Malum, FETÖ dosyaları her boyutu ile
tartışılıyor. “Siyasi ayak” tartışmaları söz konusu olduğunda da, özellikle
muhalefet tarafından 17-25 öncesine gidiliyor ve orada Ak Parti’nin “Devlette
FETÖ kadrolaşmasına yaptığı katkılar” ortaya dökülüyor.
Bunun yanında FETÖ’cü elemanların Ak Parti
iktidarı gölgesinde, onun açtığı alanı kullanarak işlediği suçlar var. Yargıda,
Emniyet’te, Eğitim’de, TSK’de işlediği suçlar… Bunlar da FETÖ’nün günahı
yanında Ak Parti için de “bagaj” niteliği ile gündeme taşınıyor.
Ak Parti kadroları ise, bu tartışmada
17-25 Aralık 2013’ten sonra FETÖ ile verilen mücadeleyi öne çıkarmaya,
öncesindeki “Dosya”yı göstermemeye çalışıyor. “17 – 25 Aralık öncesini
görmeyin” demeye getiriyor.
Belki bir şey daha: 2002 – 2013 döneminin
kimi olağanüstülüklerle geçtiği ve yanlışlıklar varsa bu iklimin sonucu olduğu
savunması ileri sürülebilir.
Bu psikolojiyi anlamak mümkün. İnsan
yanlışının görülmesini istemez. Ama doğrular gibi yanlışlar da bir yerlerde
durur ve bir gün birileri onu kazıyıp ortaya çıkarır. Siyaset de böyle bir
şeydir zaten. Kaldı ki, icraatınızın mağdurları oluyor ve onlar için siyasetten
de öte bir acı yumağı yüreklerde saklı duruyor. Yıllar cezaevinde geçmiş,
ölümler, intiharlar olmuş. Nasıl unutulur?
Ak Parti halen iktidarda ve icraatını
sürdürüyor. İlginçtir, bu dönem de kimi bagajların birikimine sahne oluyor.
Evet, 15 Temmuz gibi bir travma yaşandı.
Bu tür travmaların devleti yönetenler dahil herkesin kimyasını etkilemesi
tabiidir. Ancak yine de devletin itidalini koruması ve “Adalet”ten ayrılmaması
esastır. Çünkü devlet gücü ezici bir güçtür ve adaletin ıskalanması durumunda
altında pek çok masumun ezilmesi kaçınılmazdır.
Bu dönemde en çok ıskalanan şeyin de
“Adalet” olduğu bir gerçektir. En çok adalet alanındaki sorunlara çare aranıyor
bu dönemde. “Etik değer zaafı” bulunmasa etik değerler arayışı olmaz. Adalet
sağlıklı işlese, adalete güven yerlerde sürünmez. Büyük kitleler halinde
soruşturmalar yapılıyor ve binde bir bile olsa masumların ayağına basılıyor.
Binde bir bile, on binleri ifade ediyor.
Bazen ülkelerde devleti yönetenlerin
gücünü dengeleyecek bir zemin kalmaz. Devlet adına yapılan her şey, bazen zulüm
bile meşrulaştırılır. Medya gücünüzle her şeyi topluma mal edebildiğine
inanırsınız.
Halen devleti yönetenler, dünyevi
sorumluluklar yanında “Mahşer ortamı”nı da hesaba katan insanlardan oluşuyor.
İlginçtir, bu dönemde haksızlığa uğradığını düşünen insanlar da, bu dünyada
ortaya çıkmasa da haklarını “Orada” alacaklarına inanıyorlar. Bu işin bir
boyutu.
Ama dünyevi sorumlulukların gündeme
gelmesi de mümkün. 17-25 Aralık öncesini savunmanın zorluğunu bunun için not
ettim. Bu dönemin yanlışlıklarını savunma ihtimali ortaya çıkarsa ne olacak?
Ekranların kıdemlisi Prof. Ersan Şen’in
ısrarla altını çizdiği bir ifade var. “Hukuk bumerang gibidir.” Yani geri döner sizi bulur. Sizin
getirdiğiniz kuralları size karşı uygulayanlar çıkar.
Ben, Ak Parti döneminde bakanlık da yapan
Mehmet Aydın Hoca’nın bir sözünü unutmam: “Ben ahirette savunamayacağım bir
şeyi yapmamaya çalışırım” demişti bir ortamda.
Ben de derim ki: İnsan Dünyada da Ahirette
de savunamayacağı işlerin altına imza atmamalı. Bagaj taşımak hiç de kolay
değil çünkü. Bu gibi dönemlerde iktidarın sağladığı zeminde yanlışlık yapanlar
da bir başka zeminde yapılanların faturasını ödeyeceklerini bilmeliler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.