Ülkemizde Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanlardan oluşan ve kendisine “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” ismi verilen bir “kurul” var. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin Cumhurbaşkanlığının resmî internet sitesinde bir de sayfası mevcut. Bu sayfada liste hâlinde bu “Kabine”nin üyelerinin isimleri ve fotoğrafları bulunuyor. Sayfayı izleyen linkten ziyaret edebilirsiniz: www.tccb.gov.tr/kabine.
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” denilen
“kurul”, Cumhurbaşkanının başkanlığında, ortalama iki haftada bir toplanıyor.
2021 yılı itibarıyla, 11 Ocak 2021, 1 Şubat 2021, 17 Şubat 2021, 1 Mart 2021,
15 Mart 2021, 29 Mart 2021, 13 Nisan 2021 ve 26 Nisan 2021 tarihlerinde
toplandı [1]. Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ni
toplantı hâlinde gösteren çeşitli fotoğraflar var. Bu fotoğraflardan bazılarına
buradan ulaşabilirsiniz.
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”
toplantılarının sonunda, Cumhurbaşkanı, basın açıklaması yapmakta ve birtakım kararların
alındığını kamuoyuna duyurmaktadır. O saatlerde neredeyse ülkedeki bütün ulusal
televizyon kanalları “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” sonunda Cumhurbaşkanının
yaptığı açıklamaları canlı olarak vermektedir. “Cumhurbaşkanının Kabine”
toplantısının akabinde yaptığı açıklamaların video kayıtlarına
Cumhurbaşkanlığının resmî internet sitesinden ulaşılabilir [2].
1. Var mı Böyle Bir Kurul?
Muhtemelen pek çok kişi, yukarıdaki
paragrafları okuyunca, “iyi güzel de, bunda ne gariplik var? Bakanların
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanıp memleket işlerini görüşmesi, tamamıyla
normal bir şey değil midir” diye soracaklardır.
Hayır. Normal bir şey değil. Tam tersine
garip bir şey. Çünkü hukukumuzda “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” diye bir şey yok
[3]!
Anayasamızda “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne
ilişkin bir hüküm bulunmuyor. Anayasamızda “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” veya bu
anlama gelebilecek tek bir kelime yok.
Cumhurbaşkanlığı, 1 sayılı
“Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile
düzenlenmiştir. 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 539 maddelik mufassal
bir kararnamedir. Bu Kararname, Cumhurbaşkanlığının her yönünü ayrıntılarıyla
düzenlemektedir. Ne var ki, bu Kararnamede de “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne
ilişkin tek bir hüküm yok.
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde,
“Yüksek İstişare Kurulu”, “Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu”, “Ekonomi
Politikaları Kurulu”, “Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu” , “Hukuk
Politikaları Kurulu” gibi çeşitli kurullara ilişkin hükümler var. Ama
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” isimli bir kurula ilişkin bir hüküm yok.
Sadece Anayasada ve 1 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde değil, diğer Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde
ve kanunlarda da “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne ilişkin bir hüküm yok.
Bilindiği gibi Türkiye’deki bütün kanun,
kanun hükmünde kararname, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, tüzük ve yönetmeliklere
“Mevzuat Bilgi Sistemi (www.mevzuat.gov.tr)”nden ulaşılabiliyor. Ben “Mevzuat
Bilgi Sistemi”nde “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” kelimeleriyle arama yaptım. Arama
neticesinde “Eşleşen Kayıt Bulunmadı” sonucu çıktı. Ekran görüntüsünü aşağıya
koyuyorum:
Uzun lafın kısası, hukukumuzda
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” diye bir “kurul” yoktur. Bu “kurul”, anayasal,
yasal ve hatta kararnamesel dayanaktan mahrumdur.
Hukukumuzda idarenin kanunîliği prensibi
geçerlidir. Anayasamızın 123’üncü maddesine göre, idarenin kuruluş ve görevleri
kanunla düzenlenir. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ni kuran ve görevlerini
düzenleyen bir kanun hukukumuzda yoktur. Bırakınız bir “kanun”u, bir
“kararname” dahi yoktur.
O hâlde bu “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”
neyle kurulmuştur? Görevleri neyle düzenlenmiştir? Bu “Kabine” neye dayanarak
toplanmakta ve çalışmaktadır? Asıl önemlisi bu Cumhurbaşkanlığı Kabinesi,
yetkilerini nereden almaktadır? Anayasamızın 6’ncı maddesinin son fıkrasına
göre “hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz”. Anayasamızın bu hükmü karşısında, “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin
varlığı nasıl izah edilebilir?
2. Bir Kurumun İsminin
Değiştirilmesi O Kurumun Kendisinin Değiştirilmesi Anlamına Gelir mi?
Türkiye’de 9 Temmuz 2018’den önce Başbakan
ve bütün bakanların katılımıyla oluşan kurula “Bakanlar Kurulu” ismi verilirdi.
“Bakanlar Kurulu” lağvedildikten sonra 9 Temmuz 2018’den sonra Cumhurbaşkanı ve
bütün bakanların katılımıyla oluşan kurula “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” ismi
verilmeye başlandı. Muhtemelen “Bakanlar Kurulu”, terimi yerine kasten “Kabine”
terimi tercih edildi. Böylece kaldırılan kuruldan farklı bir kurul varmış gibi
bir izlenim yaratıldı. Zaten bu “Kurul”a “Bakanlar Kurulu” ismi verilseydi, bu
“büyük” anayasal reformu yapanlar, “hem ‘Bakanlar Kurulu’nu kaldırdınız, hem de
hâlâ ‘bakanlar kurulu’ toplantısı yapmaya devam ediyorsunuz” diye
eleştirilecekti.
Hukukta bir kurumun isminin
değiştirilmesi, o kurumun kendisinin ve mahiyetinin değiştirilmesi anlamına
gelmez. Zaten isim, bir şeyin kendisi değil, o şeyi anlatmak için kullanılan
dilsel işarettir. Aynı şeyi ifade etmek için farklı dilsel işaretler
kullanılabilir ve bunlar tamamıyla aynı anlama gelirler. Malum, bu tür dilsel
işaretlere eş anlamlı kelimeler denir. Örneğin “siyah” ve “kara”, farklı
kelimelerdir; ama anlam bakımından aynı rengi ifade ederler. Eş anlamlı
kelimeler sadece fiziksel âlemde değil, hukuk âleminde de vardır.
“Bakanlar kurulu (conseil des ministres)”
ve “kabine (cabinet)” terimleriyle ifade edilen kurullar tamamıyla aynı
kurullardır [4]. Genellikle kıta Avrupası ülkelerinde “bakanlar kurulu (conseil
des ministres)” terimi kullanılırken Anglo-Sakson ülkelerinde “kabine
(cabinet)” terimi kullanılmaktadır. “Bakanlar kurulu” ve “kabine” terimleri
aynı anlama gelir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı ve bütün bakanların katıldığı
toplantıya “Bakanlar Kurulu” değil, “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” isminin
verilmesinin hukuken doğuracağı bir fark yoktur. Yeni sistemde “Bakanlar
Kurulu” toplantısı yapılamazsa, “Kabine” toplantısı da yapılamaz.
Türkiye’de 9 Temmuz 2018’de yürürlüğe
giren yeni sistemde, bakanlardan oluşan kurula acaba neden “bakanlar kurulu”
ismi verilmedi de “kabine” ismi verildi? Bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ama
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” teriminin, ABD’deki “President’s Cabinet (Başkanın
Kabinesi)” teriminden esinlenerek üretilmiş olabileceği aklıma geliyor. Belki
de Türkiye’de “bakanlar kurulu” teriminin parlâmenter sistemlere ve “kabine”
teriminin de başkanlık sistemlerine mahsus bir terim olduğunu düşünenler var. Eğer
gerçekten böyle düşünen birileri varsa yanılıyorlar. “Kabine (cabinet)” kavramı
asıl İngiltere’de ortaya çıkmıştır ve hâlâ İngiltere’de “bakanlar kurulu”
yerine kullanılmaktadır [5]. İngiltere ise parlâmenter hükûmet sisteminin anası
ve hâli hazırda da en bilinen örneğidir.
3. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin
Varlık Sebebi: Eski Sistemdeki “Bakanlar Kurulu”nun Hayaleti Bizi Terk Etmiyor
“Bakanlar kurulu” veya “kabine”
toplantıları, parlâmenter hükûmet sistemlerine mahsus değildir; niteliği çok
farklı olmakla birlikte, başkanlık sistemlerinde de bakanlar kurulu veya kabine
toplantısı olabilmektedir. Türkiye’de, anayasal ve yasal temeli olsaydı,
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” toplantılarını eleştirdiğim bu makaleyi yazmazdım.
Türkiye’de anayasal veya yasal dayanağı
olan pek çok kurul ve organın hak ettiği şekilde çalışmadığı iddia edilirken,
herhangi bir anayasal veya yasal dayanağı olmayan “Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi”nin ortalama iki haftada bir toplanması ve varlığının kamuoyunda bu
derece bilinmesi dikkat çekicidir. Acaba neden?
Vakıa, 9 Temmuz 2018 tarihinde 21 Ocak
2017 tarih ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununun yürürlüğe girmesiyle
birlikte, o zamana kadar hukukumuzda var olan “Bakanlar Kurulu” hukuken tarihe
intikal etmiştir. Ne var ki, 9 Temmuz 2018 tarihinde ölmüş olması gereken
“Bakanlar Kurulu” gerçekte unutulmamıştır. Tabir caiz ise Bakanlar Kurulunun
“hayaleti” hukukumuzda hâlâ dolaşıyor!
9 Temmuz 2018’den sonra ortaya çıkan
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”, gerçekte eski Bakanlar Kurulunun fiilen devam
etmesinden başka bir şey değildir.
Bu da gayet normaldir. Vakıa şu ki, 9
Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren hükûmet sistemimiz, bütün yürütme
yetkisini tek bir kişiye vermiş olsa da, bu ülkenin yürütme organı, tarihsel
olarak hiçbir zaman tek kişiden oluşmamıştır. Sadece Cumhuriyet döneminde
değil, Osmanlı döneminde de yürütme organı tek kişiden müteşekkil değildi. 1876
Kanun-ı Esasîsine göre yürütme organı, Padişah ve “Heyet-i Vükela”dan, yani
“Bakanlar Kurulu”ndan oluşuyordu. Keza 1876 öncesi Osmanlı’da da Padişahın
yanında devlet işlerinin birlikte görüşüldüğü ve karara bağlandığı “Divan-ı
Hümayun” gibi kurullar hep olmuştur. Bu ülke Osmanlı döneminde dahi Padişahlar
tarafından tek başına yönetilmemiştir ki, bugün Cumhurbaşkanı tarafından tek
başına yönetilebilsin! Yüzlerce yıldır oluşmuş bir geleneğin 9 Temmuz 2018
tarihinde birden bire unutulması mümkün değildir. Bu ülkenin tarihinde yürütme
yetkisi hep, kolektif ve kolejyal kurullar tarafından kullanılmıştır. Bu ülke
için doğrusu da budur.
4. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne
İhtiyaç Var mıdır?
Evet. Şüphesiz ki ülkemizde
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne ihtiyaç vardır.
9 Temmuz 2018’den önce olduğu gibi,
Cumhurbaşkanının ve bakanların bir araya gelip memleket meselelerini
görüşmeleri ve tartışmalarında ve ortak bir karara varmalarında büyük yarar
vardır. Özellikle Kovid-19 salgınıyla mücadele amacıyla alınan tedbirlerde
olduğu gibi bazı kritik ve yüksek riskli konuların kolektif olarak müzakere
edilmesinde sonsuz fayda vardır. Böyle riskli konularda yanılma ihtimali çok
yüksektir. Bu tür konularda bütün inisiyatifi ve sorumluluğu bir kişinin üstüne
yıkmamak gerekir. Muhtemelen bu nedenle, Türkiye’de pandemiyle mücadele
kapsamında alınan önemli kararların neredeyse hepsi, “Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi” toplantılarında alındı ve bu toplantılardan sonra kamuoyuna
açıklandı. Doğrusu da budur. Ama bu doğrunun Türkiye’de anayasal ve yasal dayanağı
yoktur.
Taha Akyol, 11 Ağustos 2020 tarihinde
Karar’da yayınladığı bir yazısında hukukumuzda “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” diye
bir kurumun olmadığını tespit ettikten sonra, “tek kişilik hükümet” sistemi
yerine keşke böyle bir “kabine” olsaydı diye yazar [6]. Bence haklıdır.
Burada “Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi”ni kuran 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununu
hazırlayanlara da bir çift sözüm var: Sanki Türkiye gibi büyük bir ülkenin tek
bir kişi tarafından yönetilebilmesi mümkünmüş gibi bir hükûmet sistemi
tasarladılar! Türkiye’de bir köy bile bir muhtar tarafından tek başına
yönetilmez; muhtarın yanında bir “ihtiyar heyeti” vardır. Anayasa Değişikliği
Teklifini hazırlayanlar, bütün yürütme yetkisini, kimseyle paylaştırmaksızın
olduğu gibi Cumhurbaşkanına verdiler. Oysa bu yetkinin, esasen Cumhurbaşkanına
verilse de, teklif veya onay işlemleriyle veya ihtiyarî veya mecburî istişare
usûlleriyle başka makamlarla paylaştırılması mümkündü. Bunun yapılmasının da
“Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”ne veya başkanlık sistemine aykırı bir yanı
yoktu. Türkiye’de “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin anayasal temelinin olmamasının
sorumluluğu, 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununu
hazırlayanlarda ve kabul edenlerdedir.
5. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne
Hukukî Bir Dayanak Getirilebilir mi?
Şu an itibarıyla “Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi”, yukarıda açıklandığı gibi, maalesef, hukukî dayanaktan mahrumdur.
Mevcut durumda Türkiye Cumhuriyeti, herhangi bir hukukî dayanağı olmayan bir
kurul tarafından yönetiliyormuş gibi bir hava doğuyor. Bu hava Türkiye
Cumhuriyeti gibi saygın ve köklü gelenekleri olan bir devlete hiç yakışmıyor.
Hükümet sistemi tartışmalarına girmeksizin bir Anayasa değişikliği yapılarak
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne bir anayasal dayanak sağlanmasında büyük yarar
vardır [7]. Sorunu çözmenin ideal yolu budur. Tabiî, daha da ideali,
“Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denen bu sisteme, bir Anayasa değişikliği
yaparak son vermektir.
6. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” Mevcut
Hâliyle Hukuken İzah Edilebilir mi?
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”, “istişarî
organ” olarak açıklanabilir mi? Kanımca, hayır. İstişare organları da
“idare”nin bir parçasıdır [8]; onlar için de idarenin kanunîliği ilkesi
geçerlidir. Yukarıda pek çok defa belirtildiği gibi, Türkiye'de ise bu Kabineyi
öngören bir Anayasa veya kanun yoktur.
Keza “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin varsa
aldığı kararlar “istişarî karar”, yani “mütalaa” olarak da görülemezler [9].
İstişarî kararlar dahi, birer idarî işlem veya idarî işlemin bir parçası veya
yerine göre idarî işlemin ön koşuludur. İstişarî kararlar da kamu gücüne
dayanırlar. Dolayısıyla istişarî kararların da Anayasayla, kanunla veya hiç
olmaz ise, -koşullarını yerine getirmek kaydıyla- Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle öngörülmeleri gerekir. Benim görebildiğim kadarıyla hukukumuzda
Cumhurbaşkanına karar almadan önce “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” denen bir
kurula, ihtiyarî veya mecburî bir şekilde danışmasını, yani Cumhurbaşkanı için
bir “istişare usûlü” [10] öngören bir hüküm yoktur.
Peki ama, istişarî bir organ olmasa dahi,
Cumhurbaşkanı, bütün bakanları Cumhurbaşkanlığına çağırıp onlarla bir toplantı
yapamaz mı? Onlarla belirli konuları görüşemez mi? Hiç şüphesiz, Cumhurbaşkanı
bütün bakanları Cumhurbaşkanlığına çağırabilir ve onlarla toplantı yapıp
istediği her konuyu görüşebilir. Ama hâliyle böyle bir toplantının resmî bir
yanı yoktur. Böyle bir toplantı hukuk âleminde yoklukla malûldür; böyle bir
toplantının yaratacağı bir sonuç yoktur.
7. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”
Karar Alabilir mi?
Bu soru, abesle iştigal mahiyetinde bir
soru. Hukuken mevcut olmayan bir “kurul”, nasıl olup da karar alacak? O nedenle
bu makalede böyle bir soru sormamam lazımdı. Ama sordum. Çünkü, ülkemizde pek
çok kararın sanki “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nde alındığı gibi bir izlenim var.
Ve bu izlenim gün geçtikçe yaygınlaşıyor.
Bu yanlış izlenimin oluşmasına ve
yayılmasına basının da büyük katkısı var. Ancak bu izlenim, basının yarattığı
veya halk nezdinde yanılsamayla kendiliğinden oluşan bir izlenim değil. Bu
izlenimi bizzat kamu makamları yaratıyor. Şöyle:
Bir kere, yukarıda da açıklandığı gibi,
Cumhurbaşkanı, “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” toplantısından hemen sonra basın
toplantısı yapıp birtakım kararlar açıklıyor. Cumhurbaşkanı, bu açıklamada bu
kararların Kabine toplantısında alındığını söylemiyor [11], ama yine de bu
kararların toplantıdan hemen sonra açıklanması, kaçınılmaz olarak bu kararların
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nde görüşülüp alındığı izlenimini yaratıyor. Bu bir
vakıa.
İkinci olarak, bakanlıklar ve diğer idarî
makamların yaptıkları pek çok işlemin gerekçesinde açıkça “Cumhurbaşkanlığı
Kabine toplantısında alınan kararlar”a atıfta bulunuluyor.
Mesela pandemiyle mücadele kapsamında
İçişleri Bakanlığının çıkardığı neredeyse bütün genelgeler, açıkça
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlara” dayandırılıyor. Örneğin 2 Mart
2021 tarihli İçişleri Bakanlığı Genelgesinin ikinci paragrafında
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nde alınan kararlar çerçevesinde” ibaresi bulunuyor
[12]. İçişleri Bakanlığının 26 Nisan 2021 tarihli Genelgenin üçüncü
paragrafında ise “26.04.2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında
toplanan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nde alınan kararlar doğrultusunda” ibaresi
yer alıyor [13].
Yine aynı şekilde, benim görebildiğim
kadarıyla, çeşitli il umumî hıfzıssıhha kurulları tarafından alınan kararlar
bir yandan İçişleri Bakanlığının genelgelerine, diğer yandan da
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar”a dayandırılıyor [14].
Görüldüğü gibi Türkiye’de uygulamada bir
güzel kendisine “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi kararları” denen “kararlar” vardır.
O nedenle tekrar altını çizerek
belirtelim: “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” herhangi bir karar alamaz. Hukukumuzda
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi kararı” diye bir karar türü yoktur.
İnsanlarımızın ağzında, gazetelerde,
bakanlıklarımızın genelgelerinde, idarî makamların işlemlerinde
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar” diye bir ifade dolanıyorsa da,
Türkiye’de şimdiyle kadar alınmış tek bir “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi kararı”
bulunmamaktadır. İnanmayan Resmî Gazetenin bütün sayılarını tarayabilir. Bu
kararlara atıfta bulunan Bakanlıklara ve keza il umumî hıfzıssıhha kurullarına
sormak lazım: Kararlarınızda atıf yaptığınız “Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde
alınan kararlar”ın tarih ve sayıları nedir? Bu kararlar hangi Resmî Gazetede
yayınlanmıştır?
Maalesef İçişleri Bakanlığı genelgelerine
ve keza il umumî hıfzıssıhha kurulu kararlarına karşı açılan iptal davalarında,
dava konusu işlemlerin dayandırıldığı “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi kararları”nın
mahkemeler huzurunda “maddî yokluk (inexistence matérielle)” ile malûl
olduklarını iddia etmek gerekebilecektir.
Malum, hukukun genel teorisinde bir
işlemin geçerli olabilmesi için yerine getirmesi gereken ilk şart, “maddî
varlık (existence matérielle)” şartıdır. “Maddî varlık” kavramı ile işlemin
içinde yer aldığı belge, işlemin “hâmil (taşıyan, support)”i anlatılmak
istenir. Bu hâmil, daima elle tutulan veya gözle görülen bir “metin”dir ki,
modern hukuk sitemlerinde bu metin resmî gazetelerde yayınlanır [15].
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi kararları”nın ise elle tutulan gözle görülen birer
metinleri yoktur [16]; bu nedenle bunlar, maddî varlıktan mahrumdurlar ve
bırakınız bir hukukî sonuç doğurmayı, herhangi bir hukukî nitelendirmeye dahi
tâbi tutulamazlar.
Bir mahkemenin bir kamusal makamın yaptığı
iddia edilen işlemin “maddî yokluğu”na karar vermesi hiç hoş bir şey değildir.
Çünkü “maddî varlık” şartı, hukukta en basit, en elementer şarttır. Bir
mahkemenin önündeki işlemin maddî varlığını tartışmak zorunda bırakılması,
hukuk uygulamasında gerilemeye işaret eder.
8. “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin
Varlığından Kaynaklanan Sorunlar
Bazılarının benim meseleyi abarttığımı,
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin anayasal ve yasal bir dayanağı olamasa bile,
yararlı veya en azından zararsız bir kurul olduğunu düşünebilirler. Ben öyle
düşünmüyorum. Anayasal ve yasal dayanağı olmayan, kuruluşu, işleyişi, görev ve
yetkileri anayasayla veya hiç olmazsa kanunla düzenlenmemiş bir kurulun,
yararlı bir kurul olması mümkün değildir; böyle bir kurul mahiyeti gereği,
kaçınılmaz olarak, sorunlara yol açar. Sırf işleyişinin düzenlenmemiş olması
dahi problem çıkarmaya gebedir. Zaten eğer devletin temel organlarıyla ilgili
makam ve kurulların varlığı ve çalışması için bunların Anayasayla düzenlenmelerine
gerek olmasaydı, insanlık tarihinde anayasa denen bir kavram olmazdı.
Kamusal bir organının, kamusal bir
kurumun, kamusal bir kurulun, kamusal bir teşkilatın, kuruluşu, işleyişi, görev
ve yetkileri Anayasa ve kanunla düzenlenmeden, bu organın, bu kurumun, bu
kurulun, bu teşkilâtın düzenli bir şekilde çalışması mümkün olmaz. Bu
tecrübeyle sabittir. Zaten bu düzenli çalışmayı sağlamak için anayasalar icat
edilmiştir; bunun için “idarenin kanunîliği ilkesi” geliştirilmiştir.
Bu sadece teorik olarak böyle değildir;
pratikte böyledir. Kuruluşu, işleyişi, görev ve yetkileri Anayasayla veya hiç
olmazsa kanunla düzenlenmemiş olan “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”, uygulamada da
çeşitli hukukî belirsizlik ve hatta karmaşa sorunlarına yol açmaktadır. 14
Mayıs 2021 günü yayınladığım “Genelge Devleti: Hukukta Şeklin Önemi” başlıklı
makalemde bu belirsizlik ve karmaşa sorunlarına örnekler verdim. Bu örneklerden
birini tekrar vereyim:
Millî Eğitim Bakanlığı, 14 Şubat 2021
tarihinde yaptığı bir “basın açıklaması” ile 1 Mart 2021 Pazartesi gününden
itibaren okullarda yüz yüze eğitime ve sınavlara başlanacağını duyurdu [17].
Öğrenciler ve veliler buna göre hazırlık yaptılar. Muhtemelen başka şehirlerde
okuyan yatılı lise öğrencileri 26 Şubat Cuma veya 27 Şubat Cumartesi günü
okullarının bulundukları şehirlere doğru zaten yola çıkmışlardı. Ama Millî Eğitim
Bakanlığı, 27 Şubat Cumartesi günü saat 14.00’da, yani yüz yüze eğitimin ve
sınavların başlamasından sadece bir buçuk gün kala, internet sitesinde
yayınladığı bir “basın açıklaması” ile yüz yüze eğitimin ve sınavların 1 Mart
Pazartesi değil, 2 Mart Salı günü başlayacağını duyurdu [18].
Bu karmaşadan Millî Eğitim Bakanı mı
sorumlu? Hayır değil. Çünkü 1 Mart 2021’de başlaması gereken “kontrollü
normalleşme dönemi” için İçişleri Bakanlığının bir “genelge” çıkarması
gerekiyordu ve genelge yeni dönemin başlamasına iki gün kalmış olmasına rağmen
henüz çıkarılmamıştı. Peki bu genelgenin çıkarılmamasının sorumluluğu İçişleri
Bakanının mı? Hayır değil. Çünkü İçişleri Bakanı, bu genelgeyi çıkarmak için
önce “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin toplanmasını bekliyordu ve
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” hâlâ toplanmamıştı. Kabine, 1 Mart 2021 günü akşama
doğru, yani yeni dönem başladıktan sonra toplanabildi ve İçişleri Bakanlığı da
ilgili genelgeyi 2 Mart 2021 günü çıkarabildi [19].
Bu makaleyi yazmayı dün bitirdim. Bu sabah
son kontrollerini yapıp öğlene doğru yayınlamayı plânlıyordum. Makalemin dünkü
hâlinde, yukarıdaki paragraftan sonra, şu iki paragraf yer alıyordu:
Pek muhtemelen benzer bir belirsizlik, 17
Mayıs 2021 Pazartesi sabahı da yaşanacak. Çünkü Pazartesi sabahı saat 05:00'da
“tam kapanma” dönemi sona erecek ve “kademeli normalleşme” dönemine geçilecek.
Ancak bu yeni dönemde uygulanacak tedbir ve yasakların neler olacağı İçişleri
Bakanlığının çıkaracağı bir “genelge” ile belirlenecek; ama iki gün kalmış olmasına
rağmen İçişleri Bakanlığı bu “genelge”yi henüz çıkarabilmiş değil. Neden? Çünkü
İçişleri Bakanlığının bu “genelge”yi çıkarabilmesi için “Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi”nin toplanması lazım ve bu “Kabine” yeni döneme bir gün kalmış
olmasına rağmen henüz toplanmış değil! Pek muhtemelen ülkemizde 17 Mayıs 2021
Pazartesi sabahı kimin dükkanını açıp açamayacağı konusunda bir belirsizlik
yaşanacak! Bu belirsizliğin sebebi, hukuken mevcut olmayan “Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi”nin toplanmasının beklenmesi değil mi?
İçişleri Bakanlığının genelge
çıkarabilmesi şartları arasında “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin toplanması diye
bir şart yoktur. Zaten “genelge”, “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi kararları”nın
uygulanmasını göstermek için değil, “kanunlar”ın uygulanmasını göstermek için
çıkarılır. Anayasal ve yasal dayanaktan mahrum olan Cumhurbaşkanlığı
Kabinesinin toplanmasının beklenilmesi İçişleri Bakanlığının zamanında genelge
çıkarmasını engellemektedir.
Makaleyi bugün saat 11 sıralarında tam
yayınlayacak iken İçişleri Bakanlığının beklenen “Kademeli Normalleşme
Tedbirleri Genelgesi”ni çıkarmış olduğunu öğrendim [20]. Böylece 17 Mayıs
sabahına ilişkin benim belirsizlik tahminim boşa çıkmış oldu. İçişleri
Bakanlığının “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin toplanmasını beklemeden bu genelgeyi
yayınlamasını memnuniyetle karşılıyorum. Ama şu soruyu da sormak sanıyorum
hakkımdır: Madem ki İçişleri Bakanlığının genelge çıkarabilmesi için
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin toplantı yapması zorunlu değildi, geçmişte neden
İçişleri Bakanlığı gerekli genelgeleri çıkarmak için “Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi”nin toplantılarını bekledi? Keza önceki genelgelerde dayanak olarak
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar” gösterilirken, bu Genelgede
neden “Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar”a atıf yapma ihtiyacı
hissedilmedi?
İçişleri Bakanlığının beklenen genelgeyi
bir gün kala da olsa çıkarması sevindiricidir. Ama bu sefer de, yine Millî
Eğitim Bakanlığı cephesinde öngörülemezlik problemi ortaya çıktı. Çünkü Millî
Eğitim Bakanlığı geçmişte yaşadığı acı tecrübeden ders alarak, 12 Mayıs 2021
günü yaptığı basın açıklamasıyla, “17 Mayıs 2021 Pazartesi günü resmî ve özel,
örgün ve yaygın tüm eğitim ve öğretim kurumlarında uzaktan eğitim” yapılacağını
duyurdu [21]. Bu karar, istisnasız, bütün gruplar ve sınıflar için geçerliydi.
16 Mayıs 2021 Pazar günü İçişleri Bakanlığı beklenen Genelgeyi çıkarınca, Millî
Eğitim Bakanlığı, 16 Mayıs 2021 tarihinde yaptığı basın açıklamasıyla, 12 Mayıs
2021 tarihli kararından dönerek “7 Mayıs Pazartesi gününden itibaren okul
öncesi eğitim kurumları, özel gereksinimli öğrencilerimizin özel eğitim okul ve
sınıfları, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile 8 ve 12'nci sınıfların
destekleme ve yetiştirme kursları/takviye kurslarında yüz yüze eğitime”
geçileceğini duyurdu [22]. İstisna kapsamında kalan öğrencilerin velileri
Pazartesi günü yüz yüze eğitim olmayacağına inanarak plân yaptılar; ama bir gün
kala (gerçekte 18 saat kala) Pazartesi günü yüz yüze eğitimin olacağını
öğrendiler. Yani hukukî belirsizlik ve öngörülemezlik sorunu yine devam etti!
Sonuç
Şu anki hâliyle “Cumhurbaşkanı Kabinesi”,
anayasal, yasal ve hatta kararnamesel dayanaktan yoksundur. Türkiye Cumhuriyeti
gibi köklü gelenekleri olan bir devlete bu durum yakışmamaktadır.
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” toplantılarına ya son verilmeli, ya da bu “Kabine”
bir an önce anayasal bir dayanağa kavuşturulmalıdır.
K.G., 16 Mayıs 2021
DİPNOTLAR
(Geri dönmek için dipnot numarasının
üzerine tıklayınız).
[1] Toplantılar hakkında bilgilere
Cumhurbaşkanlığı internet sitesinin “Haberler” kısmından
(www.tccb.gov.tr/haberler) ulaşabilirsiniz.
[2] Örneğin 26 Nisan 2021 tarihli kabine
toplantısının sonunda Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamanın kaydını buradan
izleyebilirsiniz.
[3] Türk Anayasa Hukuku kitabımın Ocak
2019’da yayınlanmış üçüncü baskısında yeni sistemde “Bakanlar Kurulu” diye bir
kurulun olmadığını, bakanların bir araya gelerek yaptığı toplantının bir
“bakanlar kurulu” toplantısı olamayacağını böyle bir toplantının olsa olsa bir
“arkadaş toplantısı” olacağını yazmıştım (Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku,
Bursa, Ekin, 3. Baskı, 2019, s.877).
[4] “Kabine”, “bakanlar kurulu” ve
“hükûmet” terimleri için bkz.: Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi,
Bursa, Ekin, 2. Baskı, 2020, c.II, s.255-258. “Kabine” kavramının İngiltere’de
ortaya çıkışı konusunda bkz.: Ibid., c.II, s.258-266.
[5] “Kabine (cabinet)” kavramının
İngiltere'de ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı konusunda bkz.: Kemal Gözler,
Anayasa Hukukunun Genel Teorisi, Bursa, Ekin, 2. Baskı, 2020, c.II, s.258-260.
[6] Taha Akyol, “‘Cumhurbaşkanlığı
kabinesi’ diye bir kurum yok”, Karar, 11 Ağustos 2020
(www.karar.com/...-1579376).
[7] Hâliyle “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”ne
anayasal bir dayanak sağlandığında ortaya bir çelişki çıkacak ve şu soru
sorulacaktır: Madem böyle bir kurula ihtiyacınız vardı ve madem böyle bir
kurulu üç yıl sonra geri getirecektiniz, neden üç yıl önce yüz elli yıllık
“Bakanlar Kurulu”nu kaldırdınız? Hâliyle bu soruya cevap vermesi gereken kişi
ben değilim. Malum ben Türkiye’de parlâmenter hükûmet sistemi kaldırıp,
“Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”ni getiren bu Anayasa değişikliğine zamanında
şiddetle karşı çıkmıştım. Bkz. Kemal Gözler, Elveda Anayasa: 16 Nisan 2017
Referandumu ve Bu Referandumda Oylanan Anayasa Değişikliği Hakkında Makaleler,
Bursa, Ekin, Genişletilmiş 4. Baskı, 2021, 310 s.
[8] İdare hukukunda “istişarî organlar
(organismes consultatifs)” konusunda bkz.: Kemal Gözler, İdare Hukuku, Bursa,
Ekin, 3. Baskı, 2019, c.I, s.381-381, 970.
[9] İdare hukukunda “istişarî kararlar
(décisions consultatives)”, yani “görüşler (avis)” konusunda bkz.: Kemal Gözler,
İdare Hukuku, Bursa, Ekin, 3. Baskı, 2019, c.I, s.307-808, 970-971.
[10] İdare hukukunda “istişare usûlü
(procédure consultative)” konusunda bkz.: Kemal Gözler, İdare Hukuku, Bursa,
Ekin, 3. Baskı, 2019, c.I, s.970-97.
[11] Şüphesiz Cumhurbaşkanı bu basın
açıklamalarında Kabine toplantılarında “karar alındığını” değil,
“değerlendirme” yapıldığını söylüyor. Örneğin 29 Mart 2021 tarihli Kabine
toplantısının ardından yaptığı basın açıklamasında şöyle demiştir: “Son bir
yıldır her Kabine Toplantımızda olduğu gibi bugün de salgınla ilgili tüm
gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirdik”
(www.tccb.gov.tr/.../126400/...).
[12] İçişleri Bakanlığının 2 Mart 2021
Tarihli Genelgesi (www.icisleri.gov.tr/...-sureci).
[13] İçişleri Bakanlığının 26 Nisan 2021
Tarihli Genelgesi (www.icisleri.gov.tr/...-gonderildi).
[14] Örneğin Antalya İl Umumi Hıfzıssıhha
Kurulunun 28 Nisan 2021 tarih ve 2021/27 sayılı kararında “bu çerçevede
26.04.2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında toplanan
Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar doğrultusunda” ibaresi
bulunmaktadır (www.antalya.gov.tr/...-karari). Diğer bir örnek: İstanbul İl
Hıfzıssıhha Meclisinin 17 Nisan 2021 tarih ve 36 sayılı Kararında “Bu çerçevede
26.04.2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında toplanan
Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar doğrultusunda” ibaresi
kullanılmıştır (www.istanbul.gov.tr/...No_36.pdf )
[15] “Maddî varlık (existence matérielle)”
kavramı hakkında bkz: Kemal Gözler, Hukukun Genel Teorisi, Ankara, US-A Yayıncılık,
1998, s.27-28.
[16] “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi
kararları”nın Resmî Gazetede yayınlanmış metinleri yoktur. Bilgim olmamakla
birlikte, ben şahsen, Kabine toplantısında “alınmış” kararların yazıldığı ve
altı bütün bakanlar tarafından imzalanmış bir kağıt olduğunu da sanmam.
[17] Millî Eğitim Bakanlığının 14 Şubat
2021 Tarihli Basın Açıklaması (www.meb.gov.tr/...22553/tr).
[18] Millî Eğitim Bakanlığının 27 Şubat
2021 Tarihli Basın Açıklaması (www.meb.gov.tr/...22640/tr ).
[19] İçişleri Bakanlığının 2 Mart 2021
Tarihli Genelgesi (www.icisleri.gov.tr/...sureci).
[20] İçişleri Bakanlığının 16 Mayıs 2021
Tarihli “Kademeli Normalleşme Tedbirleri Genelgesi”
(www.icisleri.gov.tr/...-genelgesi).
[21] Millî Eğitim Bakanlığı, 12 Mayıs 2021
Tarihli Basın Açıklaması (www.meb.gov.tr/...23197/tr).
[22] Millî Eğitim Bakanlığı, 16 Mayıs 2021
Tarihli Basın Açıklaması (www.meb.gov.tr/...23203/tr).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.