Bir süredir Erdoğan'ın koalisyondaki küçük ortağından sıkıldığını düşünüyorum
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,
parti toplantısında "pot kırdı":
"Bu yola çıkarken yanımızda
kimler vardı. Bir de şimdi bakın maalesef kimler var."
Ardından bu sözlerini toparlamaya çalıştı
ancak söz ağızdan bir kere çıktı mı, ses dalgalarını geri çevirmek mümkün
olmuyor.
Bundan daha fecisini de görmüştük.
O tarihte Başbakan olan Recep Tayyip
Erdoğan, Uğur Dündar'ın Arena programına katılmış, çetelerle mücadeleyi
anlatırken "çeteler, bürokrasi, asker, meclis, polis, siyasetin içine
sızmış. Yargının içine s..mış" demişti. (21 Ağustos 2007. O yıllarda
Erdoğan ile televizyonda program yapabilmek için mutlaka seçilmiş yandaş olmak
gerekmiyordu.)
Başbakan gazetelere de benim aktardığım
gibi sansür edilerek yansıyan o noktalı kelimeyi hemen sonra "sızmış"
diye düzeltmişti.
Ancak hepimiz Erdoğan'ın aslında neyi kast
etmeye çalıştığını da anlamıştık.
Psikanalitik açıdan dil sürçmesi,
bilinçdışı öğelerin, bilinç alanına çıkmasına vesile olur diye biliyorum.
Robert W. Crapps, "Tarihsel
bilinç" isimli makalesinde bakın ne diyor:
"Dil sürçmesi gerçekte bir
kaza değildir. O hem bilinç hem de bilinçdışı özellikler taşıyan, kişiliğin
ortaya çıkmasını sağlayan bir fonksiyona sahiptir."
Sigmund Freud, araştırmalarında dil
sürçmelerine çok geniş yer verir.
Ona göre dil ile aktarılan her bilgi
parçacığı içerisinde bilinç dışı öğeler bulunabilir.
Bireyin "kabullenmekte" zorluk
çektiği birçok düşünce bilinçdışı mekanizmalar tarafından "örtük" bir
şekilde ifade edilir. Dil sürçmeleri de bunun araçlarından biridir.
Bunun açık belirtilerini gördüğümü hiçbir
şekilde iddia edebilecek bilgiye sahip değilim ancak, bir süredir Erdoğan'ın
koalisyondaki küçük ortağından sıkıldığını düşünüyorum.
Erdoğan, siyasi olarak ayakta kalmak
konusunda muazzam bir iradeye sahip bir lider. Bu, onda adeta bir içgüdü.
Kendi kafasında tanımladığı bir "dava"
var ve o hedefe ulaşabilmek için her türlü siyasi manevrayı da kolaylıkla
yapabilecek bir politikacı.
Kuşkusuz ki anketlerin gösterdiği gerçeğin
o da farkında ve bu tabloyu değiştirebilmesi için ciddi manevralara, yeni
politikalara ihtilacı var.
Ancak Bahçeli faktörü, onun bu oyun
alanını daraltıyor.
Giderek yükselen sinir katsayısının bir
nedeni gidişin kaçınılmaz olmaya başladığını görmesiyse, bir nedeni de bu
gidişi çevirebilecek manevra alanına sahip olmaması.
2007 yılında çetelerle savaşmakla iftihar
eden Erdoğan'ın, 2020 yılında çete liderlerini sokağa salıveren af kanununun
altına, sırf küçük ortağının gönlünü hoş etmek için imza atmış olması da onun
gibi bir liderin kolayca sindirebileceği bir durum sayılmaz.
Onun için şu andaki yol arkadaşlarından
söz ederken dilinin "maalesef" kelimesine kayıvermesi basit bir
prompter hatası diye geçiştirilebilecek bir şey değil.
İktidarını kimseyle paylaşmamış ve son
derece güçlü egoya sahip bir politikacının çaresizliğinin ifadesi bu.
Erdoğan'ın ruhunda fırtınalar kopuyor, bu
artık çok açık.
* * *
Dini istismardan vazgeçmekle
başlayın
AKP Genel Başkanı, partisinin
toplantısında şunu da söyledi:
"Makam mevki bunların hepsi
geçici, ne olur mütevazı olalım ve kimseye gurur ve kibir satmayalım. Kim darda
kalmış onlara biz ulaşacağız, onlara yardım elimizi uzatacağız. Önümüzde
Ramazan var, Ramazan'ı çok iyi değerlendirmemiz lazım."
Saraylara sığamayan, dev
Mercedeslerden inemeyen, 8 özel uçağı keyfince kullanan bir politikacının
ağzından "mütevazı" kelimesini duymak biraz tuhaf oluyor elbette
ancak dikkatinizi çekmek istediğim bu değil.
Bir siyasi partinin lideri, partisinin il
kongresinde şunu söylüyor: "Önümüzde Ramazan var, Ramazan'ı çok iyi
değerlendirmemiz lazım."
Ramazan'ı, ayın kutsallığına yakışır bir
şekilde, ibadet ederek geçirmek anlamında söylemiyor bunu.
Ramazan, belli ki siyasete bir ara gazı
verme amacıyla kullanılacak.
"Bir elinin verdiğini, öbür
elin görmesin"
düsturunun tam tersi yapılacak, çaresiz insanlara yardım eli uzatıyoruz
görüntüsü altında propaganda yapılacak.
Yardıma muhtaç insanların
çaresizliklerinden yararlanılacak.
"Ramazan'ı çok iyi değerlendirmemiz
lazım"
dediği bu.
Din, bir kez daha siyasete alet edilecek,
istismar edilecek.
Oysa Ramazan'ı çok iyi değerlendirmek için
şekilcilikten ibaret gardırop Müslümanlığını bir kenara bırakmak ve kitaplarda
anlatılan ancak İslam ülkelerinde pek uygulandığına tanık olmadığımız İslam'ı
hatırlamak daha yararlı olacaktır.
Buhari'nin aktardığı bir sahih hadis var:
"Her kim yalan söylemeyi ve
yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına
Allah'ın (c.c.) hiçbir ihtiyacı yoktur."
Aynı şeyi, "kibir" için
de söyleyebiliriz, yanlış olmaz.
Buna iftira, kul hakkı yemek, beytülmala
(kamu malına) el uzatmak, rüşvet, yolsuzluk gibi günahları da ekleyebilirsiniz.
Ben söylemiş olayım da boş yere aç
kalmayın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.