Erdoğan, görünüşte “dostu olan” Trump’ı seçim zaferinden dolayı tebrik ederken, aralarındaki 2017-2021 yıllarına damga vuran yakınlığı yenilemeyi düşünmüş olmalı. Biden dönemindeki kasvetli ortamın ardından, Erdoğan’ın, Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünü, siyasi pratikleri ve vizyonları arasındaki benzerlikten de yola çıkarak Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak görmekte tereddüt etmediği anlaşılıyor.
TRUMP’IN ÖNGÖRÜLMEZLİĞİ
Ancak bu aşırı iyimserlik, Washington’un
son yirmi yıldaki dış politikasının tutarsızlığını ve dümene geçmek üzere olan
Başkan’ın öngörülmezliğini ve niyetleri konusunda kafasının karışık olduğu
gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Türkiye’nin başlangıçtaki coşkusu, Trump’ı
yeniden seçilmesinden kısa bir süre sonra alelacele yaptığı atamalarla,
özellikle de Marco Rubio’nun ABD diplomasisinin başına ve Mike Waltz’un ulusal
güvenlik danışmanlığına getirilmesiyle hızla azalmış olmalı. Bu iki isim
geçmişte Suriye’deki Kürt sorunu ve Doğu Akdeniz’deki Kıbrıs meselesinde
Türkiye’ye karşı düşmanca pozisyonlar alarak adlarından söz ettirmişlerdi.
Bu atamaların yarattığı endişe, geçmişte
Türk ve Amerikan başkanlarının her zaman mükemmel bir uyum içinde olmadıklarını
ve hatta ilişkilerinin, özellikle 2018’de Rahip Brunson’ın serbest
bırakılmasından önce veya 2019’da Türkiye’nin Suriye’ye üçüncü askeri
müdahalesi sırasında olduğu gibi, hassas aşamalardan geçtiğini hatırlatıyor.
Ankara için olumsuz olan bu gelişmeler alarm zillerini çaldırdı ve Türkiye’yi
Trump’ın dönüşüne hazırlanmaya, özellikle de en önemli meseleleri ele almaya
sevk etti.
KİLİT KONULAR
Suriye şüphesiz Türkiye için hayati bir
mesele. Irak’ta olduğu gibi, Suriye’de de Kürt bölgeleri ve örgütleri Orta
Doğu’daki Amerikan varlığı için önemli dayanak noktası halinde. Bunun devam
edip etmeyeceğini, Trump’ın onlara seleflerine verdiği desteği verip
vermeyeceğini zaman gösterecek. Ancak Beşar Esad rejiminin düşmesinin ve
İmralı’yla görüşmelerin yeniden başlamasının, Kürt meselesinin ilgili
aktörlerle (ABD, PYD-YPG, Şam’daki yeni rejim) daha az çatışmacı bir şekilde
ele alınmasını sağlayacak elverişli bir ortam yarattığına inanmak için sebepler
var.
Dahası, Rojava konusunda ABD ile bir
anlaşmazlıktan kaçınılması halinde Ankara, Trump’ın öncelik vermek istediğini
söylediği Ukrayna’daki savaşı çözme girişimlerinde etkili bir rol oynamak için
elverişli bir konumda olacaktır. Her ne kadar Trump’ın Moskova’ya erişimi
olduğu bilinse de, Türkiye’nin savaşan taraflarla düzenli ilişkilerini sürdüren
tek ülke olması ve bu konuda hakemlik yapma fırsatına sahip olması (hububat
girişimi, esir değişimi vb.) onun değerli bir ortak kılabilir.
Gazze krizi ve daha genel olarak
İsrail-Filistin çatışması söz konusu olduğunda Trump ve Erdoğan’ın spektrumun
zıt uçlarında yer aldıkları bir gerçek. Ekim 2023’ten bu yana bu krizin
yönetiminde ön saflarda yer almasa da Türkiye, İsrail’in uluslararası kurumlar
tarafından kınanması için diplomatik çabalarda oldukça aktif bir rol oynadı. Bu
nedenle, özellikle Trump’ın İsrail lehine keyfi olarak yeni girişimlerde
bulunması halinde, Türk-Amerikan ilişkilerinde çatışma ve hatta bozulma göz
ardı edilemez. Bu bağlamda, Mike Huckabee’nin (bir Filistin devletinin
kurulmasına şiddetle karşı çıkan Evanjelik bir muhafazakâr) ABD’nin İsrail
Büyükelçisi olarak atanması iyiye işaret değil.
SORUNLU NOKTALAR
Bu temel konuların ötesinde, diğer
anlaşmazlık alanlarının da devam ettiği unutulmamalı. Bunlardan ilki Ankara’nın
muharip hava filosunu yenilemesiyle ilgili. Kendi uçağı (Kaan) bir süre daha
operasyonel olmayacak Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasının ardından
elindekilerin bir kısmını modernize ederek yeni F16’lar almaya karar verdiğini
ve şimdi de kırk kadar Eurofighter almayı düşündüğünü biliniyor. Her ne kadar
Donald Trump F-35 krizinin sorumluluğunu seleflerine yüklese ve ABD
yaptırımlarının temelinde yatan Rus S-400 füzeleri Türk ordusu tarafından
hiçbir zaman hizmete sokulmamış olsa da, ABD Başkanı’nın konuya yeni bir
yaklaşım getirip getirmeyeceğini bilmek zor.
İkinci endişe alanı ise Türk-Yunan
ilişkileriyle ilgili. Her ne kadar şu anda oldukça istisnai bir sakin dönemden
geçiyor olsalar da Atina ve Ankara arasındaki temel farklılıklar hiçbir zaman
aşılamadı ve yeniden alevlenmeleri halinde Trump yönetiminin tutumunun dengeli
olacağı kesin değil. 2021’de East Med Act’in mimarlarından biri olan, ABD
diplomasisinin yeni lideri Marco Rubio, Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye
karşı, selefi Mike Pompeo’nun 2020’de gaz arama krizinin zirvesinde olduğundan
daha iyi bir tutum sergilemiş gibi görünmüyor.
Recep Tayyip Erdoğan ve Donald Trump
arasında siyasi yakınlıklar olsa bile, ilkinin Trump’ın yeniden seçilmesine
gösterdiği ani sempati, her şeyden önce pek çok lider için geçerli olan
taktiksel, hatta fırsatçı kaygılar tarafından yönlendirilmiş gibi görünüyor.
Aralık 2024’te Suriye’deki beklenmedik
değişim Türkiye’ye ABD ile ilişkilerinde bazı avantajlar sağlıyor. Ancak aynı
zamanda, Ortadoğu’da ayrıntıları henüz tam olarak anlaşılamayan yeni bir
jeopolitiğin merkezine yerleştirerek, iyi ya da kötü, onu daha fazla açığa
çıkarıyor.
JEAN MARCOU KİMDİR?
Prof. Dr. Jean Marcou, Grenoble
Üniversitesi Siyasi Bilimler Enstitüsü öğretim üyesi, Marmara Üniversitesi
Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü eski direktörü ve Fransız Anadolu Araştırma
Enstitüsü’de araştırmacısı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.