Siyasetçilerin, medya mensuplarının ve akademisyenlerin, sokakta var olmadıkça gerçeği tespit edemeyeceğini her fırsatta söylerim.
Sokağa çıkmayan hiçbir siyasetçi halkın ne
istediğini, derdinin ne olduğunu, gidişatın nasıl olduğunu asla anlayamaz.
İsterse her ay anket yaptırsın, isterse
her gün gazeteleri okuyup, TV izlesin, isterse sosyal medyada saatlerce vakit
geçirsin… tüm bunlar gerçeği tam olarak idrak etmesine yaramaz.
Sokağa ineceksiniz, toplu taşıma
araçlarına bineceksiniz, esnafı, tüccarı, işçiyi, yolcuyu dinleyeceksiniz.
Sonra bunların tamamını bir araya getirecek ve fotoğrafın bütününü
göreceksiniz.
İşte o zaman milletin nabzını tutmuş
olursunuz.
AKLA ZARAR ALIŞVERİŞ KILAVUZU
Sosyal medyanın insanı gerçeklikten
kopardığını geçen Pazar günü yazdığımda çok sayıda mesaj aldım. Birçok insan
bundan şikayetçi.
Yöneticilerinin, medyanın halkla kopuk
olduğunu, dertlerini anlatamadıklarını, milletin sorunlarının odak noktasını
kaçırdıklarını söylüyorlar.
Eğer milletin nabzını sokakta tutmazsanız,
sonra akla zarar alışveriş kılavuzu yayınlar, alay eder gibi, “alışverişe
tok gidin, çocuk götürmeyin” diye manşet atarsınız. Oysa millet alışverişte
temel ihtiyaçlarını alırken gördüğü yüksek fiyatların acısını çekiyordur bu
esnada.
Çarşı, pazar bir gezin. Rastgele birini
çevirip sorun, alışverişe nasıl gidiyor, sonra neyle karşılaşıyor öğrenin.
Gerçeklikten kopmamış gazetecilik böyle bir şeydir.
AÇLIK SINIRINI TELEFON MARKASIYLA
ÖLÇEMEZSİNİZ
İstanbul’da yüzlerce kafe restoran, artık
dayanacak gücü kalmadığı için bir araya gelip bir açıklama yapmaya
hazırlanıyor. Dertleri büyük, elde avuçta olanı tükettiler. Şimdi seslerini
duyurmak için çabalıyorlar. Japonya’daki esnafın sorunlarını haber yaparken,
kendi ülkesindekini görmezden gelmek, gerçeklerden kaçmaktır.
Siyaseti sokakta yapmazsanız, çiftçiyle,
esnafla, vatandaşla yüz yüze görüşmezseniz, sonra açlık sınırını cep
telefonunun markasına göre ayarlamaya çalışırsınız. Tam bir siyasi dram…
SOKAKTA OLMAYAN AKADEMİSYEN
Sokrates her gün evinden Atina’ya 25 KM
yürüyerek giderdi. Yolda gördüğü her şey hakkında soru sorardı. Sonra Atina’nın
pazarına gelir orada da sormaya, sorgulamaya, anlamaya devem ederdi. Felsefeyi
sokakta yapardı yani.
Bir akademisyen sokağa çıkmadan toplumun
gidişatını anlayamaz. İstediği kadar laboratuvarında analizler yapsın, istediği
kadar araştırma okusun… gerçek sokakta, halkın arasında gizlidir.
Rahmetli Halil İnalcık, Osmanlı tarihi
hakkında bir evrak gördüğünde, evrakın geçtiği şehre, köye gider, olayın
geçekliğini, evrakın güvenirliğini yerinde tespit ederdi.
Soruyu sokakta sormalı, cevabı sokakta
anlamlıdır akademisyen.
Yoksa “bir gece ansızın gelir, işi
bitiririz” diyen bir ilahiyatçıya dönersiniz.
HER ŞEY PERİŞAN YA DA HER ŞEY GÜLLÜK
GÜLİSTANLIK DEĞİLDİR
Gerçeklikten kopmamak için, hayatın
içinde, halkın arasında, yüz yüze, birebir iletişim kurmalısınız. Gerçek
hayatta olduğunuzu hissettirecek somut şeyler yapmalısınız.
Aksi takdirde sanal bir gerçekliğin
içinde, ya her şeyin güllük gülistanlık ya da her şeyin perişan olduğunu
zannedersiniz.
Oysa gerçek ikisi de değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.