Avukat Abbas Bilgili, kamuoyunda gündem olan Dilan Polat ve Seçil Erzan davaları üzerinden değerlendirmelerde bulunuyor.
Kapitalizmin arkasındaki itici gücün
protestan ahlâkı olduğunu söyleyen Max Weber, bu görüşünü Protestan Ahlakı ve
Kapitalizmin Ruhu isimli ünlü eserinde1 savunurken, sadece çalışmaya övgü ile
yetinmeyerek, protestan sofuluğun çalışmaktan daha fazlası olduğunu söyler.
Meslek, ticaret, üretim, para kazanmak gibi kavramların üzerinde durarak,
ekonomik akılcılık ve bunun gereği olarak da kazanılan paranın işletmelerin
büyümesinde kullanıldığını anlatır. Çalışmanın, kazancın, sanat ve zenaatın,
aşağılık ve kirli görünürken, reformasyon adı verilen dinde yenilik ile
birlikte herkesin saygı duyduğu birer erdem haline geldiğini belirten Weber’e
göre protestan ahlâkı ile beslenen kapitalist ruh, ortaçağdan sonra modern
ekonomiye evrilir. Aşağılanan ekonomik faaliyetten, kalvinist ve püriten
mezheple “vakit nakittir” zihniyetine geçilir. Weber, Protestanlığın “ekonomik
akılcılık” kavramına verdiği önemi vurgularken (sh. 42), “irrasyonel
tasarımlara göre yönünü bulan maceracı kapitalizme” karşı olmalarını da hatırlatır
sh. (43). Edinilen servetin akılcı ve faydacı biçimde kullanımını ifade
ettikten sonra “akıl dışı ve ihtiraslı kullanımıysa feodal duygulara çok yakın
olduğu gibi, yaratılanların tanrılaştırılması olarak görülüp lanetlenmiş olan
lüks tüketim biçimi olarak sayılmıştır” diyor (sh. 156).
Bizde de Sabri F. Ülgener, Weber’in
Kalvinizmdeki son derece disiplinli meslek ahlâkı ve ciddiliğin, tasarruf
bilinci ve çalışma düzeninin kapitalizmin doğuşundaki etkisini abartılı
bulmakla birlikte büyük ölçüde isabetli bulur.2 Düşünce dünyamızın önemli isimi
Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası isimli özgün eserinde3
bizdeki ekonomik değişim ve gelişmenin Batı ile paralel yürümediğine
değinirken, Batı’nın “yeni zamanlar”a ilerlerken, bizde “ortaçağlaşma”
anlamında geriye gidişten bahseder. Sabri Hoca, bu gerilemeye önce eski tabirle
“inhitat devri” derken, sonradan daha yenisini, “çözülme devri” kavramını
kullanmayı tercih etmişti. “Çözülme Devri” kavramının, tarihçilerin
imparatorluklar (bizde Osmanlı) tarihi için kullandıkları yükselme, duraklama
ve gerileme devri kavramlarıyla karıştırılmamasını ve bunlarla ilgisinin
olmadığını da hatırlatır. Ona göre çözülme devri, Osmanlı’nın da sınırlarını
aşar ve 15. ve 16. yüzyıllardan günümüze kadar uzanır. Yani “çözülme devri”
halen devam ediyor ve biz o çözülmenin içindeyiz. Batıda aşağılanmaktan
kurtularak, saygın bir konuma gelen “çalışma olgusu” aynı değişimi, örneğin
Osmanlı’da gösterememiş ve esnaf ve tüccarlar için “erazil ve esafil” (rezil ve
aşağılık) kavramları yaygın biçimde kullanılmıştır. Bu zihniyetin normal
çalışma yollarını tıkadığı açıktır.
Ortaçağ ahlakının Doğu’da büyük ölçüde
normal kazanç yollarını tıkaması sonucunda anormal kazanç yollarına başvurmanın
yaygınlığı üzerinde duran Ülgener, Weber’in “irrasyonal kazanç” dediği bu
anormal kazançlar üzerinde ciddi biçimde durur. İbn Haldun’dan yaptığı alıntıya
göre bir toplumda anormal kazanç yollarını tercih etmede, akıl ve idrak
noksanlığının büyük payı olmakla birlikte, esas sebep bireylerin ticaret, sanat
ve tarımda doğal yollarla çalışarak geçimini temin etmekte zorlanmalarıdır.
Normal kazanç yolları ne kadar geniş ve
açıksa anormal yollara başvuranların azaldığı, yolların dar ya da kapalılığı
fazlaysa anormal kazanç yoluna başvuranların arttığı görüşünde olan Ülgener,
normal ve doğal yollar dışındaki kazançları da tasnife tabi tutar. Avrupa’da
16. Asırdan bu yana kazanç iç güdüsü 19. asırda büyük bir rasyonellikle
endüstrileşmeye evrilirken, bizdeki gelişme ters istikamette olmuştur. Süreç,
Batıda ticari kapitalizme dönüşme biçimindeyken, doğuda yerinde sayma ya da
feodal zihniyetin devamı söz konusu.
İsmet Berkan da yeni çıkan kitabında
“Osmanlı neden çöktü?” sorusunun cevabını verirken, “kapitalizme geçememiş
olmayı” vurgulamaktadır.4Ticaret yollarının kervan yollarından okyanuslara
kayması, doğuda yol üstündeki kentlerde canlılığın sönmesine neden olurken, iç
pazarlardaki tıkanma ve kapanma; içeride ve dışarıdaki güvenlik noksanlığı ve
zaten esnaf ve sanatkârlığın muteber görülmemesi normal kazanç yollarının
tıkanmasında büyük rol oynamıştır. Karacaoğlan’ın “Harami var diye korku
verirler / Benim ipek yüklü kervanım mı var?” diyerek, ticaret yollarındaki
haramilere vurgu yapmasının bugünkü versiyonu “mala çökme” biçiminde ifade
ediliyor ki, “mala çökmek” bugünkü tıkanmada sadece bir örnektir. Birkaç gün
önce Ali Babacan dikkat çekici bir açıklama yaptı; vergi rekortmeni
listesindeki ilk 100 kişinin 76’sı bazı sebeplerden dolayı isminin
açıklanmasını istememiş ve bu sebeplerden birisi de “parama çökerler” kaygısı
imiş. (07.01.2024, Karar Gazetesi). Bugün “mala çökme” eyleminin öznesi, dünün
kervan yollarını kesen haramiler değil midir?
Ağırlıklı olarak Osmanlı döneminden
örnekler veren Ülgener, dindar görünümlü Müslümanın durumunu, alıntı yaptığı
bir beyit ile açıklar: “Kılur namaz, eder niyaz Hakk’a / Varır bey kapısına hem
tımar umar!” Bu örnekten hareketle, bey kapısında tımar umanların bugünkü
versiyonunu, Saray kapısında ya da başka bürokrat koltuğunda birkaç yerden maaş
almak olarak belirleyebiliriz. Bunlar çözülme devri zihniyet ve ahlâkının devam
ettiğini gösteren tipik örneklerdir.
Tarihçilerimiz, Yeniçeri Ocağı’nın
bozulmasıyla birlikte askerlik yapmadığı /sefere gitmediği halde ocak defterine
yazılanların varlığından bahseder. Ulufe alabilmek için Yeniçeri Ocak
Defteri’ne yazılanların benzerini, bugün çalışmadığı halde belediye veya başka
bir kamu kurumunda görünüp maaşını bankamatikten alanlarda görmüyor muyuz?
Çözülme devri ahlâk ve zihniyetindeki davranış kalıbı, bugün de varlığını aynen
koruyor.
Ülgener, din sahasındaki zihniyeti de
inceleme gereği duymuş ve “İslam, mala mal varlığına değil kibir ve gurur
metaı, çokluk yarışı olduğundan karşıdır” dedikten sonra gelinen noktada yarı
dinî-feodal bir rant kapitalizmine vurgu yapmaktadır. Yine Hoca’nın gözünde
“İslam, ortalama bir Müslüman gözüyle, şekil ve ibadet düzeyinden ahlâk ve
davranış katına yeterince nüfuz etmiş değildir.”5 Ülgener’in din sahasındaki bu
görüşlerinin bugünkü dindar görünümlülere ve bugünkü özünü kaybetmiş tarikat ve
cemaatlere uygunluğunu belirtmeye dahi lüzum yok.
Ülgener, “Evliya Çelebi, siyasi otoritenin
en fazla yerleştiği asırlarda ve hem de hükümdar önünde o meşhur esnaf alayını
tasvir ederken, hakiki sanat ve meslek erbabı arkasından hırsız ve dolandırıcı
kafilelerini de –şerlerinden Allah’a sığınarak- “esnaf” diye tanıtmaktan
kendini alamamıştı” diyor.6 Bu satırlardaki dikkat çeken husus, hırsız ve
dolandırıcı grubunun esnaf diye padişahın önünden geçmesidir ki, günümüzdeki
bir takım dolandırıcıların ve kriminal tiplerin tepe noktalardaki kişilerle ve
özellikle bir Bakan’la aynı karede poz vermiş olmalarıdır. Bugün
dolandırıcılıktan yargılanan Dilan Polat’ın Cumhurbaşkanı ile resminin olmasını
nasıl yorumlamak lazım? Bu kişi güzellik salonu işleten hakiki bir esnaf mıdır,
ya da Evliya Çelebi’nin “şerrinden Allah’a sığındığı” dolandırıcı kafilesinden
midir? Kazancı rasyonel midir, irrasyonel midir? Ülgener’in deyimi ile “nam ve
şöhret peşinde koşan türedi tabaka, bir kelime ile ortaçağ zengini” midir?
Uyuşturucu ile uğraşan mafyatik tiplerin eski İçişleri Bakanı ile resimlerinin
olmasını da bu bağlamda yorumlamak gerekmez mi? Bu tipler Weber ve Ülgener
sosyolojisindeki “irrasyonel kazanç”ın aktörleri olup, günümüzdeki yaygın
örneklerdir.
Ülgener’in bu genel görüşlerinden sonra
konuyu biraz daha daraltarak, normal kazanç yolundan tatmin olmayanları nasıl
tasnife tabi tuttuğuna bakalım. Hoca bunları; 1) Kaba ve zorlu kazançlar, 2)
Uysal ve sinsi kazançlar ve 3) Hayal ve hile mahsulü kazançlar şeklinde üç
grupta ele almaktadır.7Kaba ve zorlu kazançların, devlet otoritesini ellerinde
tutanlarla o otoritenin dışında ve uzağında kalanların beraberce paylaştıkları
bir yol olduğu belirtiliyor. Bazen açıkça yapılan soygunlar, bazen üstü örtülü
biçimde rant kaynaklarından yararlanma olarak ifade ediliyor. Osmanlı’nın
çözülme devrindeki devlet mansıplarının para ile satılması, para ayarının sık
sık düşürülmesi bu tür kazancın bir başka biçimidir. Bugün yandaşlara ihale
vermek için İhale Kanunu’nunda defalarca değişiklik yapmayı, kaba ve zorlu
kazancın günümüz versiyonu olarak sayabiliriz. Yol kesme, kervan soyma en kaba
biçimi olup, ihale ile çıkar sağlama daha incelikli halidir.
Uysal ve sinsi kazançlar, saray ve konak
gibi zenginlik merkezlerine yakın durarak kazanç sağlamak olarak belirtilmekte
ve türlü sebeplerle göze girme, yanaşma ve kapılanma olarak ifade ediliyor.
Normal çalışma düzeninde sabır ve zaman gerektiren yükselme olgusu, göze girme
ile hızla yükselmeye sebep olur ki, bunun günümüzdeki en bilinen yolu, liyakati
bir kenara bırakarak, bizden olanın liyakatsiz de olsa makam ve mevki koltuğuna
oturtulmasıdır. Rahmetli Ülgener Hoca bunlar için “eğri ve sinisi kazançlar” diyor.
Bugünkü çözülme devri ahlâk ve zihniyet dünyasında örneklerini bolca görmek
mümkün. Bunun için yüz suyu dökmek, el etek öpmek ve eğilmek gerektiğini de
unutmayalım.
Hayal ve hile mahsulü kazançları Ülgener,
define merakı, simya ve astroloji merakı, dua ve keramet üzerinden verdiği
örneklerle açıklamaktadır. Batı’da ortaçağın sonlarında yaygın olan define
arayıcılığı, bizde halen tarihi mekanları talan ederek devam ediyor. Normal
geçim yollarında kullanmadığı akıl ve zekasını akla hayale sığmayan maceralar
yolunda denemek olarak ifade ediliyor ki, havadan para kazanarak kısa yoldan
zenginleşmenin günümüzde de meraklıları çoktur. Simya ve astroloji için hayal
gücü geniş bir kandıran ile inanmaya hazır saf bir halk kitlesinin varlığına
değinen düşünürümüz, bugün için bunun fazla öneminin kalmadığını söylese de,
bugün de benzerlerini görmek mümkün. Dua ve keramet üzerinden çıkar sağlamanın
günümüz versiyonunu medyumlara başvurma ya da yakmayan kefen bezi satan çıkarcı
tarikat ehlinde görmek mümkün. Talep edenin çok olduğu piyasada bunun
satıcılarına da gün doğmaktadır. Son günlerde medyayı işgal eden dolandırıcılık
sanığı Seçil Erzan’ın şifacı denilen birinden medet umması ya da diğer
dolandırıcı sanığı Dilan Polat’ın astrolog olarak ifade edilen kişiden yardım
umması konunun güncelliğini de göstermektedir.
Ortaçağ için gelirin asıl gür kaynağını teşkil edenin siyasi menşeli kazançlar olduğu vurgusunu yapan Ülgener, bu servetin yoktan var edilmediğini, normal yolla sağlanmadığını ve sadece el değiştirdiğini belirtiyor. Bu nedenle de gelir bakımından sosyal piramidin üst kısımlarına tırmananların siyasi nüfuz ve iktidar sahipleri olduğunu belirtiyor.
Baştan beri verdiğimiz güncel örneklerden
de anlaşılacağı üzere, rahmetli Ülgener, kitaplarını bugün yazmış olsaydı
(60-70 yıl önce yazdı) kolay para kazanmanın sosyolojisi bağlamında ahlak ve
zihniyet dünyamıza dair çok sayıda örnek bulmakta hiç de zorlanmazdı.
1- Max Weber, Protestan Ahlakı ve
Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Milay Köktürk, BilgeSu Yayınları, 4. Baskı, Ankara
2019
2- Sabri F. Ülgener, Makaleler, Derin
Yayınları, İstanbul 2016, s. 395
3- Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin
Ahlak ve Zihniyet Dünyası, Der Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1981
4- İsmet Berkan, İnsan Uygarlının Kısa
Tarihi, The Kitap, İstanbul 2023, s. 113-131
5- Sabri F. Ülgener, Zihniyet ve Din /
İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı, Der Yayınları, İstanbul 1981,
s. 56, 104, 121, 122
6- Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin
Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, s. 169
7- Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin
Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, s.159-170
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.