Adnan Hoca cemaati modelinde insanın gönüllü esirleşmesini anlatan bir romandan bahsedeceğim bugün: Gürkan Sekmen’in “El Yapımı Ruhlar” adlı eseri. (Yüzleşme Yayınları)
İradesini bir şeyhe, bir şefe, bir lidere
teslim etmiş insan tipi yaygındır. Bireyliğin gelişmediği toplumlarda daha ağır
bir sorundur.
Bizde de ağır bir sorundur.
Bizde George Orwell’in “1984”
romanı türünden totalitarizm eleştirisi yapan bir edebiyat gelişmedi. Gönüllü
köleliklere karşı özgür insan konusunu işleyen bir edebiyatımız vardır ama çok
zengin değildir.
Merhum Tarık Buğra’nın “Gençliğim
Eyvah” romanı, bu alanda bizde bir şah-eserdir.
‘EL YAPIMI RUHLAR’
Merhum Tarık Buğra’nın romanında, sahte
bir misyon duygusu aşılayarak gençleri köleleştiren karizmanın unvanı “İhtiyar”dı…
Sekmen’in romanında bu karizma Sina adını
taşıyor:
“Ben insanların ruh halleriyle
böyle oynayabilen birini hayatımda ilk defa görüyordum… Bu adam insanların ruh
halini bir orkestra şefi gibi yönetiyordu. Bu becerisi beni hem şaşırtmış hem
kendisine hayran bırakmıştı…”
Gençleri yüce maksatlar için
fedakarlıklara çağırıyordu:
“İnandığın şeyler için bedel
ödemezsen inanmadığın bir hayata mahkum olursun…”
Gürkan Sekmen olguları yansıtan romanında
hayranlıkla başlayıp gönüllü esirliğe dönüşen örgüt hayatını anlatıyor. Sıradan
genç insan, artık yüce ideallerin neferidir. Öyle olduğunu sanarak gönüllü köle
geline gelmiştir. Her fedakarlığa, ölmeye, öldürmeye bile hazırdır!
İşte “el yapımı ruhlar” bu
psikolojik mekanizmalarla üretiliyor.
Ayrılmak mı? Romanda şunu okuyoruz:
“Onun tutkulu ideallerinin altında
yatanı gördüğümüzde ve neye suç ortağı olduğumuzu anladığımızdaysa bir şeyleri
feda etmeden geri dönemeyecek kadar çok yok almıştık…”
Bu yapılardan çıkmak bir dernekten,
demokratik bir partiden istifaya benzemez.
Zordur, ıstıraplıdır. Hatta tehlikelidir,
hain olursunuz!
Bunu göze alarak ‘hürriyeti seçmek’ mümkün
tabii.
‘ON EMİR’
Kitabında Gürkan Sekmen “İnsanın
başka biri tarafından böyle zalimce kullanılmış olması ve ellerinin arasından
hayatının boşluğa kayıp gitmesi korkunç bir şey” diyor. “O zamanlar öylesine
genç ve naiftik ki, Sina’nın nasıl biri olduğunu birinci günden anlamamız
mümkün değildi. O asla kolayca anlaşılabilir türden biri değildi…”
Onun anlaşılmaz hallerini insan-üstü,
hatta uhrevi işaretler sanıyorlardı!
Sekmen, romanının sonunda, bu zorlu
kölelik-özgürlük tecrübesinden süzüp çıkardığı kendi “on emir”ini yazmış.
“Birinci Emir: Aklını ve vicdanını kimseye emanet etme... İkinci emir her
şeye rağmen gerçeğe saygı duy, onu tüm aidiyetlerinin ve sosyal kabullerin
üstüne koy…” diye devam ediyor.
İster sosyal ve siyasi, ister felsefi ve
dinî olsun, açık ve şeffaf topluluklara “üye” olmak iyidir,
sosyalleşmeye de katkısı olur. Fakat “mürit” ya da “aparatçik” olmak
fecidir.
“Üye” yani özgür
insanlar topluluğunda bağımsız birey; istediği gibi konuşur eleştirir, önerir,
müzakere eder, istediği zaman da ayrılır…
“Mürit” ya da “aparatçik”
ise köleleşmiştir, makinanın kişiliksiz vidası, diktatörün piyonudur.
ÖZGÜR VE SOSYAL
Gürkan Sekmen’in anlattıkları Fetö’ye de
uyuyor. Bu tür yapılar iyi niyetli insanları da çekebildikleri için, suça
karışanlarla suç fiili işlememiş olanları ayırt etmek hukuki ve ahlaki bir
ödevdir.
Bu yapılar sırf dinsel de değildir. Benim
“Hayat Yolunda” adlı kitabımda anlatmıştım. Faşizmde yüce ırkın, komünizmde
dünya devriminin neferi olmak duygusu da gönüllü köleler, öfkeli robotlar
yaratmıştır.
Kişilik arayan genç Göbbels’in, Hitler’le
ilk karşılaşması üzerine anı defterine yazdığı satırlar şöyleydi:
“O dakikada yeniden doğdum! Artık
gideceğim yolu biliyordum... Bizim hayran gözlerimizin önünde bir yıldız gibi
yükseldiniz. Kafamızı aydınlatan mucizeler yarattınız, bu şüpheler ve
mutsuzluklar dünyasında bize inanç verdiniz... Şaşkın bir halde insanı ve
görevi arayan bütün bir kuşağı dile getirdiniz. Söylediğiniz şeyler
umutsuzluktan, Tanrısız bir dünyanın içinden doğmuş yeni bir siyasi inancın temelleriydi.
Size teşekkür ederiz. Bir gün Almanya da size teşekkür edecektir.”
İşte bu kör hayranlık, gönüllü esirlik
psikolojiden sakınmalıyız.
Fikrimiz ve zikrimiz elbette farklı
olacak, ‘özgür ve sosyal insan’ olabilmeliyiz