Korona günlerinde, “dünya artık eskisi
gibi olmayacak!” diye beylik laflar etmek yerine eğitimde kalıcı ve doğru
adımlar atmak için önümüze bir fırsat doğdu.
Daha önce yazdığım gibi veliler bu kadar
uzun süre ve ders yükü içinde çocukları ile baş başa kaldıkları için bazı
gerçeklerle ilk kez yüzleşti. Pek çok öğrenci okul alışkanlıklarını evde de
devam ettirirken önemli bir kısmı da okulla ilişkilerinin sadece bedenen orada
bulunmak ve sosyalleşmekten ibaret olduğunu açıkça ailelere gösterdi.
Ne acıdır ki öğrencilerimiz -özellikle de
kızlar- için okul geleceğe hazırlamaktan çok ev, aile ve çevre baskısından bir
kaçış ve sosyal ilişkiler kurmak için bir araç durumunda.
Okullarımızda, özellikle lise kademesinde
hedefsiz çok büyük bir kitle var ve bunun suçlusu da bu çocuklar değil. Bu
çocuklara temel ahlaki değerleri kazandıramayan, sorumluluk ve bedel ödeme gibi
kavramları öğretemeyen sistem ve bu sistemin bu şekilde uygulanmasına rıza
gösteren veli-öğretmen-okul-MEB-siyaset ve tabii ki başta devlet olmak üzere
herkes suçlu.
Eğitim konusunda el ele vererek
birbirimizi, kendimizi ve de en önemlisi çocuklarımızı kandırmakta bir beis
görmüyoruz. Lise ve üniversite çağına gelindiğinde çocuklar da bu yalanın bir
parçası haline geliyorlar.
Bugün üniversitelerde 7 milyondan fazla
öğrenci var ve bunların %80’i al(ama)dıkları eğitimin kendilerine kuru bir
diplomadan başka bir şey vermeyeceğinin farkında. Biliyorlar ama okumaktan
-zaman kaybetmekten- başka da bir seçenekleri yok gibi davranıyor-davranıyoruz.
Devlet için resmi işsizler ordusuna ne
kadar geç katılırlarsa o kadar iyi.
Bu nedenle mevcut krizi fırsata çevirip,
bugün ilkokul çağında olan çocuklarımızı kurtarmak için bir yol açabiliriz.
Bunun yolu da o kadar da zor değil. En azından sistemde ciddi reformlar
yapamasak bile küçük bir iki dokunuşla çok şeyi değiştirebilir.
Ve bu adımları MEB’in en tepesinden en
altına herkes biliyor ama kimsede bu adımları atacak cesaret yok ve üzücü olan
ne devletin ne de toplumun gerçekte böyle bir talebi yok.
***
“Yapılabilir olan ama yapılmayanlar
nedir?” dersek:
- Öncelikle sınıf tekrarı uygulaması en
azından ortaokuldan itibaren acilen gelmeli; belli yeterliliğe sahip olmayan
çocuklar kesinlikle bir üst sınıfa geç(e)memeli.
Adalet, hakkaniyet, eşitlik vb kavramların
pekiştirilebilmesi için öğrencilerin her şeyden önce sorumluluklarını yerine
getirmeleri gerektiğini önce okullarda öğrenmeli. Çalışan, emek harcayan ile
hiçbir şey yapmayanın aynı kefeye konduğu bir sistem sadece ahlaksızlık üretir.
- Kaynaştırmalı eğitim ve akran eğitimi
düşünceleri, her ne kadar güzel bir fikir olsa da uygulamada sorunludur. Bu
duruma başka bir çözüm bulunmalı.
- Okulların bugün için en acil çözülmesi
gereken sorunlarından biri de disiplinsizlik. Veli-öğrenci profili inanılmaz
derecede saldırgan ve mütecaviz. Geçmişte öğretmen baskısından şikayet ediyorduk
şimdi ise tersi bir durum var ve acilen bir orta yol bulunmalı.
- Lise eğitimi için kesinlikle baraj
sınıfı olmalı ve bu baraj sınıfından itibaren öğrencilerin hangi tür okullara
gidebilecekleri ile ilgili kesin sınırlar çizilmeli. Bu yapılırken de velilerin
okula-öğretmene baskı yapmalarının önüne geçecek bir sistem oluşturulmalıdır.
- Liseler kendi içinde üç gruba ayrılmalı;
akademik eğitim, yarı akademik yarı mesleki eğitim ve tamamen mesleki eğitime
göre planlanmalıdır.
- Akademik eğitim verecek okullara
girişler kesinlikle esnetilmemeli ve bu okulların öğrenci kaliteleri asla aşağı
çekilmemelidir.
- Belli bir akademik yeterliliğe sahip
olmayan öğrenciler kesin bir şekilde mesleki eğitime yönlendirilmeli, bu konu
seçimli olmamalıdır.
- Bu konuda devlet okullarına girişler
kesin çizgilerle belirlenirken özel eğitim kurumları istisna dışı tutulmalıdır.
Bu kurumlar kendi öğrenci havuzlarını kendileri belirlemeli, veliler de
çocukları için bu havuzu kendi şartları dahilinde kullanabilmelidir.
- Üniversite sınavları herkese açık
olmakla birlikte özellikle uygulamalı alanlarda mesleki eğitim kökenli
öğrenciler için ayrı sınavlar düzenlenmeli ve çekirdekten yetişme ve başarılı
öğrencilerin önü açılmalıdır…
***
Söylenecek çok şey var ancak iki basit
konuyu Sayın Bakanımız Ziya Selçuk’a hatırlatarak nokta koyalım:
1- Japonya’da olduğu gibi okullarımızın
temizlik faaliyetlerine artık öğrencilerimiz de katılmalı. Bu, yaşadığı çevreyi
içselleştirme ve farketme açısından çok önemli.
2- Çocukları sınıf içi aşırı ders yükü ve
gereksiz konulardan kurtarmak için verdiğimiz sözü de tutalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.