İBRAHİM USLU doktorasını
siyaset sosyolojisi üzerine yaptı. Sosyal araştırmalarıyla tanınan Uslu, Taha
Akyol’un sorularını cevapladı.
Dört seçmenden birinin kendini
bağlı hissettiği bir parti yok. Şehirleşme, eğitim, internet kullanımı ve kadın
faktörünün güçlenmesi bağlılığı azaltıyor. Bu kesimin iktidarlara tepki eğilimi
de yüksek. Dindarlık-siyaset ilişkisi iyice zayıflayacak. Kılıçdaroğlu,
CHP’deki değişim sürecini rasyonelleştirdi ve kapsamını genişletti. CHP
kurulduğundan beri iletişim kurmakta zorlandığı iki kesime; muhafazakârlara ve
Kürtlere ulaşmaya çalışıyor. Başarılı oldu diyemeyiz ama doğru yolda... Kadın
hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili duyarlılık arttıkça
milliyetçi-muhafazakâr partilere oy verme eğilimi azalıyor. Seçmenlerin
yarısını oluşturan ve gün geçtikçe bilinçlenen kadınlar sağ partiler için büyük
bir problematik alan.
Tüm dünya gibi Türkiye de
değişiyor. Türkiye’nin siyasi geleceğini belirleyecek sosyolojik dinamikler
nelerdir?
Siyasi tarihimize
baktığımızda, büyük başarılar elde etmiş özellikle sağ partilerin belirli
sosyolojilere yaslandığını görürüz. Partiler bu sosyoloji ile sağlıklı bir
iletişim içindeyken başarılarını sürdürüyorlar. Ancak ya bu tabanla bağları
zayıflayınca ya da sosyoloji değişince partiler de güçlerini kaybediyorlar.
Menderes’in Demokrat Parti’si
Cumhuriyet elitlerine dahil olamayan veya rejimin değerlerine karşı çıkan
periferideki toplum kesimlerini yanına alarak büyük bir siyasi geleneği
başlattı. Daha sonra Demirel bilhassa Adalet Partisi döneminde çoğunlukla
kırsal seçmenlerin desteği üzerinden siyasetini sürdürdü. Özal’ın Anavatan’ı bu
iki gelenekten farklı bir sosyolojiye yaslanmayı denedi. Ama “Orta Direk”
olarak kodladığı şehirli orta sınıfları siyasetin merkezine yerleştirmeye
çalışan Özal, kişi başına düşen milli gelirin henüz iki bin USD’nin altında
olduğu bir ekonomide biraz aceleci davranmıştı.
MSP’nin devamı olan Erbakan
liderliğindeki Refah Partisi ise aslında sol siyasetin doğal tabanı olması
gereken şehirlerin çeperlerindeki kitlelerin sözcüsü oldu.
Başta Milli Görüş tabanı olmak
üzere, merkez sağ seçmenleri de cezbetmeyi başaran Erdoğan’ın AK Parti’si ise
kendini ‘Muhafazakar Demokrat’ olarak isimlendirdi ama 2014’ten itibaren daha
çok Milliyetçi-Muhafazakar bir çizgiye oturdu.
Tüm gücüne ve tarihsel
üstünlüğüne rağmen Milliyetçi-Muhafazakar siyaset, Gezi Olayları ile artık görünür
hale gelen ve küreselleşmenin yanı sıra internet ve iletişim devrimlerinin
tetiklediği yeni sosyolojik gelişmeler nedeniyle bir kriz yaşamaktadır.
2017 Anayasa Referandumu bu
sosyolojik gelişmelerin siyaseti etkilemeye başladığı ilk oylama olarak dikkat
çekicidir. O günden sonra yaşanan tüm seçimlerde siyaset sosyolojisindeki
dönüşümlerin etkisi net bir biçimde hissedildi.
ŞEHİRLİ EĞİTİMLİ VE GENÇ
Günümüz Türkiye’sinde Şerif
Mardin’in ‘çevre-merkez’ diyalektiği artık anlamını yitirmiş ve sosyolojik dönüşümler
yeni seçmen profilleri ortaya çıkarmıştır. Bunları sıralayacak olursak;
*Birincisi kentlileşmiş
seçmenlerdir. Kırdan kente göç 1950’lerden itibaren hızlanıyor ama hep yavaş
işliyor. 2014 yılında ise kabul edilen Büyükşehir yasası ile bir anda 30 tane
ilimiz büyükşehir olarak ilan edildi, bu illerde Büyükşehir Belediyeleri
kuruldu ve en ücra köyler bile Büyükşehir Belediyesine bağlandı. Önceden
kentlileşmek için kırsaldan büyük kentlere göç ve önce gettolarda kırsal
hayatlarını sürdürüp sonra kentin içlerine doğru hareket ederek insanlar
kentlileşiyordu. Bazen de nesil değişimi gerekiyordu. Ama Büyükşehir
reformundan sonra seçmenler yaşadıkları yerlerde büyükşehir olanaklarına
kavuşmaya başladılar. Bu durum belki yaşam tarzlarını henüz radikal biçimde
dönüştürmedi ama siyasal beklenti ve taleplerinde büyük değişiklikler ortaya
çıkmaya başladı.
*İkincisi, yüksek eğitim
görmüş seçmenlerin sayısındaki artıştır. AK Parti döneminde üniversite
sayısında yaşanan artışların bu tablonun ortaya çıkmasında katkısı büyüktür.
Günümüzde seçmenlerin yaklaşık %20’si lisans ve lisans üstü eğitime sahiptir.
*Üçüncüsü, sadakatsiz
seçmenlerin sayısının artmasıdır. Siyaset biliminde ‘yüzer gezer seçmen’ olarak
nitelendirilen ve birden fazla seçimde aynı partiye oy vermeyen seçmenlerin
miktarı 2017’den beri düzenli olarak artmaktadır. Günümüzde yaklaşık olarak 4
seçmenden birisinin kendini bağlı hissettiği bir partisi yoktur. Bunların
özellikle iktidar konumundaki partilere tepki duyma eğilimi yüksektir.
*Dördüncüsü, siyasal
toplumsallaşma sürecinin dönüşmesidir. Siyaset bilimine giriş derslerinde ilk
öğretilen şey yakın zamana kadar insanların siyasi tutumlarını ailelerinden
tevarüs ettiğiydi. Ama artık tüm dünyada genç seçmenler muhalif eğilimlere daha
fazla sahiptirler ve ebeveynlerinden farklı partilere oy verme tutumları her
geçen seçimde artmaktadır. Gençler siyasal bilinçlerini artık ailelerinden
değil, ebeveynlerinin hiç olmadığı sosyal ağlardan edinmektedir.
*Beşincisi ise şehirli ve iyi
eğitimli kadın seçmenlerdir. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile
ilgili duyarlılık arttıkça Milliyetçi-Muhafazakar partilere oy verme eğilimi
azalmaktadır. Seçmenlerin yarısını oluşturan ve gün geçtikçe bilinçlenen
kadınlar sağ partiler için büyük bir problematik alandır.
‘BEYAZ MUHAFAZAKAR’
Bu değişim nasıl bir insan
tipini geliştiriyor? ‘Beyaz muhafazakârlar’ kimdir? Bunlar değerler dünyasında
nelere öncelik veriyor?
Milliyetçi/muhafazakarlık
aslında soğuk savaş dönemi koşullarında oluşmuş bir ideolojik formasyon. Soğuk
savaşın bitmesinden sonra aslında bizde de etkisini kaybetmesi beklenirdi. Ama
ülkemizin özgün sorunları bu ideolojiyi diri tuttu. İlk soruya cevabımızdaki
gelişmelerin tamamı siyasetimizdeki Milliyetçi/Muhafazakar hakimiyetini tehdit
ediyor.
Benim ‘Beyaz Muhafazakarlar’
olarak isimlendirdiğim bu seçmen grubunun belli özellikleri var. Bunlar
milliyetçi/muhafazakar bir geçmişten geliyorlar, ama soğuk savaş döneminin
koşullarını da hatırlamıyorlar. Genellikle 40 yaş ve altındalar ve sayıları da
artık çok fazla. Şu an ülkemizde seçmenlerin neredeyse yarısı 40 yaşın
altındadır. Bunların büyük çoğunluğu büyük şehirlerde yaşamaktalar. Çoğunlukla
iyi eğitimliler ve ortalamaların üstünde gelire sahipler. Dolayısıyla bir
yandan dünyayı çok yakından takip ederken, öte yandan da Milliyetçi-Muhafazakar
siyaseti doğuran değerler dünyasına oldukça mesafelidirler.
‘MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR’
Bu sosyolojik tabloda AK Parti
– MHP blokunun yeri nasıl gözüküyor? Ortalama bir AK Partili ve MHP’linin
sosyolojik tanımı siyaset algısı nasıldır?
Ülkemizde
milliyetçi/muhafazakar ideolojiyi temsil eden AK Parti ve MHP bu yeni sosyoloji
ile iletişim kurmakta zorlanmaktadır. İki partinin seçmen tabanları gün
geçtikçe birbirine benzemektedir.
Eğitim seviyesi arttıkça her
iki partiye de oy verme eğilimi düşmektedir. Siyasetin en güçlü enerji
merkezlerinden biri haline gelen şehirli/iyi eğitimli genç kadınlar da bu
partilere çoğunlukla mesafeliler. AK Parti 25 yaş altı seçmenden kendi
ortalamasının altında oy alırken (son yerel seçimde yüzde 30’un altına düştü)
MHP gençlerden daha fazla destek görmektedir. Bunda ülkücü hareketin başından
beri bir gençlik örgütlenmesi geleneğine sahip olmasının rolü büyüktür.
Bu sosyolojide İYİ Partinin
yeri nedir?
MHP milliyetçiliği daha çok
Anadolu’nun merkezinde yoğunlaşıyor ve muhafazakar tona daha fazla sahip. İYİ
Parti’nin tabanı ise biraz daha farklı. Kendini muhafazakar olarak
nitelendirenler daha az, milliyetçilikleri Atatürkçülük ile harmanlanmış ve
MHP’den farklı olarak kadın seçmen sayısı da fazla. Bunların doğal sonucu
olarak İYİ seküler oyların daha yoğun olduğu sahil kesimlerinde ve Trakya’da
güçlü.
‘DİNDAR SEÇMEN’
Dindarlık kavramının bu
sosyolojik tabloda yeri ve değişimi nasıl?
Yakın zamana kadar sol
partilere oy vermeme ile dindarlık arasında güçlü bir korelasyon vardı. Ama bir
süredir bu ilişki zayıflamaya başladı. Yani dindar olmak sol partilere oy
vermeyi eskiye kıyasla daha az engelliyor.
Din ve siyasal tutumlar
arasındaki ilişkinin değişmekte olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Ama hem şu
an geçiş süreci yaşanmakta olduğu için hem de bu konuda elimizde yeterli ve
güvenilir veriler olmadığı için kesin yargılar ifade etmek doğru olmayacaktır.
İslami vakıflara ait yurtlarda
yaşananlardan IŞİD vahşetine, ateizm ve deizmin yaygınlaşmasından internet devrimine
kadar çok sayıda faktör din-siyasal tutum ilişkisi üzerinde etkili oluyor.
Sürecin sonunda dindarlık ile parti tercihi arasındaki ilişkinin iyice
zayıflayacağını tahmin ediyorum. Ama süreci biraz daha gözlemlemek ve
araştırmak lazım.
KILIÇDAROĞLU’NUN AÇILIMI
CHP’de Kemal Kılıçdoğlu’nun
uygulamakta olduğu açılım politikaları mahalli seçimlerde bir ölçüde başarılı
oldu. Kılıçdaroğlu’nun açılım politikasını nasıl görüyorsunuz?
Aslında CHP’nin kendini
sorgulaması ve dönüştürmeye çabalaması Deniz Baykal döneminde başladı. CHP’nin
çarşaf açılımını unutmamak lazım. Kılıçdaroğlu bu süreci biraz daha
rasyonelleştirdi, kurumsallaştırdı ve kapsamını genişletti.
CHP kurulduğundan beri
iletişim kurmakta zorlandığı iki kesime; muhafazakarlara ve Kürtlere ulaşmaya
çalışıyor. Henüz başarılı oldu diyemeyiz ama doğru yolda. Şimdiye kadar
başardığı en büyük iş ise kendi tabanındaki bu konudaki direnci kırması oldu.
Önceden CHP’nin kendi tabanı bu iki kesimle ilgili politikalara direnirken,
artık seçmenleri CHP’yi teşvik ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye bu anlamda
yeni bir vizyon ve siyaset kültürü kazandırdı. Bundan sonra sürecin
durdurulması mümkün değil ve hızı ne olursa olsun, CHP her iki kesimle de
eskiye kıyasla daha fazla yakınlaşacak.
YENİ PARTİLER
Bu sosyolojide yeni partilerin
yeri ve şansı nedir?
Bu yeni sosyoloji kendini
henüz bir partiye ait hissedemiyor. Ama referandum dahil son üç seçimde
muhalefet kanadında yer aldı. Gelecek ve DEVA partileri için bu durum bir
fırsat yaratıyor. Ama hem bu yeni sosyolojiyi yeterince anlayıp
anlamadıklarından hem de bu seçmen profilini cezbedecek bir siyaset üslubu
geliştirip geliştiremeyeceklerinden emin değilim.
Her iki parti de AK Parti’nin
ilk dönemini bir tür “devri saadet” olarak değerlendiriyor. Ben bunu yeni
partiler açısından bir hata olarak değerlendiriyorum. O dönemin siyasi ve
sosyolojik gerçeklikleri geride kaldı. Eğer o dönemin verileri ile bir siyaset
üslubu geliştirirlerse bence yeni seçmene ulaşmakta başarılı olamazlar.
AK PARTİ DÖNÜŞÜR MÜ?
AK Parti’de bir özeleştiri
hareketi ve ‘fabrika ayarlarına dönüş’ muhtemel mi?
Özeleştiri yapabilir tabi
ki... Bunun önünde bir engel görmüyorum. Ama fabrika ayarlarına dönmek artık
mümkün değil. Zaten dönse bile aynı başarıyı elde edemez. Biraz önce de
belirttiğim gibi o dönemin siyasal ve toplumsal gerçeklikleri artık yok.
Dolayısıyla o döneme geri dönerse bir anakroni yaşamaya başlayacaktır.
Toplumda da, aydınlarda da AK
Parti’nin ilk dönemini devri saadet olarak görme yanılgısı var. Sizin sorunuzda
da bunun etkilerini görmek mümkün. Bugünden sonra AK Parti’nin yapması gereken
şey fabrika ayarlarına geri dönmek değil, yeni seçmen gerçekliğine göre kendini
dönüştürmek. Aslında bu sadece AK Parti için değil, tüm partiler için bir
zorunluluk.
Yani yeni siyasal ve
sosyolojik gerçekliklere kendini adapte edebilen partiler başarılı olacak, eski
alışkanlıklara göre siyaset yapanlar ise yavaş yavaş desteklerini
kaybedecekler.
2023 SEÇİMLERİ?
2023 seçimlerinde iktidar
bloku, ilk turda kazanabilir mi? İkinci tur nasıl olur?
Şu anki kamuoyu desteğine göre
bu mümkün görünmüyor. Tabii ülkenin hangi koşullarda ve hangi zamanlama ile
seçime gideceğini şu andan öngörmek çok da kolay değil. Ayrıca iktidar kadar
muhalefetin önümüzdeki süreçte nasıl performans göstereceği de sizin sorunuzun
cevabı açısından önemli. Dünyada popülist/karizmatik liderlerin yükselmeye
başlaması, 2008 küresel ekonomik krizi ve arkasından başlayan göçmenler gibi
diğer global sorunlar nedeniyle toplumların sığınılacak güçlü aktörlere ihtiyaç
duymasından kaynaklanmıştı.
Dünyanın şu anki gidişatına
bakıldığında, önümüzdeki süreçte de seçmenlerin aynı ihtiyacı hissetmesi
beklenebilir. Bu nedenle Sn. Erdoğan’ın siyasi başarısını belirleyecek temel
diyalektiğin, yeni seçmen profili ile sığınılacak güçlü lider arayan seçmen
profili arasındaki çelişki ve dengeler tarafından şekilleneceğini düşünüyorum.
Tabii muhalefet partilerinin
ne ölçüde bir blok olarak hareket edebilecekleri, kendi içlerinde sorun yaşayıp
birden fazla parçaya bölünüp bölünmeyecekleri de bir başka önemli faktör.
Bu kadar çok bilinmeyenli bir
siyasi denklemde sağlıklı tahmin yapmak mümkün değildir. Şu an
söyleyebileceğimiz şey, iktidarın 2015 Kasım’ından bu yana düzenli olarak
destek kaybettiği ve bu trendin önümüzdeki süreçte devam etmesinin beklenebileceğidir.
Ancak her an travmatik gelişmelerin yaşandığı bir dünyada trendlerin kesintiye
uğraması veya yeni trendlerin ortaya çıkması da olasılık dahilindedir.
KİMDİR?
DR. İBRAHİM USLU Kamu yönetimi
okudu. Amerika’da siyaset sosyoloji üzerine doktora seminerlerine devam etti.
Doktorasını 1999 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Sosyal Politika üzerine
tamamladı. Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) Genel Müdürü olarak siyasi
siyasi eğilimler üzerine araştırmaları yayınlandı. Halen siyasi danışmanlık
hizmeti veren şirketinde iş hayatını sürdürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.