Rachel Corrie, İsrail buldozeri tarafından ezildi ama insanlığın bugününe kadar söylenmiş ve söylenebilecek tüm sözler içinde, en güzel, en doğru, en vicdan kanatıcı, en soylu cümlelerinden birini yeryüzüne emanet etti: "Zulüm bizdense ben bizden değilim..."
Washington'da başlayıp, zulme karşı
insanlık adına mücadele verirken Refah'ta 24 yaşında sona eren bir hayat...
Mazlumların evi yıkılmasın diye buldozerin karşısında dikilen, sonra da alçakça
ezilip parçalanan bir vücut...
Yanlış kimden gelirse gelsin
karşısında olmak ve bu uğurda her bedeli göze alabilmek ne müthiş bir
karakter... 'Biz'den geliyor diye orada saf tutmak, 'yanlış'a makyaj yapmak,
onu kutsal gerekçelerle haklı hâle getirmeye çalışmak, tevil etmek ne aşağılık
bir durum...
***
Gerçek asabiye bu: Zulüm bizdense bizden
olmak!.. Vicdanı arka cebe sokarak, 'bizim' siperden mazluma ateş
etmek!.. Bu, ne adına yapılırsa yapılsın yüz karasıdır... Din adına da...
Devlet adına da... Millet adına da... İdeoloji veya siyaset adına da...
'Doğru'ya kimden geldiğine bakmadan
destek olup, yanında saf tutabiliyor muyuz? 'Yanlış'a kimden gelirse
gelsin karşı çıkıp, o yanlışın ortadan kalkması için mücadele verebiliyor
muyuz? Temel mesele bundan ibarettir... İnsanlığın turnusol kâğıdı budur...
***
"Kötülük bizdense ben bizden
değilim"
diyebiliyor muyuz?
"Alçaklık bizdense ben bizden
değilim"
deyip, dünyalık korkusu yaşamadan tavır koyabiliyor muyuz?
"Yolsuzluk-hırsızlık bizdense
ben bizden değilim"
diyerek gerekirse kendi ailemize, klanımıza, kurumumuza, cemiyetimize,
partimize, ait olduğumuz neresi varsa oraya karşı dikilebiliyor muyuz?
"Adaletsizlik bizdense ben
bizden değilim"
diyerek, dindaş, soydaş, yoldaş ne varsa geride bırakıp tek başına kalmayı göze
alabiliyor muyuz?
***
"Sen haklısın ama karnımızı
Firavun doyuruyor" kıssasındaki hâlle, 'iyiliği emredip kötülüklerden
sakınmak' ilkesi nasıl da çatışıyor değil mi?
Fert fert hangi taraftayız? Nasıl olursa
olsun Firavunlardan yana mı, yoksa haktan yana mı? Günü kurtarırken, geleceği
çürüten bir anlayışa mı nefes veriyoruz, yoksa bedeli ne olursa olsun doğruyu
mu omuzluyoruz?
Hz. Ömer'e "Bir yanlış yaparsan
seni kılıcımızla düzeltiriz" diyen cemaat mi hayatımızda rol model,
yoksa ümeranın her türlü yanlışına, hatta tuğyanına fetva kesen sözde ulema mı?
Son tercih hakkımız olsa hangisini
seçeriz: Ebu Zerr yalnızlığını mı? Muktedir kılıcı yalayıp, cehenneme odun
taşımayı mı?
***
Hatırlatalım: 'Atıl' denildiğinde
atılmak, 'tükür' denildiğinde tükürmek, ardından 'yala' denildiğinde
yalamak ne rezil bir durum...
Bu tipler hep vardır aslında... Padişaha
"Ben patlıcanın değil, sizin dalkavuğunuzum" fıkrasında cevap
verirken de, devletlû sofrasında "Sıfır nedir?" sorusuna "Sizin
yanınızda bendenizim efendim?" diye küçülürken de vardı... Kral "Kaç
yaşındasın?" diye sorduğunda "Emrettiğiniz yaştayım"
karşılığını verirken de tabii...
Hani "Millî Şef konuştuğunda
sadece kuvvetli bir parti başkanı ve çelik iradeli bir devlet başkanı değil,
aynı zamanda bütün bir millet konuşur. Çünkü şefin sesi Türk milletinin
sesidir" diyor ya o günün büyük gazetecisi, işte öyle bir şey...
Veya Fransız imparatoru böbrek sancısı çektiğinde onun gibi acıyla kıvranan ve
kendilerini yerden yere atan dalkavuklar gibi...
***
'Liyâkat'in olmadığı yerde 'sadâkat'
ancak işgalcidir... Liyâkatin belki de ilk düğmesi, adâlet arayışının gök
kubbesidir o cümle: "Zulüm bizdense ben bizden değilim..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.