Son günlerde Korona virüs tartışmalarıyla
gündeme gelen ve özellikle de Ali Erbaş’ın başkan olmasıyla farklı bir sürece
giren DİB, eskiden sürdürdüğü göreli özerkliği bütünüyle kaybetmiş görünüyor.
İktidarla bu denli bütünleşince tabii iktidarın yapmış olduğu hatalarla
bütünleşmesi kaçınılmaz hale geliyor. Bu anlamda DİB’in statüsü, misyonu ve dönüşümünün
ciddi bir şekilde tartışılması gerekiyor. İşte bu tür bir diyalog ve tartışmaya
katkı anlamına gelebilecek bu röportajda Hayri Kırbaşoğlu hocamızla DİB’i ve
teşkilata ilişkin güncel konuları ele almaya çalıştık.
AKP öncesi dönemde seküler devlet yapısı
içerisinde konumlanan ve siyasetten göreli olarak uzak tutulan Diyanet İşleri
Başkanlığı (DİB), nadiren politik süreçlere dâhil edilirdi. O dönemde
Diyanet’in, Cumhuriyet’in ilk yıllarında vatandaşın dini ihtiyaçlarına cevap
veren bir teşkilat olarak belirlenen misyonuna sadık kalması beklenirdi. Ancak
AKP’nin militarize olma sürecinde buna ayak uyduran DİB, muktedirden de aldığı
cesaretle, bir taraftan verdiği dini fetvalarda hayata müdahil olma anlamında
daha cüretkâr davranırken aslında karmaşık ve dinamik toplumsal hayatı
anlamaktan ne kadar uzak olduğunu da göstermiş oldu. Bu dönemde DİB, devletin
ideolojik aygıtının bir parçası ve -Gramsci’nin deyimiyle- siyasal iktidarın
rıza imalatı için uygun bir aracı işlevine koşullanmış görünüyor. Son süreçte
Barış Pınarı harekâtı sırasında ise tamamen militarize bir din anlayışıyla
yedeğe koşulan DİB, meşruiyet krizi yaşadığı günlerde AKP’ye hayat öpücüğü
oldu. Bütün bu dönüşümü ve içinden geçmiş olduğumuz günlerde DİB’in ifade
ettiğini anlamı yılların ilahiyat hocası Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu ile
konuştuk.
İKTİDAR, CEMAAT VE TARİKATLARA
ŞİRİN GÖRÜNMEYE ÇALIŞIYOR
Ali Erbaş’ın Beştepe’de İslam
tarihinde benzeri görülmemiş bir şekilde verdiği fetva doğrultusunda kıldırdığı
Cuma Namazıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? DİB’in bu tutumunu sadece iktidarla
ilişkisiyle açıklayabilir miyiz?
DİB’in tarihinin hiçbir döneminde olmadığı
kadar siyasete -gırtlağına kadar- battığı ve kölece boyun eğdiği kimseye gizli
değildir. Cuma namazıyla ilgili tiyatral adımların ve daha önce skandal
boyutlara varan adımların akıl-mantık, sağduyu ve İslami ilke ve değerlerle
izahı mümkün değildir. Bunun yanında popülizmin, yani iktidarların mavi boncuk
dağıtmayı pek sevdiği cemaat ve tarikatlara şirin görünme çabasının da bunda
rol oynamış olma ihtimali de yok değildir. Bir de iktidara ve iktidar
kurumlarına olan güvenin giderek azalması sürecinde yaşanan panik duygusunun ve
bunun doğurduğu şaşkınlığın da bu akıl almaz adımlara yol açmış olabileceği
düşünülebilir.
DEVLETTEN MAAŞ ALAN DİN ADAMLARI,
DEVLETE AYKIRI İŞ YAPAMAZ
Çok az ulema ve ilahiyatçı hariç
din adamları, DİB’in bu ve benzeri tutumuna karşı sesini yükseltmiyor. Bunun
nedeni nedir?
Tarih tekerrür ediyor denebilir özetle.
Tarihte de günümüzde de ‘Resmi İslam’ denen resmi dini kurumlarının
çalışanlarının başka türlü davranmasını beklemek zaten gerçekçi değildir.
Mollalar önderliğindeki İran İslam Devrimi’nin başarılı olmasının arkasındaki
faktörlerden birisi de mollaların devletten değil halktan maaş almaları ve
bunun onlara sağladığı özgürlük idi. Dolayısıyla bordro mahkumlarından
iktidarların ve resmi kurumların yanlışlarına –anayasal ve yasal haklarını
kullanarak dahi- ses çıkarmalarını ve tepki vermelerini beklemek için aşırı
iyimser olmak gerekir.
Öte yandan zaten kültürel olarak egemen
dindarlık anlayışı statükocu, konformist, sağcı, muhafazakar popüler bir
çizgiyi takip ettiği için, Ali Şeriati’nin ‘DİNE KARŞI DİN’ dediği bu olgunun
doğası gereği statükoya boyun eğmesi kaçınılmazdır. Tabii mevcut statükodan
nemalanma boyutunu da göz ardı etmemek gerekir.
Mehmet Hayri Kırbaşoğlu: DİB
üzerindeki politik baskı kaldırılmalıdır.
İSLAM TARİHİNDEKİ GERÇEK MUHALEFETİ
EBU HANİFE TEMSİL EDİYOR
Çağdaş Arap-İslam düşüncesinin
önemli önemli simalarından M. Abid el Cabiri, İslam tarihi boyunca sadece Ahmet
İbni Hanbel ve İbni Rüşd’ün mevcut siyasal otoriteye direnebilen çok az
sayıdaki düşünür ve fakihten sadece ikisi olduğunu belirtir. Sizce ulemanın,
düşünürlerin İslam dünyasında otorite karşısında bu kadar zayıf olmalarının,
bağımsız tavır sergileme noktasındaki zaaflarının hikmeti nedir?
Öncelikle el-Cabiri’nin bu tespitinin
tashihi gerekir. Zira bilhassa Ahmed b. Hanbel gibi pekçok ulemanın iktidara
olan muhalefeti aslında siyasi olmaktan çok teolojiktir. Nitekim Ahmed b.
Hanbel daha sonra teolojik olarak anlaştığı iktidarın yanında yer almıştır. Ama
mesela Ebu Hanife’nin iktidara karşı tavrı, kategorik olarak ‘politik
muhalefet’ kapsamında rahatlıkla değerlendirilebilir. İslam ulemasının
iktidarlar karşısından pasif tavır almasının hatta destek çıkmasının sebepleri
çok ise de, özellikle sünni teolojinin ‘itaat kültürü’ eksenli olmasına, öte
yandan iktidara yanaşmanın nimetlerine ve uzaklaşmanın risklerine bilhassa
vurgu yapmak isabetli olacaktır.
DİYANET ÖZERK BİR YAPIYA
KAVUŞTURULMALIDIR
Siz bir İlahiyat Profesörü olarak
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ilişkin gelinen nokta itibarıyla nasıl bir noktaya
vardınız? Sizce DİB kaldırılmalı mı reforme mi edilmeli?
Bu konuda bu iki şık dışında daha pek çok
model ve alternatif söz konusudur. Bu konu toplumsal uzlaşma kültürüne ve
iktidar-toplum ve din-siyaset ilişkisine karşı takınılacak tavra göre
değişecektir. Mevcut şartlarda ilk adım olarak DİB’in, siyasetin vesayetinden
kurtarılması için anayasal özerk bir yapıya kavuşturulması, öte yandan ülkedeki
bütün dini gurupları kuşatacak bir şekilde yapılandırılması düşünülebilir. Ama
hepsinden önemlisi ülkemizde din acilen bir siyaset aracı olmaktan çıkarılmalı
ve bundan kaynaklanan DİB üzerindeki politik baskı kaldırılmalıdır.
ŞU ANKİ DİNİ PROJELER, 28 ŞUBAT’TA
BAŞLATILAN PROJELERİN KOPYASIDIR
Görmez ve şu anki Diyanet İşleri
Başkan’ı Erbaş’ı gerek düşünce gerekse icraat bakımından karşılaştırmanızı
istesek?
Yukarıdaki izahlar ışığında mevcut iktidar
döneminde DİB başkanlarının -aralarında nüanslar olsa da- 28 Şubat
sürecindekinden daha kötü bir durumda olduklarını -her iki süreci de yaşayan
biri olarak- söyleyebilirim. Zira bu dönemde DİB’in hayata -başarısız bir
biçimde- geçirdiği birtakım projeler aslında 28 Şubat sürecinde adımları atılan
-mesela tefsir ve hadis projeleri gibi- projelerin kopyasından başka bir şey
değildir. Öte yandan mezkurların DİB’de egemen olan dini zihniyette gerekli
değişimi gerçekleştirme gibi bir niyetlerinin pek olmadığını mevcut
icraatlarına bakarak kestirmek de zor değildir. Dahası DİB ve TDV, yayınladığı
pek çok kaliteli bilimsel İslami araştırmanın sonuçlarını başkanlık
faaliyetlerine yansıtmayı bile başaramamış durumdadır.
DİYANET, HİÇ OLMADIĞI KADAR
ÖTEKİLEŞTİRİCİ BİR DİL BENİMSEDİ
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugün
AKP iktidarında hiç olmadığı kadar devletçi bir çizgiye geldiği, dinin devlet
tarafından kontrol edilmesinde kritik bir rol oynadığını düşünenler var.
Örneğin 2014 yılında yayınlanan bir hutbede muhalif olan herkes, geminin dibini
delmeye çalışan kimseler olarak nitelendi. Biraz su için geminin altını
delenlerin ‘geminin üst katındakiler’ tarafından engellenmesi gerektiği
anlatılan hutbede, sosyal medya ve internet ‘tahribat merkezi’ olarak
nitelendirildi. Diyanetin konumu ve dinin hutbelerde ve hutbelerin dışında
iktidar tarafından istismar edilmesine dair ne söylemek istersiniz?
DİB, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı
kadar siyasallaştığı gibi ilk defa bu dönemde kutuplaştırıcı, dışlayıcı,
ötekileştirici, hatta militarist bir söylem sath-ı mailine girmiş durumdadır,
Allah hepimizi bunun akıbetinden korusun. Öte yandan ben DİB’in iktidar
tarafından istismar edildiği değil, DİB’in buna gönüllü olarak teşne olduğu
kanaatindeyim. Bu durumu gören iktidarların da ayaklarının dibine gelen bu
nimeti tepmesini beklemek saflık olsa gerektir.
Mehmet Hayri Kırbaşoğlu: Tıpkı DİB
gibi ilahiyat fakülteleri de tarihinin en kötü dönemlerini yaşamaktadır.
İmam Maturidi, Tevilatu’l Kuran
adlı eserinde; aynı şekilde Fahredduni Razi Esasu’t Takdis adlı kitabında
akılla vahiy (Kuran) çeliştiğinde vahiy tevil edilir (bir başka anlama gelecek
ve çelişki giderilecek şekilde yorumlanır) der. Bu düşünceyi olduğu gibi kabul
ettiğimizde bunun ne gibi sonuçları olacaktır?
Muhtemel sonuçları görmek için uzağa
gitmeye gerek yoktur, bu yaklaşımın tarihteki sonuçları ile aksi yöndeki
nakilci/dogmatik yaklaşımların sonuçlarını ve her iki yaklaşımın günümüzdeki
uzantılarına bakmak yeterlidir: Bir yanda akıl ile nakli bir arada götürmeyi
savunan eleştirel sorgulayıcı içtihat ve tecdid yanlısı Ehl-i Re’y (Yenilikçi
Çağdaş İslam Düşüncesi) diğer yanda aklı dışlayan taklitçi nakilci Ehl-i Hadis
(Muhafazakar Geleneksel Ulema) . İslam dünyası şu anda resmi-sivil düzlemde
ikincinin egemenliğindedir ve sonuçlar ortadadır. Daha vahimi ise, sadece IŞİD
ve el-KAİDE için söz konusu edilen tekfirci zihniyetin, artık ülkemizde DİB,
ilahiyat, cemaat ve tarikat çevrelerine de sirayet etmiş olması ve “yerli ve milli
tekfirci zihniyet”in hayal iken gerçek olmasıdır ki, bunun olacağını başta bu
satırların yazarı olmak üzere pek çok sağduyu sahibi yıllar öncesinde açıkça
iktidar çevrelerine duyurmuşlardı.
HERMÖNÖTİK VE TARİHSELLİK,
KÖKENLERİ İSLAM GELENEĞİNDE BULUNAN YAKLAŞIMLARDIR
Hermonötik ve tarihselci okuma
biçimlerinin Kuran ve dini metinlerin anlaşılmasını kolaylaştıracağını
düşünüyor musunuz?
Kesinlikle! Kur’an’ı anlama konusunda
bilhassa Usul-i Fıkıh ve Ulumu’l-Kur’an literatüründeki birikimi de dışlamaksızın
bu gibi yeni yaklaşımlar fevkalade ufuk açıcı olmaktadır. Mesela ‘Semantik’
yaklaşımının ne kadar muhteşem sonuçlara yol açabildiğini görmek için Toshihiko
İzutsu’nun kitaplarına bakmak yeterli olacaktır. Tarihsellik de bilhassa
‘hermenötik tarihsellik’ olarak Kur’an’ın güncellenmesi için olmazsa olmaz bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşımın yeni bir şey olmayıp kökenlerinin İslam geleneğinde
de mevcut olduğunu ‘Müslüman Kalarak Yenilenmek’ kitabında kaynaklara dayalı
olarak göstermeye çalıştım.
FELSEFE DERSLERİ KALDIRILARAK
İLAHİYATLAR, MEDRESELERE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
Bir ilahiyat hocası olarak İlahiyat
fakültelerindeki eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce ilahiyat
fakültelerinde eğitim, modern dünyada Müslümanlara zengin ve derinlikli bir
perspektif kazandıracak niteliklere sahip mi?
Tıpkı DİB gibi ilahiyat fakülteleri de
tarihinin en kötü dönemlerini yaşamaktadır. Bunun da sebebi popülist
politikalarla mantar gibi alt yapısı olmadan ilahiyat fakülteleri açılması,
bununla da kalmayıp başta FETÖ’cüler olmak üzere olabilecek en dogmatik ve
fanatik cemaat ve tarikat elemanlarının bilinçli ve planlı olarak bu
fakültelere yerleştirilmesi, dahası bu fakültelerden felsefe gurubu derslerini
kaldırmaya çalışarak resmen ve alenen medreselere çevrilmek istenmesi, buraların
militan devşirme yerleri olarak görülmesi, bununla da kalmayarak tarikat ve
cemaatlerce içeriden fethedilmesi gereken düşman kaleleri gibi görülmesi
–nitekim medyaya yansıyan bazı örnekler de vardır- ve daha pek çok
olumsuzluklar, buraların bırakın perspektif sunmayı geleceğimiz için fevkalade
tehlikeli birer odak olmaya namzet olduğu anlamına gelmektedir.
GEVİŞ GETİREN KÖHNEMİŞ DİNİ AKIL,
YENİ NESİLLERE HİTAP EDEMİYOR
Deist ve ateist sayısının dindar
ailelerinin çocukları arasında bile yaygınlaştığına dair araştırmalar var.
Nedenleri üzerine neler söylemek istersiniz?
Ülkemiz ve diğer İslam ülkeleri,
Ortaçağ’da üretilen İslami bilgi ile yola devam edebileceğini zanneden tarih
dışı ve tarihte yaşayan bir dini zihniyetin zebunu durumundadır. Bireysel ve
toplumsal değişim gerçeğini göz ardı eden bu hasılı tahsil, malumu ilam edici
‘GEVİŞ GETİREN AKIL’ (el-Cabiri) yeni nesillere hitap edememekte, çağın meydan
okumalarına cevap verememekte, sürekli kendisini tekrarlayıp patinaj yapmakta,
bu da İslam’ın bu çağda ifade ettiği anlama dair ikna edici bir bakış açısı
sunamamakta ve dine olan saygı, sevgi ve güveni ortadan kaldırmaktadır.
Öte yandan İslam dünyası inandığını söylediği
İslam’ın bütün değerlerini teker teker ayaklar altına alarak söylemle eylem
arasındaki makası açtıkça yeni nesillerin dindarlardan soğumasının önüne
geçilememektedir. Bu gidişata son verilmediği takdirde deizme bile razı olup,
ateizm tehdidiyle karşı karşıya gelebileceğimiz günler pek uzak sayılmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.