İktidarda otoriterlik karışık şahsileşme, hemen her
tarihte, hemen her ülkede, liderin yalnızlaşması, yalnızlaştığı oranda kurumsal
ve siyasal rasyonaliteden uzaklaşmasını beraberinde getirir.
Sadakat ve itaat arayışını her şeyin üzere koyan, gücü
temsil eden kişinin iç dünyasına göndermeler yapan psikolojik politik durumlar
üretir.
Türkiye’nin son dönemdeki hali de bir yönüyle böyle.
Görünen o ki, Gezi olaylarından itibaren, özellikle çözüm
sürecinin bitmesiyle birlikte, siyasi iktidar, endişe, korku, tehdit ve meydan
okumaya dayalı siyaset tarzına esir düştü. 15 Temmuz darbe girişimi, devlet
mekanizmasının iflası da bu tarzı, bu psikolojik-politik tabloyu doğal olarak derinleştirdi.
Gezi olaylarının, devlet-toplum ilişkilerinde, AK
Parti’nin hükümet etme tarzında kritik bir kopuş anı oluşturduğu muhakkak. AK
Parti içinde farklı seslerin elenmesi, tasfiyesi, siyasi kararların
şahsileşmesi, güç tekelleşmesi, keyfileşme de o günlerde başladı.
Erdoğan’ın, Gezi olayları sırasında, kendisine ‘ipleri
biraz gevşetmesini ve daha kucaklayıcı olmasını’ söyleyen bir gruba ‘ne
anlatıyorsunuz siz, ipleri gevşetirsek düşeriz, tersine germek lazım’ dediği
söylenir.
Erdoğan’ın bu çatışmacı ve kutuplaşmacı, o oranda da
güvensizlik ve endişe algısına dayalı siyaset tarzının, bunu özetleyen ‘ipi
gevşetirsek, kaybederiz’ düsturunun dünden bugüne sistematikleştiğini, devlete,
hatta sivil alana sirayet ettiğini görüyoruz.
Güç yoğunlaşmasına dayanan siyasi bir mekanizmada,
yalnızlaşan bir siyasi liderin millet ve toplumla, kendisinden hareketle
özdeşlik kurması, siyasi varlığı ve statüsü gereği, devleti ve toplumu ikame
ettiğini inanıyor olması, buna karşı çıkanları toplum dışı sayması, söz konusu
psikolojik-politik durumun bir göstergesidir. Erdoğan dün, Suriye’deki Türk
varlığı hakkında, bu tespiti doğrulayan sözler ediyordu:
“Böyle dönemler gerçek dostların ve sinsi düşmanları
görüldüğü dönemlerdir. Bu mücadele bizim şahsi tercihimizle değil, milletimizin
topyekun iradesiyle gerçekleşmiştir.”
Bu mantığa göre, seçimleri kazanan kişi, bir sonraki
seçimlere kadar milletin her anlamda kendisi oluyor. Şöyle de denebilir: Bu
anlayışa göre Erdoğan’ın ruh hali, milletin ruh halini ikame ediyor ve her
kesimi ve her yönüyle tam temsil ediyor, aracı kurum, katman, karar
mekanizmaları, denge ve denetim sistemleri böylece devre dışı kalıyor.
Tarihte bu tablonun pek çok örneği vardır. Ancak kabul
etmek gerekir ki, bu duyguyu, bu duygunun beslediği anlayışı topluma yaymak bir
beceri ister. Erdoğan siyasi, ideolojik, kanuni denetim araçlarıyla, kendisine
yakın basını ve milliyetçi duyguları bir araç olarak kullanarak bunu başarıyor.
Sıcak çatışmalar, Batı-Türkiye gerilimi, gelen şehit haberleri de ona yakın bir
duyarlılığı besliyor.
Ne var ki, onun artı hanesine yazılan bu durum, ülkenin
eksi hanesine yazılıyor.
Rasyonaliteden uzaklaşıyor, yalnızlaşıyor, iktidarın
koyduğu hedeflerden bile kopuyoruz. Ülkede siyaset, diyalog fikrinin yerini
iyiden iyiye çatışma, meydan okuma duygusu alıyor. Otoriterlik, faydacılık
iyice tabiileşiyor.
Şimdi soru şu: Suriye politikasındaki bu ısrarda, İdlib
konusundaki tehlikeli meydan okumada, mültecileri, insanlar bir silahmış gibi
bir tehdit unsuru olarak sınıra sürmede yukarıda altı çizilen algı ve tarzın,
endişe ve şahsiliğin payı var mıdır?
Kuşkusuz evet...
Erdoğan’ın “Suriye’de ne işimiz var?” sorusuna verdiği
yanıtı şuydu:
“Tarih boyunca hep işgallere, zulümlere maruz kalmış bu
coğrafyada, mücadeleden bir an geri kaçarsak, bir an birliğimize
beraberliğimize sahip çıkmazsak çok daha büyük bedeller ödeyeceğimizin
bilinciyle hareket ediyoruz” (...)
“15 Temmuz’da Türkiye neden dışarı çıkmışsa, bugün de
aynı sebeple Suriye’dedir.”
Bu mantıkla Gezi olayları karşısında aldığı tutumun
mantığı arasında büyük benzerlikler var.
Gerilen ipler, kuşku, daimi direnç ve savaş, tehdit ve
tehlike mantığı, farklı tersinin düşüneni, beşinci kol hain ilan eden siyaset
karşıtı bir dil...
Hayır, Erdoğan’ın mantığına katılmak mümkün değildir.
Sadece yöntem ve tarz değil, tercihler ve istikamet de
tümüyle yanlıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.