Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "İnsan Hakları Eylem Planı" üzerinde fazla yorum yapmaya gerek yok aslında... Söylenecek sözü, Ziya Paşa, yaklaşık yüz elli yıl önce söylemiş:
"Âyinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."
3 Kasım 2002 seçimlerinden itibaren, yani
AKP iktidarıyla 18 yıl geçti. Bu dönemde insan hak ve özgürlükleri adeta paspas
edildi. Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi hukukun da katledildiği uydurma
davalarla insan hak ve özgürlüklerine öyle bir darbe indirildi ki artık bunun
telafisi mümkün değildir.
***
Irak'ın ABD tarafından işgali sırasında
Türkiye topraklarının bir kısmının ve önemli liman ve hava alanlarının, 63 bin
Amerikan askeri tarafından işgal edilmesine engel oldu diye Türk ordusu cezalandırılmak
isteniyordu. İktidar partisi ise "Ankara'nın şerrinden Brüksel'in
şefaatine sığınmak" diye adlandırdıkları bir politika takip ediyordu.
Hayal ettikleri rejim değişikliğini
gerçekleştirebilmek için Türkiye'nin en büyük direnç gücü olan Türk ordusunun
birliğini, bütünlüğünü bozdular. Ordunun içine asıl casusluk örgütü olan bir
cemaatin askerleri yerleştirilmişti zaten. AKP döneminde cemaatin polisleri,
savcıları, hâkimleri ve medyası tam bir iş birliği içinde bir taraftan milletin
askerlerini tasfiye ederken, diğer taraftan da onların yerine kendi ajanlarını
yerleştirdi.
2014 ve 2015 şûralarında, 100 üzerinden
100 puana sahip albaylar terfi ettirilmezken, cemaatin albayları tuğgeneral
yapıldı. Böylece 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunmalarının yolu
açıldı. AKP iktidarının gaflet ve dalaleti, darbe girişiminden sonra
Anayasa'yı değiştirerek tek adam rejimini
kurduktan sonra da devam etti. Öyle ki cemaatin askerlerinden biri Kara
Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı'na, komutanın itirazına rağmen atanabildi.
***
Şimdi geriye dönüp bir bakalım lütfen...
Daha askerî lisede ve harp okulunda cemaatin askeri olmayan öğrenciler üzerinde
terör estirilmesini, pırıl pırıl vatan evlatlarının yüksek miktardaki
tazminatları ödemek pahasına okulu bırakmak zorunda kaldığını, görevde olan
subaylara da kan kusturulduğunu, iftiralara dayanamayıp beyin kanamasından
ölenin veya intihar edenin hesabının hâlâ sorulmadığını hatırlayalım.
Terör örgütü PKK'nın ikinci adamı olan
teröristin gizli tanık, Genelkurmay Başkanı'nın sanık olduğunu unuttuk mu?
Bu sütun, uygulanan zulmü anlatmaya
yetmez... Sadece orduda değil, devletin bütün şeması içinde; yargıda,
emniyette, üniversitelerde aynı zulüm yaşanırken, bunlardan da vahimi başta
üniversite sınavları olmak üzere bütün devlet sınavlarında yıllarca sorular
çalınmak suretiyle milletin çocuklarının geleceği karartılırken, cemaatin
çocuklarına hak etmedikleri okullar veya meslekler kazandırıldı.
Bugün "FETÖ tasfiye
edildi" deniliyor ama Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı makamına kadar
gelebildiklerine göre bu da doğru değil. Kaldı ki FETÖ'nün yerine iktidar
partisinin alt yapısını oluşturan diğer cemaatlerin kadroları yerleştirildi.
Emniyette ve yargıda hâlâ FETÖ yöntemleri kullanılıyor. Devlet kadrolarının tamamında
AKP referansı aranıyor!
***
Böyle bir ülkede hâkimlere coğrafi teminat
sağlamaktan, tutukluluğun istisna haline getirilmesinden, düşünce açıklamaları
nedeniyle kişilerin özgürlüğünden yoksun bırakılmayacağı gibi düzenlemelerden
bahsetmek, herkesi kör, âlemi sersem zannetmektir.
İnsan hakları ile ilgili uluslararası
sözleşmelerde ve Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri alt alta sıralamak,
hafızası olmayanlar nezdinde belki biraz etkili olabilir ama Türkiye'ye insan
hakları ihlalleri sebebiyle yaptırım uygulanmasını isteyenlerin çoğaldığı
başkentleri bu söylemlerle kandırmak mümkün değildir. Çünkü zulmü yaptıran da "insan
haklarını ihlal ediyorsun" diye eleştiren de o başkentlerdir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.