Hem öznesi çoğalmış, kapsama alanı genişlemiş, hem de ölçeği, boyutları, katmanları çeşitlenmiş bir siyaset ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Bugünün gerçek veya sanal dünyasını tümüyle yeniden şekillendirmiş teknolojik değişimi dikkate alarak yeni bir siyaset tanımı gerekiyor
Toplum ekonomik buhranın, her gün değişen
gıda fiyatlarının cenderesinde. Üstelik her dinlediğimiz haberde, her
okuduğumuz yorumda ekonomik buhranın daha da derinleşeceğinden söz ediliyor.
Paniklememek mümkün değil. Kayıt dışılık, kuralsızlık ekonomik hayatı ele
geçirmiş durumda. Gündelik hayatın hemen her alanında keyfilik, şiddet kol
geziyor. Her hak talebi şiddetle bastırılıyor. Kadınlara, doktorlara şiddet
sıradan haberler oldu. Trafikte yol verme tartışmaları tabancalı çatışmalara
dönüşüyor. İstanbul AVM’lerinde uluslararası suç örgütleri güpegündüz
vuruşuyor. Ev sahibi-kiracı kanlı bıçaklı oldu. Bu sabah okuduğum haberlerden
birisinin başlığı şuydu: Motosikletli suikastçı furyası sürüyor, İstanbul’un
göbeğinde bir kişi daha öldü.
Yasal yollardan hak aramak,
uzlaşmazlıklara çözüm aramak yerine “gücü gücüne yetene” bir dünya normalleşti.
Kendimizin, çocuklarımızın can güvenliğinden kaygılanmamak elde değil. Daha
böyle onlarca alanda yüzlerce korkutucu, geleceğimiz konusunda endişelenmemize
yol açacak örnek vermek mümkün. Ortak ahlakı, iyi, güzel, doğru tanımlarını
kaybettik. Ortak acıları, sevinçleri kaybettiğimiz gibi... Duygudaşlık yok
oldu, ortak yaşama arzusu ve iradesi her gün biraz daha azalıyor. Çürüyoruz,
gettolaşıyoruz.
Toplumsal ve gündelik hayatın bu denli
savrulduğu, dağıldığı konusunda herkes hemfikir. Üstelik gidişatın ekonomik olarak
da sosyal olarak da daha kötüleşeceği hemen herkesçe biliniyor. Öyleyken nasıl
oluyor da iktidar bir kez daha seçimi kazanabiliyor? Bu sorunun yüzlerce cevabı
yazıldı, konuşuldu. Tüm tespitlerin ortaklaştığı bir kök mesele var kanımca.
Ülkede toplumun yarıdan fazlasının muhalif olup olmaması değil mesele. Mesele
muhalefet aktörlerinin eksikliği ya da maharetlerinin, kapasitelerinin,
eylemlerinin, sözlerinin toplumsal muhaliflerin tümünü kapsamıyor oluşu. Yoksa
bugün bile siyasi ve ekonomik gidişata bakarak seçmenin beşte üçü iktidara
muhalif. Muhalefet aktörleriyle muhalif seçmen arasında müthiş bir yarılma var.
Günden güne de büyüyor. Büyük kitle farklı ideolojilerden, kimliklerden,
duygulardan hareket ediyor olsa da gidişat konusunda endişeli, iktidara
eleştirel pozisyonda... Geleceğe dair umut ortaklığı yok ama endişe ve korku
ortak. Ancak seçmen muhalefet aktörlerinin değişimi başaracağına, krizler
yumağını yönetebileceğine inanmadı, güvenmedi. Hala da öyle.
Yeni siyaset nasıl olmalı?
Seçmenin büyük çoğunluğu neye karşı
olduğunda, neye itiraz ettiğinde mutabıktı ama ne istiyor, bu çıkmazdan nasıl
çıkılacak konusunda geniş mutabakat yoktu. Eğer temel mesele muhalif seçmen
eksikliği değil muhalif siyaset eksikliği ise yerel seçimler öncesi ve hatta sonrasında
yeni siyaset nasıl olmalı? Her ne kadar muhalefet partileri kendi iç
tartışmalarından çıkamamış, birbirlerine öfkeleri dinmemiş olsa da toplumsal
muhalefet kırgın ve çaresiz bekliyor. Yerel seçimlerde ulusal siyasetin
kodlarının aynen yaşanmaması, kampanya ve söylemlerinin aynen tekrarlanmaması
gerektiğini yazıyorum bir süredir. Tüm zorluklarına karşın her bir yerelde
esnek, değişken bir aradalıkların yerel sorunlar etrafında örülebileceğini
düşünüyorum. Ulusal siyaset bir bakıma yerellerdeki bu maharetten beslenecek,
eğer başarılabilirse... Yerel seçim süreci yalnızca adaylar, genel başkanlar,
kişiler üzerinden tartışmalara, gerilimlere, münazaralara, büyük kehanetlere
teslim olacaksa vay halimize. Ki şimdilik öyle de görünüyor.
Bölüşüm kavgası sıcak savaşlara
dönüşüyor
Öte yandan meselenin daha derin bir
siyaset arayışı inşa etmek olduğunun da farkındayım elbette.
Bugün derin bir siyasi kriz yaşıyoruz.
Krizin bir yanı iktidarın siyasi alanı olabildiğince daraltması,
sıkılaştırması. İktidar siyasetsizleşmeyi hedefliyor ya da siyasetin yalnızca
siyaset esnafı ve partilerce yapılması arzulanıyor. Kimi zaman da iktidarı
oluşturan zihni koalisyon siyaseti makbul muhalefet ve makbul olmayan muhalefet
şeklinde ayırıp, yasaları da kullanarak yeni siyaset tasarımını hayata
geçiriyor.
Siyasi krizin diğer yanı ise muhalefetten
ve genel olarak ülkenin siyasi kültür ve alışkanlıklarından kaynaklanıyor.
Öncelikle muhalefet aktörlerine ve genel olarak siyasete yoğun bir güvensizlik
yaşanıyor. İkincisi muhalefet siyaseti yalnızca kişiler, adaylar, liderler
üzerinden anlıyor, düşünüyor, üretiyor. Adeta meseleler üzerine siyaset
unutulmuş durumda. Üçüncüsü muhalefet aktörlerinin her birinin dayandığı bir
kimlik, mağduriyetler ve eşitsizlikler içinde öncelikledikleri ve
önemsemedikleri, doğal kabul ettikleri var. Her bir partinin zihninde kendi
mağduriyet hiyerarşisi var, diğerleri umurunda değil gibi davranıyor, bazen
iktidar kadar ötekileştiriyorlar.
Bir diğer sorun, siyasi partilerin tümü
oligarşik yönetimlerin ve lider hegemonyalarının elinde. Partilerin bilimden,
tartışmalardan, yeni insanlardan beslenme damarları kapalı olduğu gibi gündelik
hayatın ihtiyaç ve taleplerinden beslenme, öğrenme kanalları da kapalı.
Liderler, parti oligarşisi ve parti elitleri başarı ya da başarısızlıktan değil
partilerin yasaların da imkan tanıdığı yapılarından, iç hukuklarından, sadakat
ve biat ilişkilerinden besleniyorlar. Siyaset erbabı yerine siyaset esnafı
elindeki partilerin gündemi ülkenin meselelerinden çok parti içi kişiler ve
gruplarla mücadeleden ibaret. Ülkenin siyaseti düzenleyen tüm yasaları bu
siyaseti besliyor. Öyle olunca da siyaset yenilenemiyor. Bugün gelinen nokta
siyasi aktörlerin tümünün kitle partisi özelliğinden tamamen ırak birer kimlik
partisi haline dönüşürken içe kapanmış olmaları.
Kaldı ki siyasi krizin partilere ve
liderlere dair olan kısmı, yeni siyaset ve yeni siyasetçi arayışları küresel
ölçekte de geçerli. Hemen her ülkede siyaset tıkanmış, yenilenmeye kapalı. Bu
parti siyaseti krizi temsili demokrasinin kriziyle birleşerek daha büyük
sorunlara kapı açıyor. Sayısal üstünlükler esaslı temsili demokrasi bugünün
karmaşıklık esaslı çok aktörlü çok boyutlu hayatını yönetmeye yetmiyor. Diğer
yandan da popülist, otoriter liderler ve şoven hareketlerin yükseldiği bir
dönem yaşanıyor.
Bu nedenle hem dünyada hem Türkiye’de
siyasette köklü bir değişim, yenilenme ihtiyacı yükseliyor. Yalnızca siyasette
değil demokrasi anlayışı, kurum ve kurallarında da köklü bir değişim ihtiyacı
var. Bugün yeninin ne olduğu, nasıl olduğu ve nasıl olabileceğine dair
tamamlanmış bir tartışma, tasarlanmış bir ideal ve hikaye yok ne yazık ki.
Türkiye siyasetinin şansı ve küresel ölçekteki fırsatı belki de bu küresel
arayışın vaka analizi laboratuvarı, yerel seçimlerin de bu arayışın kostümlü
provası olabilmesi ihtimalidir.
Yaşanan krizler yumağından çıkabilmenin
yolu yeni bir siyaset, başlangıç noktası da önce siyaseti yeniden tanımlamak.
Niçin siyaset yapıyoruz? Kimin için siyaset yazıyor, konuşuyor, yapmaya
çalışıyoruz?
Bir zamanlar hala önemli bir siyasetçi
özel sohbetimizde, “Sen siyasetin bilim tarafını biliyorsun ben de film
tarafını” demişti. Böyle bakıldığı için siyasi belgeleri, fikirleri bilenler
yazıp kenara çekilsin, siyaset esnafı da örgütlenmeyi, propagandayı yapsın
isteniyor. Bugünün yeni siyaseti, bilenlerin yazdığı, filmcilerin de yukarıdan
aşağıya örgütlediği bir şey olabilir mi? Yoksa toplumun ihtiyaç ve
taleplerinden beslenerek aşağıdan yukarıya doğru mu örgütlenmeli?
Mağdurlar tek bir grup değil
Siyaset, toplumun ihtiyaç ve taleplerinden
beslenerek ideal toplumsal esenlik ve onurlu yaşam için yolları, yöntemleri,
kurumları, kuralları tasarlamak, bir gelecek hikayesini toplumun tüm
kesimleriyle beraber yazmak, toplumun tüm kesimlerinin o hikayede var
olabilmesi, farklı ihtiyaç ve talepleri bu büyük hikaye içinde kapsamak,
uzlaştırmak... Bu hikayeyi hayata geçirebilmek için örgütlenmek... Toplumun
rızası ve onayı ile de o hikayeyi hayata geçirmek... Toplumsal rıza ve onay
için toplumdaki her bir ekonomik, kültürel, siyasal küme ile konuşmak,
dinlemek, müzakere etmek, ikna etmek, uzlaşmalar üretmek.
Bu süreçte doğal olarak da başlangıç
enerjisi, toplumun mağdurları, yoksulluktan, eşitsizlikten, adaletsizlikten,
hak ve özgürlük kısıtlarından şikayetçi olanlar. Ülkede mağdurlar tek bir grup
değil. Sınıfsal olarak emekçiler, köylüler, yoksullar, demografik olarak
kadınlar, gençler, emekliler ve yaşlılar, kültürel olarak Kürtler, Aleviler,
daha da çoğaltabiliriz. Kimliğinden, dilinden, inancından, yaşam tarzından,
siyasi tercihinden veya her türlü farklılığından dolayı ötekileştirilen
milyonlarca insan bir arada, onurlu yaşam için ve toplumsal esenliğin
sağlanması için bekliyor. Yani bugünün siyaseti bir kimliğin zaferi için değil
tüm kimliklerin, farklılıkların bir arada olacağı yaşam için kurgulanmak
zorunda.
Bugünün siyaseti kalkınmayla yer küreye
uyumu, doğayı, çevreyi iklim değişikliğini, ekonomik refahla adil gelir
dağılımını ve bölüşümü, yerelle ulusalı ve küreseli bir arada düşünmek zorunda.
Bugünün siyaseti topluma, yurttaşa güvenmek, toplumun yaratıcılığına, arzu ve
gayretine yaslanmak zorunda. Yeter ki toplumun mağdurları yeni siyasetin içinde
var olabildiklerine, yarın da başarının içinde olacaklarına, örgütün,
temsilcilerin, liderlerin samimiyetine ve sahiciliğine güvensin. Vicdanın,
şefkatin, iyiliğin, toplumsal esenliğin, onurlu yaşam hakkının o siyaset için
esas olduğuna inansın yeter ki.
Kısaca hem öznesi çoğalmış, kapsama alanı
genişlemiş, hem de ölçeği, boyutları, katmanları çeşitlenmiş, genişlemiş bir
siyaset ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Tanımı böyle yapınca da tek şart
partileşmek de değil bugünün gerçek veya sanal dünyadaki mekânsal değişimi,
örgütlenmeyi, iletişimi, propagandayı tümüyle değiştirmiş teknolojik değişimi
dikkate alarak yeni bir siyaset tanımı gerekiyor. Öte yandan hala sınıfsal ve
kültürel ötekileştirme, dışlama mağdurlarının kimlik ve farklılıklarının
tanınma talebini ve temsiliyetlerini de dikkate alan, yeni hayat pratiklerini,
değişen insanın ve doğanın naturasının ürettiği yeni sorunları da odağına alan,
aktörleri değil meseleleri dert edinen yeni bir siyaset. Yani kökten bir
siyaset değişimi zorunluluğuyla karşı karşıyayız. Yerel seçimler bu perspektif
ve tartışmalarıyla yaşanabilirse, sayısal sonuçları ne olursa olsun ülke için
yeni bir fırsat alanı oluşacak demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.