VERİCİ LİDER
Üretimin kolektif emek üzerinden
örgütlendiği Maori (Y. Zelanda) halkı arasında liderin konumu ve işlevleri,
literatürde “devlet öncesi” olarak adlandırılan şeflik kurumunun gelişmiş bir
formuna karşılık gelir.
Halk ve şef (ariki) arasındaki ilişkiler,
saygılı olmakla birlikte abartılı ölçüde değildir. Şefin önünde eğilmek gibi
ritüel teslimiyet gösterileri bilinmez. Bir Maori, şefe hitap ederken evli
insanlar veya genel olarak yaşlılar için öngörülen görgü kurallarının ötesinde
herhangi bir özel saygı terimi kullanmaz. Şefin özel konumu, halkın ona karşı
davranışından ziyade onun halka karşı üstlendiği görevlerde kendini gösterir.
Antropolog A. Goldenweiser, Maorilerin bir
şefte sekiz “insani nitelik” (pu manawa) aradığını saptamıştır: Yiyecek
toplamada çalışkan; anlaşmazlıkları çözmede usta; cesur; savaşta iyi bir lider;
oyma, dövme ve süslü dokumacılıkta uzman; konuksever; ev, tahkimat ve kano
yapımında becerikli; kabilenin sınırları konusunda bilgili.
Soyluluk, şefin itibarının ana
belirleyicisi olsa da Maoriler karakter, öngörü, inisiyatif, organizasyon ve
komuta yeteneği gibi kişisel niteliklere saygı gösterirler. Bir şefin oğlu
olarak doğan kişi, bunların hepsinden ya da herhangi birinden yoksun bulunduğunda
kabilenin liderliği, eğer yetenekliyse küçük erkek kardeşe ya da baba
tarafından en yakın erkek kuzene geçer.
Şefin, konumunu korumak için soy çizgisi
yanında servete de ihtiyacı vardır. Yolculara, akrabalara ve diğer
ziyaretçilere konukseverlik göstermesi beklenir. Her şef, ancak periyodik
olarak tekrarlamak zorunda olduğu cömertlik gösterileriyle itibar kazanabilir.
Bahçesi bataklık tavukları ve tırtıllar tarafından tahrip edildiği için
müstakbel misafirlere sunacak bir şeyi kalmayan bir Maori şefinin, yaşadığı
utanç ve kederi ifade etmek için bir ağıt bestelediği ve ardından köyünü terk
ettiği rivayet edilir.
Başka bir tanınmış Maori şefi, tüm malını
tükettiği bir zamanda kalabalık bir akraba topluluğu kendisine misafir olmuştu.
Şefin utancı büyüktü, “tek kelime etmek için ağzını açamıyordu; misafirlerinin
önüne koyacak bir yemeği olmadığı için kendini çok utanmış hissediyordu.” Şef o
gece köyünü terk etti ve yeni bir ev kurmak için uzaklara gitti.
Yabancıları ve ziyaretçileri memnun
etmenin yanı sıra, servetini kendi takipçilerine hediye olarak dağıtmak da bir
Maori şefinin görevleri arasındadır. Şefin ayrıca büyük kamusal yapıların,
tekne ve benzerlerinin inşasında inisiyatif alması beklenir.
Bu anlatılanlardan, Maori şeflerinin,
zenginlikleriyle ayırt edilen varlıklı bir sınıfı temsil ettiği anlamı
çıkarılmamalıdır. Şefin gelirinin bir kısmı, kendi halkının ve ziyaretçilerin
getirdiği hediyelerden; büyük kısmı ise kendisinin ve hane halkının emeğiyle
sağlanıyordu. Bu durum, çalışmanın bir Maori şefinin yaşamında oynadığı büyük
rolü açıklar. Şef, takipçileri gibi sürekli olarak çeşitli mesleklerle meşgul
olmasa da hiçbir şekilde “eli boş, gönlü hoş” bir aylak değildir. Genellikle
oymacılık, silah ve süs eşyası yapımı ve topluluk için önemli görülen ekonomik
girişimlerin yönetimi ile meşgul olur. Toplumsal üretimin önemini ve kabile
itibarının bir göstergesi olarak değerini vurgulamak için hitabet yeteneğini
kullanır.
Son
Maori şeflerinden biri ve oğlu
ALICI LİDER
Üretimin himayeci-feodal ilişkiler
üzerinden örgütlendiği Baganda (Uganda) toplumunda, kralın tahta çıkışı,
“ülkeyi yemek” adı verilen bir törenle kutlanırdı. Bir prens, örneğin Mwanga
tahta çıktığı zaman “Mwanga Baganda’yı yedi” (Mwanga alide Baganda) denirdi.
Ülkeyi yemek, “onunla bir olmak” anlamına geliyordu.
Antropolog J. Roscoe, bir Baganda kralının
cülûs merasimini kaydetmiştir: Kral (kabaka) ve kraliçe, çitle çevrili
korunaktan aşağı doğru, mızrak sapı yapımında kullanılan ağaçların
yetiştirildiği yere götürülür. Ağaçlardan biri rahip tarafından kesilir ve şu
sözlerle krala uzatılır: “Bununla düşmanlarınızı yeneceksiniz.” Tören alayı,
sepet yapmak için bir sarmaşık türünün yetiştirildiği başka bir yere geçer.
Burada, rahip sarmaşıktan birkaç parça koparır ve krala uzatarak “hayatınız,
düştüğünde toprak bir kap gibi kırılmayan bir sepet gibi olsun” der. Yabani
muzların yetiştiği başka bir alana geçilir. Rahip ağaçlardan birkaç tohum alır
ve “bilgelik ve anlayışta tebaanızı aşasınız” diyerek krala uzatır. Sumba adlı
bir sonraki tepeye kadar krala eşlik eden başrahip, onu burada bir diğer rahibe
sunar ve törenden ayrılır. Ülkeyi yeme töreninin tamamlandığı andan itibaren
kral yasal olarak atanmış bir egemen sayılır. Artık yeme işini fiiliyata dökme
zamanıdır.
Törenin ardından kral daimi konutu
(blange) için yer beğenir. İşçiler kısa süre sonra kralın seçtiği alanda bir
dizi ev inşa ederler. Her bölge şefi (bakungu), yeni krala korunaklı bir yerde
özel bir ev sağlamakla yükümlü olduğu gibi, kraliyet konutunu çevreleyen yüksek
çitin bir kısmını da inşa etmek zorundadır. Oval biçimli ikametgâh, bir mil
uzunluğunda, yarım mil genişliğinde bir alana yayılmıştır. Arka kısmı, muz
ağaçları yetiştirilmesi için orada büyük mülkleri olan kralın eşlerine tahsis
edilmiştir. Kralın ayrıca, isyan veya ani savaş tehlikesiyle karşı karşıya
kaldığında kaçabileceği, bu mülklerden göle ulaşan özel bir yolu vardır. Acil
bir durumda planlarını oluşturabileceği ve düzeni yeniden sağlayabileceği
adalara geçmek için göl kıyısında birkaç kano hazır tutulur.
Kraliyet konutunda her zaman kalabalık bir
aşçı ordusu çalışmaktadır. Aşçılar çoğunlukla kralın eşlerinden birinin
gözetimi altında çalışan kadın hizmetçiler ve kölelerden oluşur. Kral yemeğini
tek başına yer ve eşlerinden biri tarafından servis yapılır. Servisi bitiren eş
sofraya arkasını döner. Kral yemeğini bitirdiğinde veya ilave yemek istediğinde
parmağını yapraklara vurur ve karısı ne istediğini anlamak için ona döner. Bu
kural, “aslan yalnız yemek yer” sözüyle ifade edilir. Kralın yemeğinden artanlara
kimse dokunamaz; artıklar köpeklerine verilir.
Şeflere ait özel mülkler dışındaki tüm
topraklar krala ait sayılır. Ancak özel mülkler de vergi ve emek
yükümlülüğünden muaf değildir. Dahası, bu tür mülklerde ikamet eden şefler,
kral tarafından her zaman görevden alınabilir. Mülkünden kovulan bir şef, kendisine
herhangi bir suç isnat edilmemişse karılarını ve sığırlarını yanına alabilir.
Suç isnadı halinde, kral sığırlara ve karılara da el koyar.
Kralın vergi tahsildarı tüm meblağı önce
baş vezire (katikiro) götürür. Her yerleşimdeki hanelerin ve insanların sayısı
ve onlardan kaç tane ağaç kabuğu ve deniz kabuğu (para birimi) toplandığına
dair ayrıntıları aktarır. Miktar elindeki kayıtlarla uyumlu ise baş vezir
tahsilatın tamamını krala arz eder. Eksik varsa tahsildarın bölgeye geri
dönmesi ve baş vezirin talimatlarına göre eksikliği gidermesi gerekir.
Bölge şefi, topladığı vergilerin bir
kısmını kendisi ve astları için ayırıp kalanı krala gönderir. Kral bu miktarın
yarısını kendisine ayırırken baş vezir, -kralın göbek kordonunun ve kraliyet
davulunun muhafazasından sorumlu- “kimbugwe”, kraliçe ve kralın annesi de
konumlarıyla orantılı olarak paylarını alırlar. Kral ve diğerleri, vergilerden
aldıkları paylara ek olarak, kendi mülklerinden sağlanan gelirlerin tamamına
sahiptirler. Haraç ödeyen komşu devletçikler, haraçlarını, astı oldukları
şefler aracılığıyla, sığır, köle, fildişi, deniz kabuğu, tuz, çapa vb. mallar
cinsinden öderler. Ayrıca her şef, kralın talebi halinde kendi bölgesinin
nüfusuna göre belirli sayıda kız ve erkek çocuğunu toplayıp, sarayda
çalıştırılmak üzere göndermek zorundadır. Özetle, bütün şefler ve sıradan
yurttaşlar, kralın “ülkeyi yemek” şeklinde özetlenen siyasi vizyonunu
desteklemekle yükümlüdür.
HANGİSİNİ SEÇMELİ?
Antropoloji literatüründe, Maori ve
Baganda halklarının lider tercihlerine benzer çok sayıda örnek bulmak
mümkündür. Devlet öncesi toplumlarda şef, her zaman belirgin bir kişisel
itibardan yararlansa da halk nazarındaki saygınlık derecesi ve diğer özellikleri
toplumdan topluma farklılıklar gösterir. Halka “vermekle” ve toplumsal üretime
katkı sağlamakla yükümlü olan Maori tarzı bir lider için sosyal onay ve itibar
en değerli ödüldür. Lider burada başarısıyla orantılı bir gurura sahiptir. Buna
karşılık halktan “almakla” ve toplumsal üretimi yemekle yükümlü olan Baganda
tarzı bir liderin “şahsı” halk için bir ödüldür. Bu kutsal ve dokunulmaz ödülün
gururu, ülke kaynaklarını yemedeki performansıyla orantılıdır. Baganda örneği,
depolamaya ve ilkel birikime izin veren üretim koşullarının, kralın ve
yakınlarının halk tarafından beslenmesini mümkün hatta zorunlu kılan bir
üstyapıyı destekleyebileceğini göstermektedir.
Liderin “alıcı” ya da “verici” olduğu
yukarıdaki her iki modelin de -üretimin örgütleniş keyfiyetinden bağımsız
olarak- geniş bir toplumsal rıza üzerinde yükseliyor olması anlamlıdır.
Maoriler, iktidar oyununu geniş alanda, olimpik ölçülerdeki bir sahada oynarken
Baganda halkı dar alanda kısa paslaşmalardan memnun görünmektedir.
SONUÇ: BÜZÜLME
Modern insan, güvenlik, sağlık vb.
alanlarda kategorik bir düzenlemeyle karşılaştığında genellikle onun
sınırlayıcı yönünü vurgulamaya, onu bir baskı ve dayatma olarak hissetmeye
eğilimlidir. Buna karşılık ilkellerde böyle bir eğilim nadiren gözlenir. Eleştiri
ve tercihin yokluğunda, liderin ya da kolektif eylemin dayattığı herhangi bir
düzenleme, sınırlamadan ziyade rehberlik ve yönlendirme amaçlı bir “model”
olarak algılanır.
Somut ve eksiksiz bir görevi tanımlayan
model, bir taraftan kişiye yürüyeceği yolu gösterirken diğer taraftan kendi
sürekliliğini güvenceye alır. Bunu, sosyoekonomik gelişme için bıraktığı
“alanı” genişleterek ya da daraltarak başarır. Dar alandaki her gelişme “içeri
yönlü” olur ve modelin sürekli yeniden üretilmesiyle sonuçlanır.
Goldenweiser’ın “büzülme” (involution) olarak adlandırdığı bu süreç, son
zamanlarda sıkça kullanılan “toplumsal çürüme” tezinden daha açıklayıcıdır: En
azından çoğunluğu itibarıyla, kendisini sosyoekonomik anlamda dar alana
hapseden bir modeli benimsemiş görünen Türkiye halkı, kültürel özelliklerini
çekirdeksiz bir meyve gibi kendi içinde geliştirmektedir. Bu bir rıza
sorunudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.