Kabul edilmesi bazıları açısından zor olsa da maalesef AK Parti iktidarının bu son dönemi, toplumun dindarlık algısında derin tahribatlar yaptığı bir dönem olarak tarihe geçecektir. Yüzyıllardır bu topraklarda din çok önemli bir misyon üstlenmiş, farklı aidiyetlere, kimliklere ve farklı dillere sahip olan insanların bir arada yaşama iradesini zenginleştirmiştir.
Kuşkusuz farklı dönemlerde dinin siyasal
mücadelede araçsallaştırılması hep gündeme gelmiş, ancak belli bir noktadan
sonra din üzerinden siyaset üretme girişimleri baskın bir karakter haline
dönüşememiştir. Bir başka deyişle, bugün olduğu gibi dinin böylesine hoyratça
kullanıldığı süfli bir dönem hiç olmamıştır.
AK Parti her ne kadar işin başında
hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları gibi demokratik değerleri esas
alarak yola çıkmış olsa da, ne yazık ki sonunda siyasal motivasyonu sağlarken
de, günahlarının üzerini örterken de dini referans olarak kullanmak gibi
talihsiz bir sürece evrilmiştir.
Şimdi artık bizzat AK Parti’nin kendi
siyasi aktörleri dahil, etrafında konuşlanan ya da kendisini bu partinin
misyonu ile tarif eden herkes dini bir söylemle racon keser hale gelmiş
bulunuyor.
Ortaya çıkan görüntü öylesine yürek yakıcı
bir durum ki, insanlar dinin böylesine hoyratça kullanılması ve din üzerinden
adeta cennette arsa tahsisine varan şuursuzluklar karşısında gayri ihtiyari “Yoksa
bu insanlar cennetin anahtarını mı çaldılar?” gibi absürt sorular sormak
zorunda kalıyorlar…
Düşünün ki AK Parti iktidarının büyük
övgülerle Ayasofya Baş İmamlığına getirdiği, sonra dini değerleri yıpratan
açıklamaları yüzünden görevden aldığı bu zat kendisiyle ilgili tepkilere “Merak
etmeyin ey güruh, haram(!) ettiğiniz vergilerinizden bana düşen hisseden
hepinize kaliteli pamuk aldım, artık helal edersiniz, ne yapayım” gibi
haşa Allah’a kafa tutan bir cevap verebiliyor.
Muhtemelen AK Partili yetkililer haklı
olarak, “Bu tür hezeyanlar bir partiyi bağlayacak nitelikte beyanlar
değildir” diyerek itiraz edeceklerdir. Ve yine muhtemelen AK Partili
vekillerin, belediye başkanlarının ve il başkanlarının şu ifadelerine de aynı
şekilde itiraz edeceklerdir:
-”İnanıyorum ki bu (yani AK
Parti’ye oy vermeniz) sizin ruzi mahşerde (mahşer günü) beraat (kurtuluş)
belgeniz olacaktır.”
-“Allah, Başbakanımızı bizim başımıza
nasip ettiği için her gün iki rekat şükür namazı kılmamız gerekir.”
-“Sayın Başbakanımıza dokunmak bile
inanın bence ibadettir. Ben bunu söylüyorum.”
-“Başbakanımız bizim için adeta
ikinci peygamber gibidir.”
Evet normal bir akıl sahibinin, doğrudan dine
karşı yapılan bu tür saygısızlıklara itiraz etmesinden daha doğal bir şey
olamaz. Dolayısıyla makuliyet sahibi her AK Partili de elbette bu tür
hezeyanlara karşı çıkacaktır. Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, eğer bir
partinin en tepesindeki isimler mitinglerdeki ve farklı mekanlardaki
konuşmalarına ayetler ve hadislerle başlıyorlarsa vekillerin, belediye
başkanlarının ve il başkanlarının liderlerine “kutsiyet” atfetmesi
kaçınılmaz bir sonuçtur, bunu da unutmamak lazım…
Galiba esas tehlike; bu gidişat
karşısında hiçbir tepki vermeyen ve susmayı tercih eden akil insanların,
özellikle İslami bilim insanlarının ve muhafazakar sivil toplum kuruluşlarının
sergilediği trajik durumdur. Zira dini değerlerin bu kadar örselendiği,
dindarların kalitesinin adeta dip yaptığı böyle bir tablo hiç hayırlı sonuçlar
üretmeyecektir.
Ayrıca unutmayalım ki bu ülkenin yakın
geçmişinde yaşanan FETÖ felaketi, hepimiz açısından ibret verici örneklerle
doludur. Hatırlayalım, pek çok alanda iyi eğitim görmüş bürokratlar, siyasetçiler,
generaller iradelerini din taciri bir vaize teslim ederek memleketi bir
felaketin eşiğine getirmişlerdi.
Ve hiç unutulmaması gerekir ki,
Müslümanların tarihi boyunca ne zaman insanlar dini ya da siyasi liderlere “kutsiyet”
atfederek adeta lider tapınmasına dönüşen kitlesel bir akıl tutulması yaşamaya
başlamışlarsa, bu tapınmalar hep felaketle sonuçlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.