Epey bir süredir insanların inançları,
kimlikleri ve parti aidiyetleri yüzünden kategorize edildiği bir savrulma hali
yaşıyoruz.
Özellikle de son iki-üç yılda art arda
yapılan seçimler üzerinden neredeyse toplumun tam ortasından ikiye yarıldığı
travmatik durum, geleneğimize ait bütün güzel hasletlerimizi, dayanışma
ruhumuzu ve ahlaki değerlerimizi aşındırmaya devam ediyor.
Şimdi bir de bunun üzerine Covid-19
musibetinin yarattığı korku yüzünden, zaten pamuk ipliğine bağlı değerlerimiz
adeta tel tel dökülmeye başladı. Oysa biliyoruz ki dinin imandan sonra
gerçekleştirmek istediği en önemli hedefi, ahlaki değerleri kuşanmış bireyler
yetiştirmektir. Ve erdemli toplumlar faydacılığı, siyasal ve dünyasal rantı
değil, değerleri önceleyen, ilkeler bütününe sahip olan toplumlardır.
Maalesef son dönemde ahlaki pusulamızı
kaybettiğimiz için duyarsız, değerlere itibar etmeyen, kimliksiz ve kişiliksiz
yığınlar topluluğuna dönüşmüş durumdayız. Unutmayalım ki ahlaki değerleri
ıskalayan toplumlar, sıradanlaşmaktan ve savrulmaktan kurtulamazlar.
Corona kabusunun hayatımızı dört duvar
arasına mahkum ettiği şu günlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, güçlü bir
dayanışma ruhu ve kimseyi ötekileştirmeyen bir erdemlilik örneği sunabilmektir.
Normal zamanlarda gerek toplumsal hayatta,
gerekse siyasette zaman zaman sert rüzgarların esmesini bir yere kadar tolere
etmek mümkün. Ancak olağanüstü dönemlerde makuliyet, hepimiz için her
zamankinden daha çok elzem hale gelmektedir.
Ama ne yazık ki devleti tek otorite
merkezi olarak tanımlayıp mutlaklaştıran günümüzün siyaset ve iktidar anlayışı
farklı siyasal oluşumların, sivil alanların nefes almasını zorlaştıran bir
atmosfer oluşturmuş bulunmaktadır.
Bu konudaki en somut örnek, son günlerde
CHP’li belediyelerin yeni tip koronavirüs salgını nedeniyle başlattığı yardım
kampanyalarının engellenmelerinin ardından, yine CHP’li belediyeler tarafından
uzun yıllardır aşevleri için kullanılan şartlı bağış hesaplarının da art arda
kapatılıyor olmasıdır.
Son olarak Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi’nin 25 yıldır ihtiyaç sahiplerine hizmet veren aşevi hesabı bloke
edilmiş bulunuyor.
Aynı şekilde Eskişehir’de Odunpazarı
Belediyesi’nin, Antalya’da Muratpaşa belediyesinin aşevi hesapları da bloke
edilmişti.
Resmi ya da gayrı resmi ağızlardan yapılan
değerlendirmelerde deniyor ki: “Yasal prosödür bunu gerektiriyor, merkezi
hükümet dışında kimsenin böyle bir yetkisi yok.” Demek ki devletimiz,
belediyelerin yürüttüğü bu tür sosyal hizmetlerin yasalara aykırı olduğunu yeni
keşfedebilmiş!
Eğer tepeden inmeci yaklaşımlarımıza
mazeret üretmek gerekirse, yasaların ve yönetmeliklerin arkasına sığınmak her
zaman mümkün. Ayrıca devletin kendi gücünü test etmeye ihtiyacı yok, zira
elinde her zaman bu tür yasal argümanlar vardır ve istediği zaman da
kullanabilir.
Ama açık toplumlarda aslolan, sivil alanın
ve özgürlüklerin önünün açılmasıdır. Kaldı ki 21. Yüzyılda en küçük hizmet
organizasyonlarının bile hala merkezi hükümetin tekelinde olması son derece
geri bir yaklaşımdır. İtiraf etmek gerekiyor ki bu uygulama, Türkiye’nin çoktan
unuttuğu 1930’lu, ‘40’lı yıllardaki ‘tek parti’ döneminin 21. Yüzyıla
uyarlanmış kötü bir versiyonudur.
Maalesef ahlaki hasletlerimizi
kaybedişimizin hikayesi bunlarla da bitmiyor. Geçtiğimiz hafta af tasarısının
Meclis’te görüşülmesi sırasında yaşanan bir olay, ahlaken nasıl bir iflasın
içinde olduğumuzun en net fotoğrafıdır. Yaşanan olayın özeti şöyle: “Meral
Danış Beştaş (Siirt-HDP): Ben de bütün kamuoyunun gözünün önünde şunu
söylüyorum. İdris Baluken cezaevinde ölsün mü? (AK Parti sıralarından “Ölsün”
sesi) İşte ahlakımızın ve insani duruşumuzun son fotoğrafı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.