Küreselleşme ve neoliberal politikaların etkisi altında mutlak egemenlik gücünde aşınmalar yaşayan ulus devlet yapılarında sivil toplumun siyaseti dönüştürmesine karşın Türkiye’de sivil toplumun varlığını ‘kutsal devlete’ atfetmesi, 28 Mayıs 2023 seçimleri sonrası, etkisini daha da hissettirmekte kararlı. Nitekim son dönemde Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın öncülüğünde organize suç ve suç örgütleri ile başlatılan yoğun mücadelenin toplumda tam anlamı ile karşılık bulması ya da bulamaması konusu da Türkiye’deki sivil toplumun kendini konumlandırmasındaki çeşitli yanlış tanımlamalardan kaynaklanıyor. Bu anlamda, komşu bölgemiz Balkan coğrafyasında hem devlet sistematiği hem de devlet-toplum bütünleşmesi açısından oldukça ortak noktalarımız olan Sırbistan’daki sivil toplumun doğru tanımlamalar ile meşruiyetini koruması, sivilin siyaseti dönüştürmesi konusundaki başarısı açısından bizler önemli ipuçları sunuyor.
Sırbistan hükümeti ve halkı, 3 Mayıs 2023
tarihinde Belgrad’ın Vladislav Ribnikar İlkokulu’nda gerçekleştirilen silahlı
saldırı ile sarsıldı. Saldırıyı gerçekleştiren 13 yaşındaki K.K. isimli
öğrenci, babasının silahını alarak okula geldi ve 8 öğrenci ile bir güvenlik
görevlisini öldürdü. Olayın perde arkası ve aktörleri henüz tam olarak
anlaşılmamışken 2 gün sonra Belgrad’ın 60 km uzağındaki Mladenovac’ta 21
yaşındaki bir şüpheli otomatik silahla arabasından çevreye ateş açtı. Olayda
herhangi bir yaralanan ve ölen olmazken 3 gün içerisinde iki silahlı saldırı
gerçekleşen Sırbistan’da halkın yasa dışı silahlanması bir kez daha gündeme
geldi.
Yaşanan bu endişe verici gelişmeler
üzerine Mayıs ayından itibaren Sırbistan sivil toplumunun önderliğinde
‘Sırbistan Şiddete Karşı’ eylemleri başladı ve her hafta protesto yürüyüşleri
gerçekleştirildi ve gerçekleştirilmeye de devam ediyor. Kasım ayının son
haftası ile birlikte 28. kez gerçekleştirilen protesto yürüyüşleri önemli bir
zafer elde etti ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić,17 Aralık’ta meclis
seçimine gidileceğini ve hükümetin yeniden belirleneceğini ifade etti ve 2000
yılı sonrası Sırbistan’da 9. seçimin önü açılmış oldu. Alınan seçim kararı,
Balkan coğrafyası içerisinde köklü demokrasi kültürüne sahip Sırbistan halkının
rövanşist milliyetçi siyaseti dönüştürme yolundaki ilk adımın başarılı olduğunu
ortaya koydu.
Yaklaşık 6 yıllık periyotta halk ve
muhalefet nezdinde de meşruiyetini kaybetmeye başlayan Cumhurbaşkanı Vučić,
2022 yılının Nisan ayında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlık seçimlerinde de
önemli bir zafer elde etti. Aleksandar Vučić’in bu başarısının gün güç geçtikçe
artması ve muhalefet ile sivil toplumun başarısız olmasının nedenleri ise önem
arz ediyor. Dragan Šolak’ın sermayedarı olduğu United Group’a bağlı N1 kuruluşu
hariç olmak üzere ülkedeki neredeyse tüm medya kuruluşlarını kontrol eden
Vučić, kamu kurum ve kuruluşlarında da parti içi ilişkileri empoze ederek,
memur sınıfını da yanına çekmiş durumda. Ek olarak ülkenin üst düzey
kurumlarına da kendine yakın burjuva ve bürokrasi sınıfından kişileri ataması
bu başarıyı perçinleyen önemli etmenleri ortaya koyuyor. 2012 tarihinden
itibaren Sırbistan Merkez Bankası Başkanlığı görevini yürüten ve özellikle
Cumhurbaşkanı Vučić döneminde görev süresi uzatılarak 135 yıllık Merkez Bankası
tarihinin en uzun süreli görev yapan Başkanı olan Jorgovanka Tabakovi, Aleksandar
Vučić’in görevde olduğu sürece kendisinin ‘bir vali’ olduğunu vurgulaması
Aleksandar Vučić’in ülke içerisinde evrilen siyasi çizgisini de vurgulaması
açısından önem arz ediyor. Jorgovanka Tabakovi’in Sırp Radikal Partisi geçmişi
ve 2008’den itibaren de Sırp İlerici Partisi üyeliği göz önüne alındığında
Cumhurbaşkanı Vučić’in ülkeyi parti devletine dönüştürmesi ve bu doğrultuda
iktidar gücünü koruması dikkat çekici ancak Vučić’in siyasi başarısı yalnızca
bu perspektiften okunmamalı.
Açılımcı kimliğini, tek adam ve baskıcı
yönetimine doğru evriltse de Cumhurbaşkanı Vučić’in en önemli başarısı,
muhalefetin en büyük başarısızlığı olan koalisyon ya da parti içerisinde çok
sesliliğe ve farklı görüşlerin bir arada olmasına izin vermesi. Sırp İlerici
Partisi’nin parti programı incelendiğinde neredeyse bir resmi ideoloji
tanımlaması yapmaması ve merkez-sağ parti çizgisinde yoğun şekilde ilerlemesi
Cumhurbaşkanı Vučić’in kurduğu hükümetler ve koalisyonlar içerisinde kendisine
yönelik en ağır eleştiri getiren kişilerin dahi iktidar mekanizmasında yer
almasını sağlıyor. Yakın dönemde en önemli örnekler arasında Sırbistan Ulusal
Meclisi’nde Sırp İlerici Partisi’nin vekili olan Vladimir Dukanović’in, dönemin
Sırbistan Enerji ve Maden Bakanı Zorana Mihajlović ile Twitter üzerinden
birbirlerine karşılıklı ağır ithamlarda bulunmaya varacak kadar ilişki
içerisinde bulunmaları Sırp İlerici Partisi’ne zarar vermiyor aksine gücünü
artıyor. Nitekim 2022 yılı Cumhurbaşkanlık seçimlerinde Sırp İlerici Partisi’nin
koalisyon listesindeki Halkın Köylü Partisi lideri Marijan Rističević’in (daha
sonra Sırp İlerici Partisi’ne katıldı), Cumhurbaşkanı Vučić’in parti içi
çekişmelere önemli ölçüde müsaade etmesinin muhalefetin önde gelen partisi
Demokrat Parti’nin dahi başaramadığı bir gerçek olduğunu vurgulaması aslında
başarının önemli perspektifini gösteriyor. Ancak tartışılmayan tek isim var, o
da Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić.
Analiz etmeye çalıştığımız bu başarı,
Aleksandar Vučić’in bir demokrat kimliğini ya da parti içi demokrasiyi koruyan
lider olarak görülmesine yol açabilir. Ancak Sırbistan siyaset geleneğinin
ortaya koyduğu gerçekliklere göz attığımız takdirde başarının asıl sebebinin
çok sesliliğe bağlılığın değil, çok sesliliğe neden bu denli bağlı olduğundan
kaynaklandığını doğru okuyabiliriz. Parti-koalisyon içi çok sesliliğin ve
tartışmaların temelde ‘iktidar mekanizmasının güç kullanımındaki pay ve
kaynaklara erişilebilirliği’ sağlaması 17 Aralık 2023 tarihinde
gerçekleştirilen olağan üstü parlamento seçimlerinde de Aleksandar Vučić’in
mutlak başarısını bir kez daha gösterdi. Dolayısıyla Sırbistan siyasetinde de
muhalefetin aslında içerisindeki çok sesliliğin başarısızlığının olası kaynak
ve güç dağılımındaki belirsizliği giderememesinden kaynaklandığını görmek zor
değil. Tüm bu durumlar göz önüne alındığında Sırbistan’ı 17 Aralık 2023 günü
seçime götüren süreç tam anlamıyla ‘sivil toplumun bir zaferi’ olarak yorumlanmalı.
Çünkü 2020 yılında yine sivil başarı olarak ülke siyasetini dönüşüm için
hazırlayan ‘Beş Milyonda Bir’ isimli boykot sürecini üstlenmek isteyen Dragan
Đilas, Vuk Jeremic, Boris Tadić ve Boško Obradović gibi Sırbistan siyasetinin
önde gelen muhaliflerinin oluşturduğu ittifak 5 maddelik ‘Halkla Anlaşma’ olayı
başarısızlıkla sonuçlandı. Çünkü anlaşmanın ikinci maddesi olan ‘özgür ve adil
seçim ortamı oluşturulana kadar seçimlere katılınmaması ve boykot edilmesine
yönelik’ çağrıyı başlarda kabul eden muhalefet liderleri, bu maddeyi hayata
geçirmedi. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz üzere muhalefet liderlerinin sivil
başarıyı da iktidar mekanizmasında yer alarak gücün dağılımında pay sahibi
olmayı hedeflemesi temel başarısızlık sebeplerini ortaya koyuyor. Üstelik
muhalefetin, boykot sürecinde Halka Anlaşma belgesini iktidarla görüşmek için
Belgrad Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Chatham House kurallarına
göre gazetecilerin katılımı olmadan kapalı görüşme gerçekleştirmesi, bir kez
daha muhalefet partilerinin temel hedef ve ilkelerini gözler önüne serdi.
Yaklaşık 6 aylık sivil bir direnişin
siyasette yolsuzluğu, toplumda şiddeti azaltmaya yönelik elde ettiği önemli
başarı, ‘Sırbistan Durmamalı’ listesi ile seçime giren ve seçim öncesi ‘Sırp
İlerici Partisi olarak seçimi kazanamazsak Cumhurbaşkanlık görevini
bırakacağım.’ diyecek kadar ülke sosyolojisini ve siyasi gücünü tanıyan
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić’in başarısı ile 17 Aralık 2023 gecesi
yine sonuca ulaşamadı. 18 Aralık 2023 tarihinden itibaren ‘Sırbistan Şiddete
Karşı’ listesi ile seçime giren koalisyon partilerinin Dragan Đilas, Marinika
Tepić, Miroslav Aleksić önderliğinde Belgrad Belediye Meclis için seçim
sonuçlarında usulsüzlük olduğuna yönelik iddiaları ile Cumhuriyet Seçim
Komisyonu önünde protestolar başlatmaları ise, Sırbistan sivil toplumunda
karşılık bulamadı.
Karşılıksız kalan bu durum, temelde seçim
sürecinin başından itibaren seçim gecesine kadar, Sırbistan sivil toplumunun
siyaset sahnesindeki sesi olma konusunda başarısız olan muhalefet/koalisyon
kanadından kaynaklandı. Henüz seçim sonuçları sayılırken Sırp İleri Partisi’nin
kendi parti merkezinden yayınladığı sonuçları kabul etme ve etmeme konusunda
fikir ayrılıkları yaşayan ‘Sırbistan Şiddete Karşı’ koalisyonu liderleri,
ülkenin tüm kurumlarında parti devleti ilkesini güçlendiren iktidar mekanizması
karşısında seçim sürecinin başından itibaren bir kez daha gerçek başarıyı
hedeflemediğini, iktidar mekanizmasındaki kaynak dağılımında var olma
mücadelesini muhalefet sürecinin merkezine aldığını ortaya koydu.
Sırbistan sivil toplumunun muhalefet
partileri ile olan ve oldukça büyük zarara uğrayan bu güven ilişkisi
neticesinde, yaklaşık 6 aydır devam eden halk direnişinin seçim kararı ile
kısmi başarı elde etti. Ancak sivil başarının siyaseti dönüştürememesi, demokrasi
tarihinde yönetme gücünün asıl sahibinin halk olduğu gerçeğini, muhalefetin
sivil talepleri siyasete taşıma konusunda gerçekçi olmaması nedeni ile
Sırbistan’da bir kez daha hüsrana uğrattı.
Sivilin, siyaseti dönüştürme motivasyonu
ve gücü açısından sosyolojik yapı, devlet-toplum ilişkilerindeki kutsal bağlar,
milli-din kimlik bütünleşmesi göz önüne alındığında oldukça benzer iki ülke
olan Sırbistan-Türkiye arasındaki karşılaştırmada Türkiye’de eksik olan sivil
toplumun dönüştürücü gücü dikkat çekici. Çünkü Sırbistan’da ülkedeki tüm kamu
kurumlarını kendi siyasi partisi ile entegre etmesine, ülkedeki neredeyse tüm
yerel yönetimlerde kendi siyasi partisi iktidar olmasına ve bu yolla kendi yerel
zenginlerini oluşturarak yeni oy potansiyel alanları açmasına karşın Aleksandar
Vučić’in başaramadığı en önemli husus, her ne kadar başarısız bir muhalefet var
olsa da, sivil toplumu dönüştürememesi ve kontrol edememesi. Bu anlamda 21.
yüzyıl devlet-toplum ilişkilerinde halkın taleplerinin dahi yönlendirildiği
demokrasinin güvence altında olmasına dair gerçek anlamda umut verici.
Türkiye’nin son dönemde mafyatik
yapılanmalar ve uyuşturucu baronlarına karşı başlattığı operasyonların başarıya
ulaşması için bu dönüşüm noktasına odaklanmamız gerekebilir. Zîrâ devletlerin
ortaya koyduğu politikalar sivil toplumun itici gücü ile başlamalı ya da
meşruiyet kazanmalı. Ancak Türk devlet-toplum yapısında sivil toplumun da
varlığını ‘kutsal devlet varlığına’ atfetmesi, devlet politikalarını halkın
çıkarı için yönlendiren değil, devletin reflekslerine göre hareket eden sivil
toplum anlayışının kısır döngüsünü ortaya çıkarıyor. İçişleri Eski Bakanı
Süleyman Soylu’nun da göreve gelmesinin hemen ardından uyuşturucu çetelerine
karşı yürüttüğü operasyonlar unutulmamalı. Bu operasyonların mahiyeti, bir
meşruiyet tabanı oluşturduktan sonra bu tabanı dönüştürme ve yönetme biçimine
evrildi ne yazık ki. Sırbistan sivil toplumunun, bu noktada bizlere gösterdiği
birçok önemli ipuçları var. Sivil toplumun kendi dönüştürücü gücünü toplum
adına, demokratik haklar adına koruması gerekirken kutsayıcı bir araçsal mekanizmaya
dönüşmemesine odaklanmak gerekiyor. Ancak bu da tek başına yeterli olmuyor. 21.
yüzyıl muhalefet algısının da sivil toplum ile olan ayrışması göz önüne
alındığında, hem Sırbistan hem de Türkiye örneklerinde görüldüğü üzere, sivilin
siyaseti değiştirmesi için hâlâ katedilmesi gereken uzun bir yol var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.