15 Ocak 2025 Çarşamba

İSLAM'DA CİN ÇIKARMA Saadetin Merdin

Bilinen en eski cerrahî operasyon (prehistorik trepanasyon) da cinnete neden olduğuna inanılan cinin/şeytanın hastanın kafatasındaki delikten kolayca dışarı çıkması için yapılmıştır. İlkel insanlar doğaüstü -kötücül güçlerin insan bedenini tutsak aldığını düşünerek çeşitli cin (şeytan) kovma ritüellerine (tedavi) başvurmuşlardır. Araplar şeytanları, okuyup-üflemekle ve sihir yapmakla yahut nüsha/muska yazmakla çıkarmaya çalışırlardı. Kadim insanlar hastalıkları ya Tanrı’nın cezalandırması ya da habis ruhların (cin/şeytan) insan bedenine girmesiyle meydana geldiğine inanıyorlardı. Kadîm medeniyet ve kavimlerde olduğu gibi Araplarda da tıp ile inanç iç içe geçmiş vaziyetteydi. 

Bazı İslam âlimlerine göre, tebabet bilgisi ancak vahiy ile elde edilebilir. Hekimler onu peygamberlerden alır. Hastalıkların gerçek doğasına ait bilgi ve bunları tedavi edecek ilaçlar ancak Allah’ın bildirmesiyle öğrenilebilir. Meselâ İbn Kayyim’e göre tıbb-ı nebevînin kaynağı vahiydir. Nesefî’ye göre ilaçların hassas ayarları, zehirler, tiryaklar ancak nübüvvet nuruyla, Allah’ın bildirmesiyle bilinebilir. Hipokrat ve onun ilim aldığı Askalinos ruhu ile göğe/miraca çıkmış ve tıp ilmini oradan almıştır. Çünkü o çağın egemen paradigmasına göre bilginin kaynağı akıl veya tecrübe değildir. Bilginin kaynağı semavîdir. Bu bilgi de ancak peygamberler ya da kâhinlerle (melek veya cinler aracılığıyla) elde edilebilir. Örneğin Fahreddin er-Râzî’ye göre, kimyager ve tabiplere tedavi metotlarını, ilaç ve panzehir formüllerini öğreten meleklerdir. 

Bedevîlerin (sonraları müslümanların da) nazar inancı onların ruh/cin inancıyla iç içedir. 

Cinsel iktidarsızlık, kısırlık, aybaşı rahatsızlıkları, hamilelik ve doğum problemleri, anne sütü yetersizliği, çocuğun annesinin sütünü kabul etmemesi gibi yüzlerce şey nazarla alakalıydı. Ne zaman gözden bir takdir ve beğeni bakışı çıksa ona hemen bir cin katılır; o imrenilen şeye kadar nazarla beraber giderdi . Araplara göre cin nazarı insan nazarından daha etkilidir. 

Câhiliye döneminde de Araplar tâûnu şeytanın yaralaması olarak görüyor ve onu “cinin mızrağı” olarak isimlendiriyorlardı. (Hadisler de aynı şekilde tanımlar) Hatta Harruk (difteri) tâûn (veba), rîhu asfar (kolera, sarı nefes) gibi isimlerin bir zamanlar cin isimleri olduğuna dair görüşler de vardır. 

Temel hastalık etiyolojisi olarak cin ve şeytanları görenler şöyle düşünürler: Cinler zehirli ateşten yaratılmış olduklarından asıllarına ihanet etmezler ve can yakmaya devam ederler. Onların insanlara hiç bitmeyen adaveti “Birbirinize düşman olarak inin oradan.” [2/36] âyetiyle sabittir. Kıyamete kadar ebedi düşmanları insanlara eziyet etmeye devam edeceklerdir. Bu zihniyete sahip kimseler Eyüp peygambere hastalığın şeytandan (cinlerden) geldiğini “Bana şeytan dokundu” [38/41] âyetinden istidlalle ispat etmeye çalışırlar. Yine bunlar kadının istihaze kanını da cinlerden/şeytanlardan olduğuna dair bir hadis bulurlar. Güya şeytan insanın damarlarında dolaşırken o damarı kımıldattığı zaman hayız kanı akmaya başlarmış. İbn Kayyim’e göre ruhların hastalıklardaki etkisini ancak insanların en cahili inkâr edebilir. Allah bu ruhları insanın bedeninde tasarruf edeceği şekilde yaratmıştır.

İSLAMDA CİN/ŞEYTAN ÇIKARMA (EXORCİSM) UYGULAMALARI

Orta çağda psikopatolojik hastalıklarının şeytandan ve kötü ruhlardan kaynaklandığı inancıyla, onlara ağır işkenceler yapılmış, hatta şeytanı ve kötü ruhları kovmak için hastalar yakılmışlardır. çok değil 100 binlerce... Sara nöbetleri şeytanın veya habis ruhların bir kimseyi ele geçirmesi olarak görülür ; cinlenme (demonic possession) habis ruhların (cin ve şeytan) insan üzerinde egemenlik kurması olarak tanımlanırdı. 

İslâm’a göre de birçok hastalığın sebebi cinlerdir. Araplar dişi cinin çarptığı kimseye “mecnûn”, erkek cinin çarptığı kimse ise “mecnûne” derlerdi. Bu çarpmanın temelinde de aşk/ cinsel istek yatmaktadır. Şeytan bir kadına âşık olur ve bu aşk yüzünden günlerce yanıp tutuşur. Kur’ân’da “şeytan çarpması” [2/275], şeytanın Eyüb’e dokunması, [38/41] onbir yerde de “mecnun” (cinlerin aklını çaldığı kimse, cinlenmiş) ifadesi geçmektedir. Araplar mecnûn ve sar’alı kişilere “memsûs” (cin/şeytan dokunmuş) tabirini kullanıyorlardı. 

İslâm’da cin/şeytan çıkarma (exorcism) uygulamalarına dair bazı rivayetler vardır. Osman b. Ebi’l-Âs anlatıyor: Resûlullah beni Tâif valiliğine tayin ettiği dönemde namazımda bana bir hâl peyda olmaya başladı. Ne kıldığımı bilemez hale geldim. Bu durumu görünce kalkıp Medine’ye Resûlullah’ın yanına gittim. “Ya Resûlallah! Namazlarımda bana bir hâl peyda oldu, öyle ki ne kıldığımı bilmiyorum” dedim. Resûlullah, “Bahsettiğin şey şeytandır. Onu bana yaklaştır” dedi. Bunun üzerine yanına varıp; dizlerimin üstüne oturdum. Resûlullah elini göğsüme vurdu, ağzımın içine tükürdü ve “Çık, ey Allah’ın düşmanı!” buyurdu. Bu sözü üç defa tekrarladı. Sonra (bana) “Git, işinle meşgul ol” dedi. (İbn Mâce, “Tıbb”, 103 (3548); Müslim, “Selam”, 68 (2203) Diğer bir rivayete göre, kadının biri çocuğunda delilik (cünun) şikâyetiyle Nebi’ye gelir. Peygamber de çocuğun göğsünü sıvazlayarak dua eder. Bunun üzerine çocuk kusar ve içinden siyah köpek yavrusuna benzeyen şeytan çıkar ve koşarak uzaklaşır. Yine bir kadın Hz. Peygamber’e yanında yavrusu olduğu halde gelir ve “Ya Resûlallah! Şeytan yavruma günde üç defa uğruyor (aklını alıyor)” der. Peygamber onu kendisi ile devenin semeri arasına alıp, “(üç defa) Ey Allah’ın düşmanı, uzaklaş, ben Allah’ın elçisiyim” der ve çocuk iyileşir. Bir baba mecnûn (cin çarpmış) oğlunu alarak Resûlullah’ın yanına götürmüş ve ondan mecnûn oğluna dua etmesini istemişti. Peygamber bunun üzerine çocuğu kendisine yaklaştırmasını ve sırtının da kendisine dönük olmasını emretti. Adam istenileni yaptıktan sonra Peygamber onu dövmeye başladı. Döverken de ‘Çık ey Allah’ın düşmanı’ diyordu. Rivayetin geri kalanına bakılırsa, dövmenin akabinde çocuk birden iyileşivermiştir. (Dârimî, Sünen-i Dârimî, “Mukaddime”, 17-19.; İbn Hanbel, Müsned, c.29, s. 92. (17549) 

İbn Teymiyye bu gibi rivayetlerden hareketle olsa gerek, saralılardan cin çıkarmak için sopa terapisi önerir. Cinlerin çarptığı kişiyi (saralı) iyileştirmek ve cini kovmak için sopaya ihtiyaç vardır. Gerçekten de sara hastalarının iyileşmesi için dövüldükleri vakidir. Dövme işlemi cin üzerinde gerçekleşeceğinden, sara hastası dayaktan bir şey hissetmez. Bu dövme işine saralı iyileşene kadar devam edilmelidir. Saralı iyileşinceye kadar sopalamadan mütevellit acıyı hissetmez. Sara hastasının ayaklarına sağlam bir değnekle üçyüz veya dörtyüz darbe veya daha fazla ya da az vurulsa bile bundan bir şey duymaz. Oysa dövülen insan olsaydı ölebilirdi. Ne var ki dövülen cindir. Sopayı yiyen cin “Yandım Allah” diye çığlık atar ve orada bulunanlara pek çok hikâyeler düzer. İbn Teymiyye bunu halkın huzurunda defalarca tecrübe ettiğini de ilave eder. (İbn Teymiyye, M. Fetâvâ, c.19, s. 60.) Koskoca şeyhul-islam, selefi salihînin temsilcisi İbn Teymiye yanılacak değil ya.    

Eş‘arî, “şeytanın çarptığı kimse” [2/275] âyetinden delil getirerek Ehl-i sünnet âlimlerinin cinlerin saralı hastanın bedenine girdiğini kabul ettiklerini; şeytanın Mu‘tezile ve Cehmiyye’nin hilafına insanı çarptığını söyler. (Eş‘arî, el-İbâne, s. 32.) Ahmed b. Hanbel’in oğlu babasına bir takım insanların cinlerin insan bedenine girmediğini iddia ediyorlar, ne dersin diye sorduğunda: “Oğlum, onlar Peygamber’in lisanıyla konuşanı (Allah’ı) yalanlıyorlar” der. (İbn Teymiyye, a.g.e, c.19, s. 13.) Ona göre saralının ağzından konuşan şeytandır. 

Cinlere inanıyorsanız sonuçlarına da katlanmak zorundasınız. Hani şu Orta Çağ'ın imajyener/sanal varlıklarını. Hani istedikleri an istedikleri surete girebilen, kılık değiştiren, göğe yükselip, meleklerin konuşmalarını dinleyen, şair ve kahinlere ilham veren, kalbinize girip vesvese veren varlıklar. Size nazar edip yatağa düşüren kıskanç varlıklar. Namusunuza göz dikip sizi mecnûn eden /delirten şerefsizler. 

Bütün ehli sünnet alimlerine göre cinleri inkar küfürdür. Cinleri inkar edenin cezası da katli vaciptir. 

Tüm bunlara ne dersiniz? 

Ey Müslümanlar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.