Önce “rektörü istemiyoruz” dediler. Sonra LGBT’liler çıktı ortaya. Ardından İslam’ın kutsalına yönelik saldırılar geldi. Ve ardından polis müdahalesi, sosyal media devreye girdi sokak çağrıları yapıldı ve süreç devam ediyor.
İşin içinde yine
PKK var, yine diğer militan grublar, FETÖ ve CHP var.
Bu konunun bu
şekilde sürdürülmesi mümkün değil. Bu iş daha ilk günden meşruiyet zemininden
uzaklaştı. Halk böyle bir eyleme destek vermez. Bu olay bir bumerang gibi döner
sahibini vurur.
Geziden daha kötü
bir proje. Ama yola çıktılar bir kere. Geri adım atmaları da kolay değil.
Birileri bir
üniversitenin kampüsünde başlayan bir olayı, başka üniversitelere yaymak ve
sokağa çekmek istiyor. Yani bu saatten sonra bu konu artık bir üniversite ile
başlayan ve biten bir hadise değil.
İlk gözaltılardaki
kişilerin neredeyse %80’inin üniversite ile ilişkisinin olmadığı ortaya çıktı.
Yangına körükle giden, profesyonel politik grublar hemen olay yerinde
inisiyatif almışlar.
Eğer,
gerçekten, hukuk içinde kalarak bir şey yapmak istiyor idi iseler, bu konuyu
başka konulara bulaştırmamaları gerekirdi. Görünen o ki, maksatları üzüm yemek
değil, bağcıyı dövmek. Muhalefet de öğrenciler üzerinden iktidarı köşeye
sıkıştırmak istiyor sanki.
Atama doğru
olmayabilir, buna karşı da çıkılabilir. Bir sivil itaatsizlik eylemini de
anlarım, ama yakıp yıkmayı, LGBT’yi, İslam’a saygısızlığı anlayamam.
Madem atamayı
beğenmediniz, tamam ilk yapacağınız şey, yürütmenin durdurulması için yargıya müracaat
etmek. Ve kamuoyuna bunu açıklamak ve sorulara cevap vermek.
Bu atama
yasal mı? Aslında yasal. Yasal olması “Hukuki”
olduğu anlamına gelmiyor. LGBT’lilerin kendi bayrakları ile meydana
gelmeleri de yasal, hatta bunlar pozitif ayırımcılığa tabii. Bu da
yasal, ama bana göre en azından bugünkü insan hakları sözleşmelerindeki bir
başka kritere göre, genel ahlaka aykırı bir tutum. Dince lanetlenen, ahlakça
kınanan bir konuda bu tür İslamofobik eylemin sanat ya da toplumsal gösteri,
düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında meşrulaştırılmaya çalışılmasını kabul
edemeyiz.
Birileri Ebubekir
Sofuoğlu’nu “üniversitenin çevresindeki evler ahlaksızlık evlerine dönüyor”
şeklindeki serzenişine karşı çıkanlar, LGBT denilen, Türkçe karşılıkları
ahlaksız, edepsiz, utanç verici, rezillik kabul edilen işleri yapanlar,
üniversitenin içinde eylem yapıyor ve dini alaya alıyorlar, sanat perdesinin
arkasında. Ama din gerekçesi ile fuhşiyatı eleştirenler sanık sandalyesine
oturtuluyorlar, hem de LGBT’ye pozitif ayırımcılık anlamına gelen düzenlemeyi
yapanlar tarafından. Bu konuyu daha iyi anlamak için LGBT gerçeğini, onların bu
duruma nasıl düştüklerini ve bunların kurtuluş arayışlarını daha iyi anlamak
için Muhammed Binici’nin “Benim Ailem” belgeselini izlemeye davet
ediyorum.
Bugün AK
Parti bu derin çelişkinin içtimai ve siyasi sonuçlarını yaşıyor. Bu gençler bir
günde ortaya çıkmadı. Bu uyarılar hep görmezden gelindi.
Bugün muhafazakar
görünen bazı çevrelerden bu olaylara destek gelmesi de sürpriz değil. Dini;
kültüre indirgeyerek sulandırıp, ahlakı da kültür ve gelenekle sentezleyip,
değerler eğitimine dönüştürünce olacağı buydu.
Burada AK
Partililerin “Biz nerede yanlış yaptık?” sorusunu sorması gerek.
Bu atama şeklini
de yeniden gözden geçirmek gerek. Bu yöntem birçok kurumda, parti
teşkilatlarında ciddi sıkıntılara yol açan bir durum.
Karşı taraf, eğer
bir hak mücadelesi veriyor olsaydı, önceliği Yasama, Yürütme ve Yargıya
verirdi. STK’ları, meslek odalarını harekete geçirirdi, hemen Sosyal Media’da
bir kampanya düzenlemek yerine, bir şekilde kitlelere kendini anlatma yolunu
seçerdi.
Pekala, TBMM’de
grubu olan partileri bir grub ziyaret edebilirdi. TBMM İnsan Hakları
Komisyonuna, Meclisteki üniversiteler ile ilgili Milli Eğitim, Gençlik
Komisyonlarını ziyaret edebilirlerdi.
Yasaya da
yönetmeliğe de karşı çıkabilirsiniz. Ama yönetmelik yasaya ya da hukuka uygun
değilse Danıştay’a gidip iptalini isteyebilirlerdi. Uygulamaya ilişkin
yürütmenin durdurulmasını talep edebilirlerdi. Kamu yararı yok diye yasada
değişiklik talep edebilirlerdi, ilk derece mahkemesi üzerinden konuyu AYM’ye
taşıyabilirlerdi. Cumhurbaşkanlığından randevu isteyebilirlerdi.
Cumhurbaşkanlığı İnsan Hakları Başkanlığının kapısını çalabilirlerdi.
Ombudsmanlığı harekete geçmeye davet edebilirlerdi.
Tabii bu kadar
acemice bir çıkıştan sonra bütün cinleri başlarına topladılar. Ne kadar muhalif
varsa bu olayı kendi lehine kullanmak istiyor. Bunu kendileri istedi..
Türkiye’nin
en iyi üniversitesinde bu işler böyle yürütülüyorsa vay halimize.
Bu işin bir
hukuk boyutu var, bir pedagojik boyutu var, siyaset bilimi, sosyolojisi,
psikolojisi, sosyal siyaset planlaması gibi konularda bu eylemi düzenleyenler
sınıfta kaldı. Hem de o kadar tanınmış akademisyen kendilerine danışmanlık
yaptığı halde.
Ha. Bu
olaylar, hepimize ders olsun. AK Parti, kendini özeleştiriye tabi tutmadan,
sadece karşı tarafı eleştirerek bir yere varamaz..
Neyse, bugünlük de
bu kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.