Hilafete bağlı yerler, Müslümanların topluca yaşadıkları ve varlıkları o ülkelerde kabul edilen her yerdi. Hindistan Müslümanları (Pakistan, Hindistan ve Bangladeş), Sri Lanka, Maldiv Adaları, Afganistan, Singapur, Malezya, Endonezya, Komorlar, Kenya, Tanzanya, Mozambik, Güney Afrika, Batı Türkistan Hanlıkları (Hive, Buhara ve Hokand Hanlıkları), Doğu Türkistan vd. Osmanlı’nın zaman zaman ele geçirdiği ve bulunduğu ülkelere gelince; İngiltere, İrlanda, İspanya, İtalya, Fransa, Korsika, Portekiz, Malta, Monako, Hollanda, Belçika, İsveç, Norveç, İzlanda, Cebelitarık, Danimarka, Almanya, Lihtenştayn, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, İsviçre, Grönland, Kanada, Endonezya, Sri Lanka..
Evet sonunda yıkılmayacak devlet
yoktur. Osmanlı da yapılan yanlışlar sonucu yıkıldı. Yeni bir yolculuğa çıktık.
Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Ders kitabıdır. Geçmişin bilgi birikimi
ve tecrübeleri, geleceğin umudu ile bugünün sorumluluklarını kuşanmamız
gerekir. Bugün buyurun İslam Milletler topluluğunu, Osmanlı Milletler
Topluluğunu, Doğu Roma Milletler Topluluğunu, Ortodoks Milletler Topluluğunu,
dün olduğu gibi bugün de ihya edelim. Osmanlı sultanları Müslümanların
halifesi, Türklerin hakanı, Arab’ın ve Acemin padişahı, diğer halkların
sultanı, Ortodoksların hamisi, Doğu Roma Bizans’ın imparatoru idi.
Soralım, neden bizim de bir Doğu Roma
araştırmaları merkezimiz yok. Neden bir Ortodoks araştırmaları merkezimiz yok,
Neden Ortodoks Birliğini kurmuyoruz, Hz. Ömer’in, Fatih Sultan Mehmed’in
mirasına sahip çıkıp. Neden? Hadi İznik konsülü yeniden toplansın. Ortodoks
Bank kurulsun Ortodoks Üniversitesi kurulsun. Kendi İlahiyat Fakültelerini
açsınlar. Aramice yeniden daha güçlü bir şekilde hayat bulsun. Ortodokslar
Katoliklere, Protestanlara, Laik Fransa’ya muhtaç olmasınlar. Vakıflarını
güçlendirip dünyaya ortak tarihimizi anlatsınlar. Kendi ilahiyatlarını,
hastahanelerini açıp kadim ortak tarihimizden yola çıkarak sanat, mimari, tıp
alanlarında ve daha birçok alanda insanlığa hizmet üretsinler. Yalçın Koçak
Surp Pirgic Hastahanesi ve çevresindeki vakıf arazilerini bu maksatla hayata
geçirmek için ne yapabiliriz, bunu Ankara’ya nasıl anlatabiliriz, bu konuyu biz
üniversitelerimize nasıl anlatalım diye dert yanıyordu.
Evet durum bu. Bizim de bu anlamda
Diyaneti yeniden yapılandırmamız, Vakıfları yeniden yapılandırmamız gerekiyor.
Bizim de yapacak çok işimiz var. Kim yapacaksa, bir an önce bizim, Hilafete
bağlı topraklardaki, Osmanlı topraklarındaki, Doğu Roma topraklarındaki,
Ortodoks topraklarındaki kadim uygarlık dönemine ait bilgileri toplamamız ve
üzerinde çalışmalara başlamamız lazım. Ama düşünüyorum da bizim Selçuklu ve
Osmanlı dönemine ait böyle bir yeterli çalışmamız yok ki. Osmanlı Arşivleri ve
Şer’iye sicilleri konusunda bile yeterli çalışmalarımız yok. Kendi ülkemizdeki
dini vakıf, dernek, cemaat yapılarını bile bir araya getirmeden nasıl yapacağız
bunu.
Para ve iktidar açlığı aklımızı
başımızdan almış. Küçük hesaplarla din, tarih, gelenek, ilim, sanat, ne varsa
harcıyoruz. Magazinleştiriyoruz, mefahire dönüştürüyoruz, sorumluluk idrakine
değil. Onun için aklımızı başımıza almamız gerek. Kolay yoldan para kazanmak
için her haltı yapmaya hazır kalabalıklarla bu işin üstesinden gelemeyiz. Yeni
bir medeniyetin ihyası ve inşası için güç ve paradan önce akıl gerekli.
Yeni Osmanlıcılıktan söz etmiyorum. Onlar
geldi ve geçti. Biz geçmişten ders alarak, güzellikleri geleceğe taşıyarak
yanlışları ayıklayarak yeni bir medeniyet inşa etmemiz gerekiyor.
Biz 1071’de Anadolu’yu işgal eden doğudan
göçen bir topluluk aklı ile bu coğrafyayı anlayamayız. “Kahbe Bizans”ı
işgal eden Fatih algısı da gerçek değil. Gerçeklerden bihaberiz. Bilmiyoruz,
bilmediğimizi de bilmiyoruz.
Osmanlı dediğiniz, Fatih’e kadar
beylikti.
“Gazi” olarak anılırlardı. Sarayları da yoktu. Devletin
birçok unsuru da yoktu. Fatih fetih sonrası Hz. Ömer’in Kudüs
beyannamesini esas alan millet sistemi ile Bizans’ın devlet bürokrasisini
İslami ölçülere aykırı kısımlarını düzelterek bir devlet düzeni oluşturdu.
Kanuni döneminde bu yapı kanuni bir zemine oturtuldu. Osmanlı bu anlamda
1500’lerde kurumları ile mücessem “Müesses nizam”a sahip
oldu. Bana göre 1700’lerin başında Lale devri ile de, yükselişi sona
erdi. Osmanlı’nın 1299-1453 yılları arası Kuruluş Dönemi, 1453-1579 yılları
arası Yükseliş Dönemi, 1579-1699 yılları arası Duraklama Dönemi, 1699-1792
yılları arası Gerileme Dönemi, 1792-1922 yılları arası Dağılma Dönemi olmak
üzere beş ana başlık altında incelenir. Duraklama dönemi Lale devrine denk
gelir. Gerileme dönemi Tanzimat, Dağılma dönemi İttihat Terakkiye denk gelir.
Osmanlıda Kamil Devlet dönemi Fatih’le başlayıp, 1700’lere kadar süren
dönemdir. Yani 200-250 yıllık bir dönem. Bugün geldiğimiz nokta da ortada.
Aklımızı başımıza toplamamız gerek. Aile olmadan olmaz. Gençlik olmadan olmaz.
Maarif olmadan olmaz. Tekrar söylüyorum, tarih övgü ya da sövgü kitabı
değildir. Ne din, Tv programlarında anlatılandan ibarettir, ne de tarih, Tv
dizilerinde anlatılanlardan. Hatta her iki alanda da din ve tarih kültür,
gelenek, magazin ve PR meselesi haline getirilmektedir. Piyasa işi, sipariş
yollarla, batıdan ithal kavram ve kurumlarla medeniyet inşa edilmez.
Selâm ve dua ile
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.