Bir yanda iktidarın sorun çözme yöntemi olarak devreye soktuğu Boğaziçi görüntüleri, bir yanda yeni anayasa hamlesi.
Bir yanda kılına
dokundurmayız yaklaşımıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üzerine kapanma,
diğer yanda demokrasiyi geliştirme vaadi.
Bir yanda MHP ve
MHP’lileşme sürecinde hızla yol alan Ak Parti, diğer yanda demokratik Anayasa
söylemi.
Bir yanda Meclis’te
üçüncü sırada bulunan HDP’ye yönelik şeytanlaştırma, diğer yanda yine Mecliste
HDP’siz olmayacağı çok açık olan yeni Anayasa müzakereleri…
Şaka gibi
değilse, perhiz ve lahana turşusu hikayesi.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra “Belki de şimdi Türkiye’nin
yeni bir anayasayı tartışma vakti gelmiştir” diyerek gerçek manada sürpriz
yaptı. Bu sözleri duyan herkes “Aaaa, nerden çıktı bu şimdi?” gibi
hayret ifadesi sergiledi. Herkes bizzat iktidar dilinin ortaya çıkardığı derin
yargı problemleri içinde yargı reformunun nasıl yapılacağını merak ederken, “O
yetmez, bakın biz anayasayı bile değiştiririz” modunda bir çıkış hayret
uyandırmaz mı?
Sorun
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin taa kendisiydi. Sorun denge ve denetlemeden
yoksun, başına buyruk bir nitelik kazanan, nereden bakılsa “Tek Adam yönetimi” haline gelen yapının nasıl demokratikleşeceği iken,
ona asla ve kat’a dokunulmayacağından yola çıkılarak yapılacak bir anayasa
değişikliği ile hangi demokrasiye varılacaktı?
İlginç bir durum
var: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri birkaç cümleden ibaret. Orada “Ortağımızla
birlikte” notu da mevcut.
Ancak Anayasa
Değişikliği üzerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli öyle geniş bir açıklama
yaptı ki, şahsen ben, “Bu işin esas sahibi MHP ve Bahçeli” demekten
kendimi alamadım. Kısa bir geçmişe seyahat yaparsak, Erdoğan’ı (Ak Parti’yi) “Madem
fiilen başkanlık sistemi uyguluyorsunuz, hadi gelin bunu yasal hale getirelim
diyen de Bahçeli idi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni belki Ak Parti grubundan
daha net ve sert ifadelerle sahiplenen kim diye bakarsanız orada da Bahçeli’yi
görürsünüz.
“Peki neden
böyle?” sorusunun cevabı, “Çünkü bu sistem çerçevesinde
yapılıp edilenler ve ortaya çıkan yönetim görüntüsü, MHP üslubundan farklı
değil” demekten başka çıkış yolu yok. Hatta daha ötesini Doğu Perinçek
söyleyip duruyor ve Ak partiden bir Allah’ın kulu da çıkıp, “Perinçek
sahiplenmesi” karşısında tek kelime etmiyor. MHP imzası ne ki, iş
Perinçek’in “Vatan anlayışı”na kadar uzanmış. MHP ile Perinçek
yarışıyor, ikisinin de gölgesi AK Parti’nin üzerine düşüyor.
Bu ortamda
Anayasayı demokratik hale getirmek! Hiç gülecek hali yok ülkenin oysa.
Şu Boğaziçi’ndeki
iş tutma tarzına bakın. İş Cumhurbaşkanı’nın rektör atama yetkisinden başlıyor.
Önce onu ispat etmek lazım. Yetki var mı var. Hani Ak Parti’nin Urfa için
devreye soktuğu “ceketimizi koysak kazanırız” tavrı vardı ya o misal, “Biz
istersek oraya her türlü adamı rektör yaparız” yaklaşımı… Mesele “Yetki”yi
icra ısrarına gelince polis de devreye girer, başka şeyler de…
Hani Gezide
provokasyon vardı. FETÖ - METÖ devreye girmişti de, gençlerin çadırları
yakılmıştı da ondan sonra iş çığırından çıkmıştı. Şimdi göz göre gelen bu Kabe
provokasyonuna ne demeli? Bütün Boğaziçi meselesi geldi LGBT’ye mi dayandı?
Şimdi Boğaziçi’nde LGBT’yi yok edince Türkiye’nin LGBT problemi halledilmiş mi
olacak?
Boğaziçili “Müslüman
Öğrenciler Grubu” hazırladıkları bir video ile bir yandan “Bu eserin
değerlerime aykırı olduğunu düşünüyorum. Bunu okul ortamında dile getirdim.” diyor,
bir yandan da “Öğrencilerin kimlikleri üzerinden şeytanlaştırılmasını ve
tutuklanmasını kabul etmiyorum” tavrını ortaya koyuyor. Bu Boğaziçi
dengesi. Devreye polis copunu soktuğunuz zaman, Boğaziçi’ni boğarsınız ve
elinizde şu yerlerde sürüklenen başörtülü öğrenci görüntüleri kalır. Ne
yapıyorsunuz siz?
Bir gençlik
probleminiz var mı, evet var. LGBT de onunla ilgili, deist – ateist gençlik de.
Ya da eğitim kalitesi düşük üniversite mezunu işsiz gençlik de.
Çare aranır mı,
aranır. Eğitim sistemine çare aranır. Gençlik politikasına çare aranır. Aile
sorununa çare aranır. Bir türlü başarılamayan “kültür meselesi”ne çare
aranır.
Ama copla değil.
Kendi ülkenizin dünyaca en tanınmış üniversitesini fethetme mantığı ile değil.
Hele bunu, öğrencileri saçlarından sürükleyerek yapacağınızı düşünerek değil.
Ben “O Kabe
resmini hangi provokatörün o hale getirdiğini bir gün çözeceğiz” diyorum,
ama şu görüntülerin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin göstergesi olarak hafızalara
kaydedileceğini de not etmek istiyorum.
Bu
ortaklarla Anayasayı demokratikleştirmek mi? Hadi canım sen de!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.