Başlığı görünce tebessüm etmiş olmalısınız.
“Lebâleb”i yeni
nesiller Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 kanalda birden yayınlanan konuşmasından
öğrendiler.
“Tıklım tıklım”ı da
öyle.
Bu iki ifade kural
ihlalinin ve çifte standardın sembolü oldu.
Ak Parti’nin Karadeniz
illerindeki il kongreleri için Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ak Parti Genel Başkanı
olarak uzaktan yaptığı konuşmalarda “Maşallah” nidasını da ekleyerek kullandı o
ifadeleri.
Salonlar lebalep. Yani
ağzına kadar dolu. Tıklım tıklım yani.
Bunlar neden dikkat
çekti? Kongrelerin yapıldığı salonların yanı başındaki dükkanlar, salgın
kısıtlamaları sebebiyle kapalı iken, oralarda çalışan insanlar eve ekmek
götüremez hale gelmişken, salonlara binlerce kişiyi doldurup, kuralları
pervasızca ihlal edebilme cüretinin sergilenebilmesini anlayamadı insanlar,
kabullenemedi, bunu Ak Parti’nin iktidar gücüyle yapıyor olmasını içine
sindiremedi.
Bunu bizzat
Cumhurbaşkanının yapıyor olmasını içine sindiremedi insanlar.
“Bu kongreler bu kadar
içiçe geçen topluluklarla insanların gözünün içine baka baka nasıl yapılır?”
sorusunu sordu insanlar. “Nasıl görülmez buradaki çarpıklık? Birisi
uyarmaz mı Cumhurbaşkanını? Metin yazarlar oyuna mı getiriyor Cumhurbaşkanını?”
sorusunu soran bile oldu.
Ne var ki, olay bir kural
tanımazlık sembolü olan “Lebâleb” ve “tıklım tıklım” ile sınırlı
değildi. Cumhurbaşkanlığının yetkileri üzerinden başka alanlarda da bu
tür ihlaller yapılıyor olmasının nerede ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin
rutin uygulamasına dönüştüğü gerçeği ortada duruyordu. İktidar adına
konuşmak, Ak Parti’si, MH’Psi, hatta Perinçek’i dahil, medyası, STK’sı dahil
iktidara sırtını dayayan herkesi kural tanımaz bir dile yöneltmişti.
“Denge ve denetleme”
diye çığlık atıyordu insanlar.
Uzun tutukluluğun hukuksuzluk
olduğu bilinmiyor muydu?
Lekelenmeme hakkı bilinmiyor
muydu?
Yargısız infazın yanlışlığı
bilinmiyor muydu?
Masumiyet karinesi bilinmiyor
muydu?
İnsanlar bütün memleketin
önünde en tepeden terörist diye suçlanırken hangi hukuk duyarlılığı ile hareket
ediliyordu?
AYM kararları sistem içinde
bir supap niteliğinde iken, alt mahkemelerin AYM kararlarına karşı sergilediği
meydan okuyucu tavır sadece o mahkeme heyetinin cüreti ile mi ilgiliydi?
Yazının geleceği yer belli:
İnsan Hakları Eylem Planı. Bu metnin Cumhurbaşkanı tarafından açıklandığı gün,
Ak Parti Grup Başkanvekili çıkıyor, “HDP’yi millet ve hukuk kapatacak”
diyebiliyor. Tamam “Millet kapatacak”ın siyasi bir anlamı var, ama “Hukuk
kapatacak”ın anlamı ne? “Biz siyaseten karar verdik mi, hukuk da
durumdan vazife çıkarır” demek değil mi bu? İşte bu pervasızlıkla “Lebâleb”
arasında hiçbir fark yok.
Onun için insanlar dün
açıklanan “İnsan Hakları eylem planı” için “Bu plan iktidar adına
hareket edenleri, en yukardan en aşağıya bağlayacak mı?” diye sormakta
haksız değiller.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek
İstişare Kurulu üyesi Cemil Çiçek, bu “Reform söylemi” ilk devreye
girdiğinde “Bize önce insanlık reformu, ahlak reformu lazım” demişti,
benim yazımın başlığı da öyleydi. (3 Mart 2021
https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/insan-reformu-ahlak-reformu-1587736)
Ben anlamıyorum, bir kişi bile
çıkıp Cumhurbaşkanı’na “Sayın Cumhurbaşkanım, bu lebâleb, tıklım tıklım
sözleri çok tepki çekiyor, esnaf isyan ediyor, insanlar burnundan soluyor,
lütfen bu kelimeleri kullanmayalım” diyemez mi?
Ben anlamıyorum, bir kişi bile
çıkıp Cumhurbaşkanına “Sayın Cumhurbaşkanım, bu Osman Kavala, Ahmet Altan
işleri Türkiye imajını gölgeliyor, AİHM ile ilişkiler iyi gitmiyor, uzun
tutukluluğa karşı çıkıyoruz ondan sonra da insanları yıllarca tutuklu olarak
içerde tutuyoruz, olmaz bu” diyemez mi?
Ben anlamıyorum, bir kişi bile
çıkıp Cumhurbaşkanı’na “Efendim 130 bin kişiyi bir gecede devlet
görevinden ihraç ettik. Bir tür yargısız infaz yaptık. Üstelik terörle
iltisaklı gösterdik. Bu, adıyla sanıyla lekelenmeme hakkının ihlali değil mi?
Bu bize yakışmıyor” diyemez mi?
Ben anlamıyorum, bir kişi bile
çıkıp Cumhurbaşkanı’na “Efendim, -Ekonomi reformu- adına
görevlendirdiğimiz insanlar ilk iş olarak faizi artırdılar, dolar düştü, şu
“faiz enflasyon söylemi”ni bir süre seslendirmesek de işler düzelse”
diyemez mi?
Yani insanların kaygısı şu ki,
bunlar söylenir ama yapılmaz. Adaletin iyi işlemediği 1600’lerde yazılan Koçi
Bey Risalesinde var, Asafnamede var, Islahat Fermanları’nda var, Tanzimat
Fermanı’nda var, Lozan tartışmalarında var, var oğlu var. Bugün de Avrupa ile
belki yeni Amerikan yönetimi ile ilişkileri düzeltmek için bu hamleler
yapılıyor. “Bakın bize, işleri düzeltiyoruz” gibi bir sempati hamlesi
söz konusu.
“Dış dünya” olmasa bize
hukuk gelmeyecek nerede ise. Bunu bize “Dış dünya”ya en çok meydan
okuyan kadrolar yaşatıyor. İsimleri “Adalet” ile başlayan kadrolar yaşatıyor.
Ahlakı – insanlığı en çok önemsemesi gereken kadrolar yaşatıyor.
Son söz: Planı
gördük, bakalım eylem nasıl olacak? Lütfen daha çok samimiyet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.