerinde
görüldüğü gibi, sınıfta kalmıştır.
Devletlerin yetkililerinden sıkça
duyduğumuz bir söz var: “Koronavirüs sonrasında hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak” Bu söz size neyi çağrıştırıyor, yeni dönemde sizce neler değişecek?
Çok güzel bir ata sözü vardır: “Her
musibet, bir nasihattir; ne musibet tükenir, ne de nasihat.” Ben, fazla bir
şeylerin değişebileceğine inanmıyorum. Tanrı’nın ölümünden (Nietzsche),
tutulmasından (M:Buber), göçüp gitmesinden (Hölderlin), unutulmasından (Kur’an)
sonra Avrupa’nın öncülüğünde gezegenimizin topoğrafyası yani altyapı/endüstri
devrimi ve üstyapı/aydınlanma-pozitivizm olarak oldukça değişti. Tanrı’nın
evinden(Tabiat-Ekosistem) kendi ellerimizle icat ettiğimiz yeni bir eve
taşındık(Teknoloji): “Tanrı, merkebi yaratmıştı; Almanlar Mercedes’i.” Buna
uygun ekonomik sistem(Kapitalizm) ve siyasal sistem(Ulus-Devlet) geliştirildi.
Tanrı’nın rahmeti-inayeti, lütfu, rızkı, inamı, ihsanı… olan(Ayât) bir dünyadan
ipekböceği kozasının aynısı (Heidegger’in kavramsallaştırması ile
“Ge-stell”=çepeçevre kuşatan) olan kendi ellerimizle icat ettiğimiz
evlere(Tecno-city) taşındık. Doğaya dönemediğimiz sürece de Tanrı’ya(dine)
dönemeyeceğiz. Hıristıyanlığın Tanrı’yı ve Ruhu yanlış kavramsallaştırmasının
bedelini, Tanrı’yı ve Ruhumuzu kaybederek ödüyoruz (Modernite-Postmodernite).
Dünya din adına ortaya çıkan birçok
Batıl inançların işgali altında. Bu tablo karşısında kimi felsefeciler dinin
öneminin tamamen azalacağını iddia ediyorlar. Sizce gelecekte dinin toplumda
etkisi ne olacak? Din adına şanslı olabilecek şey var mı, varsa nedir?
Din(iman-ahlak), doğanın/ayetlerin içinde
yaşarken insanın tedebbür, tefekkür, tezekkür, taakkul, tafakkuh etmesi ve
ibret alması ile mümkün olmuştur. Hak dinin(İbrahimi
Monoteizm=Yahudilik-Hıristıyanlık ve İslam) ve batıl/insani
dinilerin(Hinduizm-Budizm) doğuş zemini buydu. Şimdi bu zemin “Teknoloji”
tarafından örtüldü. Gelecekte sahici anlamda bir imanın ve ahlakın(dinin)
doğabilmesinin koşulu, insanın tekrar doğaya dönebilmesine ve bahsetmiş
olduğumuz “düşünme”yi başlatmasına bağlıdır. İnsan, Kur’an’ın vurguladığı gibi
elleri ile kazandığının “rehin”i olmuştur. Yani tutuklanmıştır(74/38,52/21).
AHLAKİ DÜŞÜNMEYE İHTİYACIMIZ VAR
Müslümanlar, günümüz penceresinden
dünyanın gidişatını nasıl okumalı, üzerlerine düşen görevler nelerdir?
Müslümanlar, ilahi dinin tahrif edilmemiş
kaynağına(Kur’an’a) sahipler. Bu, insanlık için büyük bir şans. Ancak
Müslümanların içinde bulunduğu ahlaki teolojik durum, şu ayetin tasvir ettiği
Kitap Ehli(Yahudiler ve Hıristiyanlar) ile aynı durumdadır: “İman edenlerin
Allah’ı zikretmekten ve kendilerine inen haktan/hakikatten dolayı kalplerinin
ürpermesi zamanı gelmedi mi? Onlar, kendilerinden önce kitap
verilenler(Yahudiler ve Hıristiyanlar) gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun
zaman geçince kalpleri katılaştı ve çoğu da fasık kimselerdir.”(57/16) Yani
Müslümanların üzerinden de uzun zaman(1400 sene) geçince, onlar da,
kendilerinden öncekiler ile aynı duruma düştüler. Doğaya dönmeyi ve Kur’an’ın
tavsiyelerine (başta şükreden ahlaki düşünmeyi başlatma) uymayı kabul
ederlerse, insanlığa hidayet rehberi olabilirler. Kastettiğim düşünme, meraktan
doğan Felsefi ve Bilimsel düşünme değil. Onun sayesinde bu duruma
geldik.(“Bilim düşünmez; bilim hesap eder.” Heidegger). Kastettiğim düşünme
Kur’an’ın öğütlediği hayretten doğan şükreden düşünme.
Her şey kendi düzleminde gerçek anlamını bulur
İlahi ve batıl dinlerin toplamı üzerinden
baktığımızda yeryüzünde din denilen çok sayıda olgu var. Bunların ağına
takılmamak ve tevhidî dine ulaşmak için üzerimize düşen görevler nedir?
Mevcut kutsal kitapları tek tek
incelediğimizde veya Kur’an’dan Peygamberlerin tümünün çağrısının ortak
paydasına baktığımızda gördüğümüz şey, insanların içinde doğmuş oldukları
tarih-toplum ve kültüre taklit(dogmatik) yolu ile teslim olmadan, vicdanları
ile bu yapıları sorgulayarak, başkalarının sözlerini dinleyerek bir hakikate
varma çabası göstermeleridir. Evrensel kurtuluşun iki koşulu olduğuna
inanıyorum: “-Hasbi(samimi) olmak. 2-Muhasibi(eleştirel-critical olmak). Bu iki
koşulu gerçekleştirdikten sonra velev ki hakikat bulunmamış olsun, Tanrı’nın,
insana bir şey diyemeyeceğine inanıyorum: “Onun rahmeti her şeyi kuşatmıştır.”
(7/156,40/7)
İnsan nankörlükten vazgeçmeli
Dünyanın bugünkü durumuna
baktığımızda dinin geleceği açısından güzele yönelik neler söylenebilir?
“Sünnetullah” dediğimiz ve Allah ile
insanlığın arasındaki ahlaki ilişkiyi değişmez(35/43,48/23) ahlaki yasalara
bağlayan ve ilk adımı da insana bırakan (Kör, Allah’a nasıl bakarsa; Allah da,
köre öyle bakar.) sisteme göre, insan Allah’a dönmedikçe, Allah da kendini
insanın gözüne sokmayacaktır. Tanrı hakkında “Tutulma”, “Göçüp-gitme”
“Öldürme”, “Unutma”… insanın tutumlarıdır. İnsan, bu nankörlükten vazgeçip ona
yöneldiğinde, “O, şahdamarımızdan bize daha yakındır.” (50/16)
Düzen toslayınca değişir
İnsanlığın geleceğini nasıl
görüyorsunuz?
Hiç iyi görmüyorum. Batı’nın son üç yüz
yıldır gezegenimizi ve insanlığı içine soktuğu cendere (sekülerizm/nerden gelip
nere gittiğini bilememe, sınırsız üretim-sınırsız tüketim/kapitalizm, güç
istenci, teknolojik kapatılma, pozitivizm, Ruh’un Zekâya dönüşmesi, Post-insan
veya robotlar çağı(Homo Deus), postmodernizm/nihilizm…) devam ediyor ve bir
yere toslamadan da durma(vukufiyet) ve geri dönme(tövbe) pek mümkün görünmüyor.
Yine de klasik duayı tekrar edelim: “Allah, sonumuzu hayreylesin.”
Deizm tepki olarak doğmuştur
Genel tabloya bakıldığında deizm
dinlere tepkiselliğin odağı gözüküyor. Bu sizce çağın kaderi mi? “Ateizm
olacağına deizm olsun” diyenlerle ilgili neler demek istersiniz?
Deizm, vaktiyle Hıristıyanlığın/Kilisenin
çürümüşlüğüne bir tepki olarak doğmuştu. Şimdi de Türkiye’de ve İslam
dünyasında mevcut Şii-Sünni-Selefi-Tasavvufi mezhepsel/teolojik çürümüşlüğe bir
tepki olarak gelişmektedir. “Allah’ı gereği gibi takdir edememek” (6/91,22/74)
ten doğmuş bir sonuçtur. Allah’ın insanlıkla olan ahlaki ilişkisini ikna edici
bir dil ile insanlığa anlatacak bir yeni yoruma ihtiyaç vardır. Eş’ariliğin
tasvir ettiği “Hikmetinden sual olunmayan” Kadir-i mutlak, Alim-i mutlak ve
Mürid-i mutlak(Kaderci) Sünni tasavvur artık kitleleri tatmin etmemektedir.
Tefekkür bu günlerin en güzel ibadeti
İlk kez bir Ramazan’ı, camisiz,
teravisiz, bayram sabahını namazsız geçirdik. Bu ramazan bayramını bambaşka bir
atmosfer içerisinde idrak ettik. Bu durumu bir müslüman olarak nasıl
hayatımızda yorumlamamız gereriyor. Bundan sonrası için neler yapmalıyız?
İslam dini(Kur’an), insanlık tarihinde ilk
defa mabet ve din adamı zorunlu olmadan Tanrı’ya ibadet edilebileceği devrimini
yapmıştır. Din adamı zorunlu değildir. Mabetsiz de ibadet yapılabilir (“Yeryüzü
mescittir.” Hadis). “Onlar, ayaktayken, otururken ve yatarken Allah’ı anarlar.
Göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler ve : “Rabbimiz, bunları boş
yere yaratmadın, seni tenzih ederiz, bizi azaptan koru.” diye dua
ederler.”(3/191). Alın size Corona günleri için bir ibadet biçimi.