Eğitimde iki amaç söz konusudur: Mevcut bilimsel bilgilerin yeni nesle aktarılması; etik ve sanatsal değerlerin tanıtılması. Bu iki etkinliğin metotları birbirinden farklıdır.
Eğitimde iki amaç söz konusudur: Mevcut
bilimsel bilgilerin yeni nesle aktarılması; etik ve sanatsal değerlerin
tanıtılması. Bu iki etkinliğin metotları birbirinden farklıdır.
İyi eğitim almış bir bireyi şöyle
tanımlayabiliriz: Mesleğinin gerektirdiği bilgilerin tümüne sahip ve uygulamada
başarılı bir birey. İnsan ilişkilerinde ise, evrensel etik değerlere inanmış
biri olarak, insanlara saygı duyan ve onları seven bir vatandaş.
Şimdi, eğitim kurumlarımızda
yetiştirdiğimiz gençlere baktığımızda, bu her iki alanda da eksik kaldıklarını
görürüz. Üniversitelerimiz, birkaç tanesi hariç, doğru dürüst bilim eğitimini
veremiyor. Çoğu yeni açılmış olduğundan, akademisyen ve maddi imkân eksikliği
yaşamaktadırlar. İnsani ilişkiler konusunda da başarılı olduklarını
söyleyemeyiz. Bilhassa hükümetin, eğitimde dindar gençlik projesi uygulaması
yüzünden, gençler birbirine zıt kamplara bölünmüş durumdadırlar.
Daha ilkokul çağındaki çocuğa verilen dini
eğitim pek zararlı olmuştur. Mesela, Tanrı inancı: Doğada olup biten olaylar,
haksızlıklar zulümler, her yerde görülen kötülükler bir tarafta, esirgeyen,
bağışlayan bir Tanrı diğer tarafta, büyük çelişkilere sebep olmaktadır çocuğun
zihninde. Onu her an, her yerde gören,
gözeten bir Tanrı, şurada burada gezinen melekler, cinler ve Şeytan inancı,
çocukta travmalar yaratacaktır. Bu inançlarla büyüyen ve yegâne amacı Tanrıya
itaat olan bir gencin, mutlu olması, mesleğinde başarılı olması mümkün
değildir. Diğer taraftan bu genç, kendisi gibi inanmayan yaşıtlarını
sevmeyecektir. Tabii, bu dini eğitime inanmayanlar olacaktır. Çünkü okulların
bu eğitimine karşı mücadele eden aileler vardır. Çocuklarını bu inançlardan
koruyacaklardır. İşte size dindar ve dindar olmayan iki tür genç kuşak!
Ayrıca çocuklara daha küçük yaşlarda
aktarılan ulusal tarih bilgisi. Çok savaşmış, insan öldürmüş, şehirler yakmış
padişahlar övülmekte, barışçıl liderler eleştirilmektedir. Bu da çocukların
hırçın, kavgacı tipler olarak yetişmesine sebep olmaktadır. Bazı ulusal
kahramanlar aşırı biçimde övülerek insanüstü seviyelere çıkartılmakta, körpe
dimağlar üzerinde köleleştirişi bir etki bırakılmaktadır. Irk üstünlüğüne vurgu
da, bu ülkede egemen ırktan gelmeyenler üzerinde bir baskıya neden olmaktadır.
Bunların yanında, eğitim sistemimizde iki
büyük sorun vardır. Bunlardan biri, bilgiyi dışarıdan empoze etmek suretiyle
öğrencinin kendi içinde, bilgiyi özümlemesine yardımcı olmamamız. Asıl gerçek
bilgi, çocuğun melekelerinin aktif hale getirilerek, yeni şeyler öğrenmesidir.
Bir nevi, sanki bilmiş olduklarını yeniden anımsamasıdır. Diğer sorun ise,
bilgileri öğrenciye sunarken, onları mutlak doğrular gibi sunmamız ve
eleştiriye imkân vermememiz. Eleştirel bir zihne sahip olmayan bir gençlik,
durağanlığa sebep olur; yeniliklerin önü kapanmış olur.
Başka bir sorun da, bana göre en büyük
sorun, güven sorunudur. Gençlere
güvenmiyoruz. Birbirimize güvenmediğimiz gibi. Güvensizlik her yerde var. Devlet
vatandaşa güvenmez. Vatandaş devlete güvenmez. Komşu komşuya güvenmez. Keşke bu
güvensizliği, bu kritik yaklaşımı, bize aktarılan yanlış bilgilere, hurafelere
karşı yapabilsek! Ama tersine, yanı başımızdaki insana uyguluyoruz. Birbirine
güvenmeyen bireylerden oluşan bir toplum medeni olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.