Siyasi ve sosyal kutuplaşmaların ülkenin geleceğine
yönelik ciddi bir tehdit anlamı kazanacak derecede artış göstermesini salt
fanatizm veya partizanlık sorunu olarak görmek eksik bir yaklaşım olabilir.
Çünkü fanatizmi veya partizanlığı sebep olmaktan çok
sonuç olarak görmeye ihtiyaç var. Fanatizmin toplumu gerdiği ve ayrıştırdığı
doğru ama fanatizmi üreten de toplumun dinamikleri. Yani tavuk-yumurta
diyalektiği...
Türk toplumu ne yazık ki -profesyonelleşmenin getireceği
ekonomik özerklik ve şehirleşmenin sağlayacağı vatandaşlık bilinci gibi şartlar
tam olarak oluşmadığından- gerçek anlamıyla millet olamadığı için insanımız da
birey olamıyor. Binaenaleyh şu ya da bu zümrenin -hatta güruhun- üyesi olarak öbür
zümrelerin rakibi veya düşmanı olmak bakımından bir kimlik edinebilen kişiler
için ‘toplumsal rol’ bu taraftarlık/karşıtlık bağı tarafından tayin ediliyor.
Kendi bağımsız kişiliğini geliştiremediği için grup kimliği kişiliğinin yerine
geçiyor.
Misal olarak, Kanal İstanbul projesinin mahiyeti ve
maliyeti hakkında en ufak bilgisi olmayan bir kişi çıkıp ‘ne pahasına olursa
olsun yapılmalıdır’ diye -veya muhalif bir gruba mensupsa ‘asla yapılmamalıdır’
diye- bir ‘görüşü’ savunabiliyor. Bu ‘görüş’ kendi çabasıyla, araştırmasıyla,
akıl yürütmesiyle vs. ulaştığı görüş değildir belki ama üyesi olduğu gruba ait
görüş bu olduğu için kendi görüşü olarak benimsemiştir.
***
Grup mensubiyeti ve grup çıkarlarını savunma güdüsü insan
olarak bizim tabiatımızda var. Toplumsal bir varlık olmanın sonucu bu. Bizim
olumsuz bir özelliğimiz de değil, tam aksine beşeriyeti bugünlere getiren en
önemli hasletimiz. Keza yarış ve rekabet gibi duygular da ilerlemeye ve
gelişmeye hizmet eden faktörler.
Ne var ki bir topluluğa aidiyet veya taraftarlık
duygusunun fanatizme dönüşmesi, ‘öteki’ olanı düşman olarak algılamaya ve yok
etmeye yöneltmesi elbette olumlu görülemez. Zira fanatizm diyaloğun ve
müzakerenin ortadan kalktığı, empatinin ve karşılıklı anlaşmanın imkanının
tükendiği, rasyonalitenin terk edildiği bir aşama. Cemil Meriç’in ‘izm’ler için
söylediği sözü ödünç alırsak, ‘idrakimize deli gömleğinin giydirildiği’ aşama.
Dolayısıyla taraftarlığın nerede bitip fanatizmin nerede
başladığı önemli. Çünkü bu problemli noktanın tespit ve teşhisi yapılamazsa
hastalığın tedavisi de mümkün olmayabilir. Şu da var ki bir topluluğun böylesi
bir hastalıkla hayatını çok uzun bir müddet sürdürebilmesi zordur. Daha hayati
bir evreye geçilmeden teşhis ve tedavi gerekir.
Bir topluluğun fanatizmin pençesine düşmesinin sebepleri
hususunda sosyoloji ve sosyal psikoloji sahalarında geniş bir literatür
oluşturan değişik açıklama modelleri var. Bunlar içinde Vamık Volkan’ın
psikanaliz yöntemini topluluklara uygulamaya yönelik yaklaşımı en ilgi çekici
olanlardan biri. Volkan siyasi fanatizm problemini ‘geniş grup gerilemesi’
(lerge group regression) kavramı temelinde açıklıyor.
***
Psikiyatride kişilerin aşırı kaygı (anksiyete) karşısında
gösterdikleri tepkilerden biri olan ‘gerileme’ mekanizması çocukluk
devresindeki duygu hallerine (korkulara ve arzulara) dönüş demek. Bu dönüş
günümüzde karşılaştığımız olaylara ve olgulara rasyonel olmayan ve sağlıksız
birtakım tepkiler vermemize yol açıyor.
Bireylerde olduğu gibi topluluklarda da bu psikolojik mekanizmalar
devreye girebiliyor. Sözgelimi doğal afetler, savaşlar, çatışmalar, kimliğimize
yönelik saldırı ve aşağılamalar geniş grup gerilemesine yol açabiliyor.
Böylesi durumlarda ortaya çıkan geniş grup gerilemesi,
Vamık Volkan’a göre, grubun ve liderinin ortak grup kimliklerini sürdürmeye,
korumaya, yeniden biçimlendirmeye ya da onarmaya yönelik çabalarını yansıtır.
Burada liderin rolü önemlidir.
“Önderler ve yönetimler, insanların ‘düşman ve
müttefiklere sahip olma gereksinim’lerini abartabilirler” diyor Volkan ve şu
uyarıyı yapıyor: Bazı liderler, insanların gerçek tehdidin bitip tehdit
fantezisinin başladığı noktanın ayrımına varmalarına yardımcı olabilirler. Bu,
endişeyi azaltır. Bazı başka liderler, yalnızca ‘milli çıkar’ olarak
adlandırılan şeylere bağlı olarak değil, aynı zamanda kendi kişilik
özelliklerine de bağlı olarak tehlikeleri büyütebilir, endişeyi artırabilir ve
grubun gerileme halinde kalmasına neden olabilirler; bu da daha ileri düzeyde
toplumsal ve politik sonuçlar doğurabilir. Kriz ve terör dönemlerinde liderler,
yandaşlarını iyileştirebilirler de zehirleyebilirler de. (Vamık D. Volkan, Körü
Körüne İnanç, Çev. Özgür Karaçam, Okuyanus, 2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.