Lübnan asıllı Fransız vatandaşı ünlü edebiyatçı Emin Me’luf (Amin Maalouf), 25 Şubatta Kürşad Oğuz’la yaptığı, Haber Türk’te yayımlanan söyleşide dünyanın bugünkü ahvalinden bahsederken, “Bir süredir dünyanın kötü gittiğinden, büyük bir krize sürüklendiğinden kuşkum kalmadı… O kadar kötü gidiyoruz ki bizi sadece bir mucize kurtarabilir” demişti. Saliha Sultan’la yaptığı, aynı gün Karar’da yayımlanan söyleşide de “Birlikte yaşamak asla kolay değildir. İnsana öylece kendiliğinden gelmez. Çağdaşlarımıza, özellikle çocuklarımıza ve torunlarımıza karşı sorumluluğumuz var. Kökenleri ne olursa olsun tüm insanlar arasında uyumlu bir birlikte yaşam için doğru koşulları yaratmak amacıyla karşılıklı saygı ve karşılıklı anlayışı teşvik etmek gerekiyor” diyordu.
Şundan eminim ki, yazarın
bahsettiği “doğru koşullar”ın en önemli temellerinden biri, her şeyin
küreselleştiği çağımızda iyilik ve adalet vizyonumuzun da küresel olması,
öğretimizin kendi iyiliğimizle sınırlı kalmayıp, bütün insanları, hatta
canlısıyla cansızıyla varlıklar dünyasını kuşatması, kucaklamasıdır. Zaten
İslam da –tarihsel şartlara bağlı olarak gerçekçi düzenlemeler içermesinin
yanında- inananlarının ufkuna adalet ve merhamet içerikli evrensel hedefler
koyuyor. Kur’ân-ı Kerîm bize, Müslüman olmamızın gereği ve nihai hedefi olarak,
bir can kurtarmanın dünyadaki bütün canları kurtarmak kadar değerli olduğunu
öğretir. Peygamberimiz de muteber kaynaklarda geçen bir hadislerinde bütün
yeryüzü sakinlerine merhametli olmamızı buyurur.
Gazâlî merhum, “Yaptığımız her yanlış bizi doğruluk alanından biraz daha uzaklaştırır ve başka yanlışlara doğru çeker” diyor. İnsanoğlu bilim ve teknolojide ilerlerken bu araçları doğru kullanma sorumluluğunu kazandıracak olan ahlâkî ilerlemesini aynı tempoda geliştirememekte, hatta bu alanda yaptığı yanlışlar özellikle “gelişmiş” toplumları başka yanlışlara biraz daha çekmektedir. Bu da hem küresel düzeyde adaletsizlik ve eşitsizlikleri artırmakta hem de nükleer, bakteriyolojik, kimyasal araçlar gibi acımasız silahlarla bütün insanlığı ve doğayı yok etme felaketine doğu çekmektedir.
***
Bencil tutku ve çıkarlarını
komşusunun, toplumunun, insanlığın, canlı-cansız tabiatın selametine, hayrına,
düzen ve dengesine önceleyen karakterler insaniyetli, barışçı ve hoşgörülü olamazlar;
Allah ve Resulünün istediği Müslüman hiç olamazlar. Çünkü İslâm’ın öğretisinde
insanlık ve canlı-cansız tabiatla birlikte bütün varlık âlemi, onların denge ve
düzeni Allah’ın eseridir ve ilâhî irade bu düzene saygı göstermemizi ister.
Kur’an’da, kara ve deniz örneği üzerinden varlıkta meydana gelen bozulma
(fesâd) “insanların yapıp ettikleri”ne bağlanır ve insanoğlunun bu
yoldan “dönmesi” gerektiği uyarısı yapılır (Rûm 30/41). Bu ayetin iki
öncesinde ise bozulmanın insan ilişkilerindeki ahlâkî nedenlerine “insanın
insanı sömürmesi” demek olan riba örneğiyle işaret edilir. Kur’ân-ı
Kerîm’in, insanoğlunun bencil ve çıkarcı duyguları ve eylemleri yüzünden
dünyayı fesada verebileceğine dikkat çekmesi, inananlarına böyle bir fesada
karşı insanı ve doğayı koruma görevi verdiğinin işaretidir.
Haberleşme ve iletişim
imkânlarının böylesine geliştiği dünyamızda tahripkâr sonuçlarının nerelere
varacağını kestiremeyeceğimiz yıkıcı dil ve her türlü şiddet eylemi,
insanoğlunun içindeki erdemsizlik eğilimlerinin, hırs ve çıkarcılık
duygularının baskın ve taşkın olmasının dışavurumlarıdır. Çünkü “Ameller
(işleriniz) niyetlere bağlıdır.” Bu hadisi şöyle anlamamız da mümkündür: “Amellerinizin,
işlerinizin olabildiğince çok insanın ve daha başka varlıkların iyiliğine,
selametine olabilmesi için önce niyetlerinizin iyi olması, herkes ve her şey
için iyi niyet taşımanız, iyilik düşünmeniz gerekiyor.”
Hep başkalarıyla, dünya ile
didişerek, negatif tutumlarla bir yere varamayız. Elbette İsa’nın öğretisine
uyup da sağ yanağımıza tokat vurana sol yanağımızı çevirmeyeceğiz; ama
Kur’an’ın öğretisine uyarak “af ve safh” (müsamaha) ile, “sabır ve
merhamet” ile davranmayı da bilmemiz gerekiyor. Zygmunt Bauman’dan okuyup
hep tekrarladığım şu ilkenin çok önemli olduğu kanaatindeyim: Başkalarının ne
yapmaları gerektiği benim sorumluluğumda değil ama benim yapmam lazım geleni
yapmam benim sorumluluğumdadır ve bunu yapmalıyım. Milyonlarca, milyarlarca
insanın böyle düşündüğünü farz edin. Neler başarılmaz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.