Müslüman bir toplum olarak ahlaka önem
veririz. Bu konuda hemen her birimizin kulaktan dolma da olsa ayet ve
hadislerden haberimiz vardır. Her vesileyle ahlaklı olmanın ne kadar önemli
olduğunu anlatır, hatta fırsatını bulursak kendi çapımızda ahlakla ilgili küçük
bir vaaz bile verebiliriz.
Kuşkusuz dinle ahlak arasında derin bir
bağ olduğunu hepimiz biliriz, ancak ahlakın sadece süslü kelimelerle ifade
edilen bir kavram olmadığını, aynı zamanda tek başımıza kaldığımızda bile her
an hesap verilebilir bir konumda olmamızı gerektiren bir değer olduğu konusunda
yeterince duyarlı olduğumuzu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Ali
Bardakoğlu Hoca’nın ifadesiyle “Din bize, davranışlarımızın hesabını kendi
içimizde verebilme bilinci kazandırır. Hukuk şeffaflığı, hesap verilebilir
olmayı öngörür. Ama din hiç kimsenin olmadığı bir yerde bile şeffaflığı,
kendimize karşı dürüstlüğü, kendimize ve Yüce Yaradan’a karşı hesap verebilir
olmayı öğütler.” (Yüzleşme, s.45)
Genelde Müslüman toplumlar olarak ‘ahlak’
kavramının kendi hayatımızda nasıl bir karşılığı olduğunu ve de dindarlığımızı
ahlaki kriterlerin nasıl şekillendirdiğini konuşmayı pek sevmeyiz. Bunun yerine
Batı dünyasının sınırsız özgürlük yüzünden derin bir ahlaki çöküntü içinde
olduğunu, bu yüzden de sapkınlık içinde olan Batı medeniyetinin çökmekte
olduğuna ilişkin hurafeleri en veciz kelimelerle anlatmayı tercih ederiz.
Zaman zaman kendimizi bu coşkuya öylesine
kaptırırız ki, ahlaki kirlilikle malul durumda olan İslam toplumlarının perişan
halini gizlemek için rahmet dini olan İslam’ı bir manivela olarak kullanmaktan
bile çekinmeyiz. Bir bakıma dine sponsorluk görevi yükleyip, İslam’ın ruhuyla
örtüşmeyen hallerimizden kurtulma hesabı yaparız.
Çünkü kafamızdaki ideolojik şablonlara
göre bir din tarifi yaptığımız için bizim ahlak anlayışımızın hak-hukuk,
adalet, özgürlük, şeffaflık, liyakat gibi evrensel değerlerle bir akrabalığı
bulunmamaktadır.
Ne zaman kendi ahlaki kirliliğimizle
yüzleşmek durumunda kalsak, hemen geleneksel ezberlerimize dönüp, “Batıda,
laisizm, sekülerizm, liberalizm gibi batıl ve insan fıtratına ters olan
ideolojiler Batılı toplumların ahlaken çökmesine ve çözülmesine neden olmuştur”
diyerek bütün günahlarımızdan kurtuluruz!
Aslında Müslüman toplumlar olarak ahlak
konusunda halimizin içler acısı durumda olduğunu hepimiz biliriz, ama nedense
bunu kendimize bile itiraf etmekten çekiniriz.
Dinle ahlak arasında kuvvetli bir bağ
olduğunu bildiğimiz halde neden arka kapıdan kaçarak ahlaki
sorumluluklarımızdan kurtulmaya çalıştığımızı anlayabilmek için, Batı ile İslam
dünyası arasında kısa bir karşılaştırma yapmak sanırım yeterli olacaktır.
Oysa ahlaki zaaflar içinde olduklarını
tekrarlamaktan keyif aldığımız demokratik toplumlarda yolsuzluk yapan, rüşvete
bulaşan en tepedeki devlet görevlileri dahil herkes yargı önünde hesap verir,
hem de en acımasız şekilde. Medya da bu konuda en önemli denetleme güçlerinden
birisidir.
İslam dünyasında ise yolsuzluk yapan,
rüşvete bulaşan devlet yöneticilerini denetleyecek, hesap soracak bağımsız ve
tarafsız yargı gücü bulunmamaktadır. Bu ülkelerdeki yazılı ve görsel yayın
organlarına demokratik anlamda ‘medya’ demek bile mümkün değildir. Zaten onlar
da iktidarların yan kuruluşu gibi çalışmaktadırlar.
Yeri geldiğinde “Batılı ülkeler sadece
kendilerine demokrat” diyerek sorumluluklarımızdan kaçmak için bahaneler
üretsek de gerçek şu ki; demokratik ülkelerde bireylerin en temel insani
hakları, özgürlükleri hukukun teminatı altındadır, basın özgürlüğü demokrasinin
en temel denetim enstrümanlarından birisi olarak kabul edilmektedir. En
önemlisi de bu ülkelerde hiç kimse, “Acaba iktidarı eleştirirsem gece yarısı
polis kapımı çalar da, apar topar tutuklanır mıyım?” korkusu içinde değildir.
Ancak Türkiye ve diğer İslam ülkeleri için
aynı şeyleri söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Her gün ahlaktan, Allah’ın
insanları hür olarak yarattığından, adaleti emrettiğinden söz ederiz, ama
bireylerin ifade özgürlüklerinin önüne barikatlar kuran, hukukun üstünlüğüne
riayet etmeyen, gerektiğinde yolsuzlukların üzerine perde örtmek için fetvalar
üreten kirli yönetimlere destek vermekte de bir beis görmeyiz.
Evet hurafelerimizi tekrarlamaya devam:
Batı ahlaken çöküyor ama bizim ahlakımız mükemmel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.