Beşer açısından temel ihtiyacın reddi anlamında var olan ateizmin, kısa zaman içinde onu besleyen bir kabule dönüşemeyeceği hususu öteden beri bilinmektedir. İnsanın esaslı donanımları ile ana kazanımları hakkında reddiye tavrını öne alan ateist yaklaşımın, yine insanın genetik yapısıyla uyumlu olmadığı da yakinen bilinmektedir. Belki de, sırf bu yüzden Yüce Allah’ın muhatap kümesine dâhil etmediği bir kazanım olmuş gibidir. O açıdandır ki, seçkin donanımlı varlık olan insana tevdî edilen dünya kurulalı beri akleden insanın kabulüyle uyuşmayan bu işlem, merak edip araştırmadan çok, topluca reddiyeyi merkeze almak koşuluyla, düşünen insanın üretimi olamayacağı kuşkusuzdur.
***
Benzer şekilde, doğrudan muhatap alınan
insanın temel ihtiyaçlarının var kılınması, kanaatimizce insanın halk
edilmesinden önce devreye alınan tanrısal bir projedir. Beşerin olası
yeteneğine hasredilen bu tercihin açlıktan tutun beslenmeye, yeme içmeden tutun
sahip olmaya değin hemen her kazanımda gerekli unsurların merkeze alındığı
yakinen ortada durmaktadır. İşin farkında olan Tanrının muhatabı olan seçkin
varlığa olası sınırlar üzerinden belirlemede bulunduğu ise, O’nun adaleti
timsali olan bir durumdur.
***
Yasak tercihine izin veren her kabulün
insan tarafından bilinebilecek bir alanı teşkil etmesi, bu donanımla var edilen
insanın sahipsizliğini de açık etmektedir. Cinayet ve zina gibi beşerin
aleyhine olan tutumlarında Tanrı tarafından eleştirilmesi, öne alınan seçkin
varlığın güven duyulan donanımlarına yakışmadığı da her dem bilinebilmektedir.
Bu yüzdendir ki, kendi donanımlarını aşan insana sayısal ve geometrik anlamda
olmasa bile, yapıp-edebilme aşamasında itiraz eden varlığı şeytan olduğundan
uzak durulmamalıdır.
***
Doğru ve yalanın beşer nezdinde tanınan
bir unsur olması, dünya hayatından itibaren hemen her köşede devreye
girebilecek olan hususların onayını verebilen etkin varlığın merkeze
alınacağını ve dahi alındığını öne sermektedir. Gelinen bu aşamadır ki, melek,
cin ve şeytan tanımlamasında sınavı geçen insanın, aynı zamanda dünyayı imar edebilecek
olan yegâne varlık olacağını yakînen haber vermektedir.
Tanrısal düzenin merkezinde olup her dem
gerekli olan kabullere fırsat sunan ergin varlık olan insanın, öne alınan bu
yapısı gereği tanrısal güvene de layık olduğu açıkça ortada durmaktadır. Benzer
şekilde, O’nun var eylediği diğer varlık kümesinde de sunulan önerinin gerekli
olan kabulüne yakın varlıkların olması, onları dahi sistem dışına alan azınlık
kabulü durumundaki ateizmin devre dışına aldığı olası hesabın farkında
olunmasını da kolaylıkla gündeme taşımaktadır.
Maddî âlemde olması gerekenin reddiyle işe
başlayan ateizm, zaman içinde bahsedilen gerekliliğe dair sonsuzluk kavramını
kullanabildiği ortada durmaktadır. Bu algılayışın sistemik manada olanı
reddetmeye yakın durması ise, kendilerinin devreye aldıkları şıkkın işlevsiz
olacağından emin olunmayı da gerekli kılmaktadır. Belki de, yanlış ve dahi
eksik de bulunsa dediğine iman etmenin kümülatif manada reddine sebep olan bu
yaklaşım, olanı tanımlayan aşamadan, olması gerekeni öne alan yaklaşıma fırsat
sunduğu da yakından açık edilebilmektedir.
***
Olması gerekenin reddiyle hayata bakan
ateizmin, zaman içinde bu gerekliliği ebedî anlamda devam eden maddesel
dokunuşa da kapı aralamış bulunmaktadır. Onun aktive edilen bu kabulü, kendi
açılarından haklı duruma evrilen yaklaşımları da merkeze taşımakta gibidir.
Hatta değişen ve gelişen zamanlarda bilimsel açıklamadan da faydalanan bu
tarzın, olması gereken sistemi devre dışına alan yaklaşımların merkezinde yol
aldığı izlenmektedir. Azınlık kesim tarafından bile olsa iman esası hâline
getirilen bu yaklaşımın otantik bir kabule fırsat sunamayacağı da açıklıkla
deşifre edilebilecektir.
***
Ekser olarak Tanrısal yokluk üzerinde yol
alan ateist kabulün, işin merkezinde olan adaletin sağlanması adına devre dışı
kalan önerilerin sahibi olduğu da öteden beri bilinmektedir. Zira devreye
alınan bu kabule göre Âhiret hayatının merkezi durumundaki öte dünyanın
imkânsız olması, olası adaletin sağlanmasındaki bütün umutların kaybı,
devamında ise, güç ve erk sahiplerinin zulümlerine verilecek olan karşılıkların
devre dışılığından bahsedilebilecektir. Tanrısal yokluğun bu denli güç kaybına
neden olması ise, ateizmin değil, deizmden tutun, agnostizme oradan da
yaratılan varlık kümesinde merkezî kabul durumundaki teizmin yaklaşımına da
fırsat sunmakta gibidir.
Kanaatimizce, ateizmin haklı olduğu pek
çok durumda gerçekleşeni reddetme tercihine dayalı düşünme şekli, zaman içinde
ideal kabule benzetilmiş gibidir. O yüzden de, insanın genetik eğilimlerini
devre dışına alan bu gibi seçenekler, olması gerekenin reddine daha yakın olan
bir duruşa kapı aralamakla, toptan inkârın yaşanılır olmasına yardım etmekte
gibidir. Var edilen insan açısından bu eğilimin genel manada %5’i geçememesi
ise, onlara itiraz eden beşerin zamanla şirk/aracılık/ortaklık/ denilen dinsel
öneriye daha yakın durduğunu göstermektedir.
Bahsedilen yaklaşımın olmayanı merkeze
taşımak suretiyle olanı reddedebilme seçeneğine de fırsat verdiği öteden beri
yakinen izlenebilmektedir. Olanı anlama konusunda yetkin durumda var edilen
insanı devre dışına alan bu sunumun, haklılığını devreye sokabildiği zaman
içinde robotik kabule de fırsat sunduğu aşıkârdır. Böylelikle, azınlık gurp
tarafından ideolojik kabul sonrasında sıklıkla merkeze taşınan Tanrısal
yokluğun, adeta laboratuvar çıktısına ulaşabildiği aşamada reddiyeye dönüşen
kabuller gibi durmaktadır.
***
Yaratılan varlık kümesindeki olası sunumun
sadece siyah-beyaz aktivitede olamadığının bilinmesi, bu işiten bahsedilen bazı
çıkarsamalarda kendi kabulünü merkeze taşıyan ateizmin yaklaşımına duvar örmekte
olduğu yakinen bilinmektedir. O açıdandır ki, ara kabullerin yanında durabilen
din olgusu, ateizmin külliyen reddine de yakın durmamaktadır. Üstelik, renk
cümbüşü denilen zenginliğin farklı boyutları olacağından haberdar olmak,
reddedilen şemanın ara seçeneklerle bezendiğin de tecrübe edilebileceğini
ortaya koymaktadır. Olanı analiz edebilme sonrasında kolaylıkla gelinen bu
aşama, bazı sunumların reddiye konusu olsa dahi, Tanrısal düzenin asla ve kata
reddiyeye sebep olabilecek bir tazının olmayacağından emin olma durumu gibidir.
Dünya ölçeğinde yaratılan en değerli ve
dahi donanımlı varlık olan insanı tanıma becerisi, onun Tanrısal kabule
yatkınlığından haberli olmayı da merkeze taşımakta gibidir. Peşinen de, onun
akledebilme becerisi sayesinde ilk Yaratıcının devrede olduğu var etme
aşamasının testi de kolaylıkla devreye girebilmektedir. Her iki basamağın
donanımlı varlık olan insanın iradesel tercihine de fırsat veren test aşaması
olduğu tezi, ateizmin yanında durduğu reddetme tercihi sonrasında kolaylıkla
reddedilmemelidir.
***
Zaman içinde sunulanlarla sorun yaşama
konusunda bazen haklılık payı bulunmasıyla birlikte, hemen her zaman gerekli
olandan uzak durmayı kendine yol addeden ateizmin olanı değil, olması gerekeni
işlevsel kılması, Tanrı tarafından ilelebet var edilen yasal durum zarfında
esas yaklaşım olmalıdır. Hâlbuki ateizm denilen reddiye kümesinin yanlış olanı
eleme yerine olanın inkârına mazhar olabilen kabullerden yana yol katettiği
açıkça bilinmektedir. O nedenledir ki, kendini bilimsel üretimle besleyen
ateizmin olması gerekeler konusunda tabiat yasaları anlamındaki sünnetullah
yasasından da haberdar olması gerektiği önerisi, olanı anlama konusunda açık
bir delil hükmündedir.
***
İnsanı besleyici sunum hatta öneri
hükmünde olan dinsel önerini ona yardım eden Tanrısal bir katkı olduğu
şüphesizdir. Böylesi sunumlardan uzak duran ateizmin ise insanı besleyen
Tanrısal katkılardan haberdar olamaması, aktif olan elçilerin etkin olduğu
devreleri düşünürsek, olanı anlamaya kolaylık sunabilen gelişen dünya ölçeğinde
de söz konusu edilmemelidir. Yaşamsal katkıların inkârı pozisyonunda iş tutan
ateizmin, olanı anlama konusunda akışkan durumda olan beşer tarafından elimine
edilmesi de çoğu zaman tercih edilen bir seçenek gibi durmaktadır.
***
Dinin eleştirisinden kaçıp reddine ulaşan
ateizm, hesap bilincini de inkâr etmek suretiyle, olası adalet tasavvurunun da
önünü kesmiş olmaktadır. Sunulana itiraz eden bu yaklaşımın, olması gereken
konusunda daha olumlu bir eğilime yakın durması da beklenirdi. Yanlış ve de
eksik olanı düzeltme peşinen de reddetme kültürünün toptan yok saymaya
evrildiği bu gibi kabullerin insan tarafından sağlıklı bir seçim olarak ele
alınamayacağı da açıkça ifade edilmelidir. Donanımlı varlık olan insanı öne
alarak gelinen bu aşamada ise, beşerin tercih kümesine dâhil edilen her sunum,
aynı zamanda sağlıklı düşünmeye fırsat veren eğilimlere de kapı aralayabileceği
seçeneği kolaylıkla devreye sokulmalıdır.
***
Ateist eğilimlerin insan tarafından
haklılık payı verilmeyen kabul olması, yaratılan insan olgusunun yeniden ele
alınmasını açık etmekte gibidir. Gelinen bu aşamada demek lazımdır ki, dünyada
hayat süren kişi ve toplumların reddiyeden yana değil, ortaklık denilen şirk,
olanı saklama denilen nifak ve bazen de yok sayma şeklinde cereyan eden küfür
kabulüne yakın durabilmeyi öne aldığı öteden beri test edilebilen bir kazanım
hükmündedir. Ateizmin bu yaklaşımlardan dahi onay almaması demek, onun Hak
Dinler bazında geçerliliğinin olamayacağını da kolaylıkla ifade edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.