Anayasa arayışlarının siyaset ahlakının ortadan kaldırıldığı bir iklimde neşvü nema bulması mümkün değildir.
O yüzden anayasalar misyon ve vizyon
olarak kurucu meclislere yakışan bir eylem planı olarak tezahür ederler.
Zırt pırt anayasa yazılması, miadını
doldurmadan çürümesi, sürekli değişikliklerin talep edilmesi ya da bunun siyasi
söylemlere yansıması bizim gibi ülkelerde varittir.
Milletleşme vetiresini tamamlamış, siyasal
alan ile sivil toplum arasında derin ve pratik mutabakat zemini oluşturmuş
ülkelerde anayasa ihtiyacından çok meşruiyet, hukuk, demokrasi ve insan hakları
çerçevesinde adalet ve kalkınma programları daha çok revaç bulur. Bu açıdan
bakılınca AKP’yi doğuran 21. Asır arefe günleri, yarınlara dair ümitvar olan
bir Türkiye siyasası hazırlama hissiyatı veriyordu. AKP dışındaki partiler de
bu sürecin olumlu parçası mütemmim cüzü idiler.
Bugün de ihtiyaçlar, anayasa
yazılması etrafında değil mevcut anayasaya uyulması ve bir değişiklik
yapılacaksa zihniyetlerde bir dürüstlük, ahlak ve fazilet normu geliştirmek
ufkunda tefekkür edilmelidir. Türkiye, içte ve dışta gerginlikler üzerine
akıbeti meçhul bir maceraya atılma yerine iç politikada ve dış politikada
normalleşme aklını ortaya koymalıydı. O yüzden her aklı başında kişi için
anayasa lakırdıları, ‘normalleşme’ beklentilerini örselemek ve örtmek üzere
sun’i bir gündem maddesidir.
Amaç, elbette ki sonucu şimdiden belli
olan seçim sürecini etkileyebilmek adına taktikler geliştirmektir. O yüzden
millet ittifakında çatlak seslerin çıkarılması, partilerde bölünmeler meydana
getirilmesi çabaları bulunuyor. Metropoll araştırma şirketinin ortaya koyduğu
gibi muhalefet partilerinin Sayın Erdoğan’ın ve Akparti’nin düşüşü üstüne
hiçbir dahli yoktur. Muhalefet partileri süreci çok kötü yönetmektedirler.
Peki “başarılı oldukları bir çerçeve
var mı?” derseniz; elbette ki parlamenter sistemin yeniden inşası
söylemleri şüphesiz makul çevrelerde makes buluyor. Fakat güçlendirilmiş
parlamenter sistemin ne idüğü noktasında bir program ortaya koyamıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne yapacakları da belirsiz.
İkinci tura bırakılacak olursa şimdiden kaybedeceği
belli olan ilkesizlik şüphesiz Sayın Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olmasına
destek mahiyeti taşıyor. Anayasa değişikliğinin de seçim öncesinde Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanlığı süresi konusundaki tartışmaları ortadan kaldırmaya yönelik bir
teknik düzenleme işlevi göreceği biliniyor.
O bakımdan aldığı oylar, çıkardıkları
milletvekili sayısı, istikbale dair alternatif iktidar potansiyeli taşımaları
muhalefet cephesini kerameti kendinden menkul hak iddialarına itmesin. Sayın
Özer Sencar’ın da dediği gibi seçmenin kerhen desteklemesinde de, AKP ve
Erdoğan’ın gerilemesinde de zerreyi miskal katkıları yoktur. Halk ekonomiden
bizardır, liyakat ve ehliyet mumla aranmaktadır, adalet ve kalkınmayı da
dağlarda gezinen inek içmiştir. Muhalefette ise bütün bunların yerine ikame
edeceği bir proje olmadığı gibi ineği dağdan indirecek çobanı da yoktur.
Yüzde altmışa yakın bir millet ittifakı
seçmen potansiyeli ne yazık ki muhalefet liderleri tarafından layık-ı veçhile
değerlendirilemiyor. Haksızlık etmeyelim liderler biraz da kendi partilerinden
gelen lüzumsuz statü kapmalara karşı, yine kerameti kendinden menkul
politikacılara karşı bir şey yapamıyorlar.
Şurası pek açık bir gerçek ki, seçime
kadar sayısız operasyonlar yapılacak ve ne yazık ki millet ittifakı bunları bertaraf
edecek zihniyet ve organizasyon gücüne sahip değil. Konu hâlâ isimler etrafında
tartışılıyor. Oysa ki, muhalefeti el üstünde tutan büyük ve masum kütle
onlardan ilkeli davranmalarını bekliyor. Mesela bu büyük ve masum kütleden tek
bir fert bile herhangi bir muhalefet liderini ve/veya gösterilecek ortak en iyi
adayı bile sarayda görmek istemiyor.
Yani parlamenter düzeni vazedenler bu
konuda da bir açıklama yapmalıdırlar.
Kim aday olursa olsun, Çankaya
Köşkü’nde Cumhuriyet’i temsil edecek bir makama oturacağını, kuvvetler
ayrılığını benimseyeceğini, parlamenter sisteme zarar verecek hiçbir uygulamaya
tevessül etmeyeceğini deklare etmelidir. Millet ittifakı milletle böylesi bir
toplumsal mutabakat ortaya koymalıdır.
Ben şahsen “Erdoğan yerine filanca
arkadaş sarayda otursa daha güzel olur” gibi bir argümanı çok değersiz
buluyorum. Değersiz kelimesini kibarlık olsun diye söylüyorum. Şu anda sarayda oturanlar ya da çalışanlar
gitsin ve bizim başkanla bizim uşaklar gelsin gibi bir çıkarsama millet ittifakından
medet uman büyük ve masum kütlenin asla kabul edeceği bir şey değildir.
Millet ittifakını oluşturanlar,
aşağıdaki gibi bir metinle ivedilikle halka söz vermelidirler:
1- Türkiye, bütün sivil toplum ve
siyasal alandaki unsurlarıyla Birinci Meclis ruhuna sahip olarak yeniden
parlamenter sistemin birlikte ihyasına çalışacaktır. Behemehal seçim sistemi
değiştirilecek, parlamenter sisteme dönülecek, parti içi demokrasi sağlanacak,
lider sultalarının önüne geçilecek, tam demokrasi yolundaki her türlü baraj
kaldırılacak.
2- Cumhurbaşkanlığı partisiz bir
cumhurbaşkanı tarafından temsil edilecek; onur ve temsil makamı olarak
demokrasi, hukuk, meşruiyet, insan hakları, ilim ve Cumhuriyet ahlakının remzi
sayılacak. Bütün milletin cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’nda oturacak.
Mevcut külliye Türk dünyası Bilimler Akademisi olarak hizmet verecek
(Ortadoğu, Avrupa Birliği, Kafkasya, Balkanlar, Afrika enstitüleri, İslam
Araştırmaları Merkezi, İleri teknoloji ve ar-ge kuruluşları ile)
3- Siyaset asla rant kapısı olarak
değerlendirilemeyecek, hiçbir siyasetçi ticari anlamda devletle tek kuruşluk iş
yapamayacak…
Ben üç tane olmazsa olmazı yazdım. Diğer
maddelerini oturup bir milli mutabakat metni olarak kaleme alabilirler. Ama bu
üç madde deklare edilmezse muhalefetin samimiyetinden şüphe ederim. Kardeşim
olsa onu saraylarda istemem.
Osmanlı’ya -belki- yakışan teb’a
kültürü, Cumhuriyete asla yakışmaz, o kadar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.