İran, 1979 devriminden itibaren “devrim ihracı” ekseninde şekillenen güvenlik doktrinini, vekil güçler aracılığıyla bölgesel nüfuzun temel aracı hâline getirdi. Ancak 2025 yılı itibarıyla bu strateji ağır bir çöküş yaşıyor. İsrail’in koordineli saldırıları sonucunda Hizbullah ve diğer vekiller büyük ölçüde etkisiz hale getirildi ve nihayetinde İran doğrudan askerî hedefe dönüştürüldü. Böylece on yıllardır sürdürülen “uzaktan caydırıcılık” modeli çöktü, doğrudan müdahale dönemi başladı.
Oysa İran, devrim sonrası dönemde düşmanla
doğrudan yüzleşmeyi değil onu çevreleme ve yıpratma stratejisi gütmüştü. Bu
kapsamda, Lübnan’da 1982’den itibaren Hizbullah’ın inşasıyla İsrail’i güneyden
baskılamaya, ABD işgali sonrası Haşdi Şabi benzeri paramiliter yapılarla
Irak’ta nitelikli bir güç odağı haline gelmeye, Suriye’de 2011 sonrası iç
savaşla birlikte “lojistik koridor” inşa etmeye, Yemen’de ise Husi kontrolüyle
Kızıldeniz’e açılmaya çalıştı. Bu yapı, İran’ın sınırlarını ileriye taşıyarak
kendi topraklarını doğrudan savaş alanı olmaktan uzak tutmasını sağladı. İran
vekilleri, yalnızca savaş aracı değil, aynı zamanda bir diplomatik pazarlık
enstrümanıydı. Nükleer müzakerelerde Batı’nın güvenlik algısı üzerindeki
baskının da parçasıydılar. Ancak İsrail’in uzun vadeli planlaması ve teknolojik
üstünlüğü bu doktrinin zaaflarını görünür kıldı.
İsrail 2024 yılında başında başlattığı
saldırılarla Hizbullah’ın füze rampalarını, komuta merkezlerini hatta direkt
komutanlığını hedef aldı. Savaşın başında yoğun füze saldırıları gerçekleştiren
Hizbullah, kısa sürede İsrail’in hava ve sinyal istihbaratı kapasitesi
karşısında etkisiz kaldı. Hizbullah, Lübnan siyasetinde de “korkulan” bir yapı
olmaktan çıkarıldı ve nihayetinde artık İsrail’e karşı bir tehditten çok moral
düzeyde bir sembole dönüştü.
ABD’nin istihbarî ve askerî operasyonları
sonucu Haşdi Şabi’nin komuta yapısı hedef alındı. Saldırılar sonrasında,
taktiksel kabiliyetleri felç oldu, ABD üslerine yönelik saldırılar sona erdi,
İran’a bağlılık yerini pragmatizme bıraktı.
Suriye’de İran milis varlığı 2022
itibarıyla zaten büyük kayıplar vermişti. İsrail’in aralıklı hava
saldırılarıyla Suriye’deki İran varlığının beli kırılmıştı. Rusya’nın saha
önceliği hatta yer yer İsrail’in Suriye’deki İran’ı vurmasından mutlu olması bu
durumun zeminin hazırlayan etkenlerden biri oldu. İç savaş sürecinde Suriye
ordusunun çökmesiyle saha bu milis örgütlerce tutuluyordu. Ancak savaşın çok
uzun sürmesi milislerin savaşma motivasyonunu tırpanlamıştı. 2024 biterken
İran’ın, Irak üzerinden Suriye-Lübnan’a uzanan lojistik koridoru fiilen ortadan
kalktı.
Vekillerin etkisizleşmesiyle İran
savunması doğrudan merkezi devlet alanına çekildi. Haziran 2025’te İsrail, İran
hava savunma sistemlerini aşarak, Natanz, Fordov ve Arak nükleer tesislerini,
Devrim Muhafızları’nın karargâhlarını, ordunun komuta-kontrol altyapısını
vurdu. Bu saldırılar, İran’ın güvenlik doktrininin dağıldığını teyit etmenin
yanı sıra Tahran’ın ilk defa doğrudan merkezden savaşmak zorunda kaldığını da
gösterdi.
İRAN GÜVENLİK DOKTRİNİNİN ÇÖKÜŞÜNÜN
NEDENLERİ
İran’ın bölgesel güvenlik stratejisi,
vekil güçlerin caydırıcılığı ve istihbarat sistemi olmak üzere iki temel sütun
üzerinde inşa edilmişti. İran yanlısı milis yapıların askerî kapasitesi ağır
darbe alırken, aynı süreçte Mossad İran içindeki insan istihbaratı ağını
derinleştiriyordu. İstihbarat zafiyeti içeriyi savunmayı imkânsız hâle getirdi.
Böylece İran, hem dış cephede kuşatıldı hem içerde sızdırılmış bir devlete
dönüştü. Stratejik direnç hattı eşzamanlı olarak iki koldan kırıldı.
İran’ın sinyal istihbaratı ve siber
güvenlik alanlarında ciddi açıkları vardı. Askerî altyapısı, İsrail’in yapay
zekâ destekli hava taarruz sistemleri ve elektronik harp teknolojileri
karşısında açıkça bocaladı, evet, ancak teknik kabiliyet eksikliğinden daha
kritik olan, İran içindeki güvenlik ağlarının sızmaya açık hale gelmesiydi.
İsrail, sadece teknik istihbarat (SIGINT)
ve uydu görüntüleme (IMINT) alanında değil, aynı zamanda insan istihbaratı
(HUMINT) sahasında da büyük bir “başarı” elde etti.
Son saldırılardan önce, İran’ın yüksek
güvenlikli tesislerine ve kritik isimlerine yönelik saldırıların koordinasyonu,
içeriden sağlanan bilgi ve yönlendirmelerle mümkün oldu. Nükleer bilim
insanlarına yönelik suikastlar, Tahran’daki askerî karargâhlara yapılan nokta
saldırılar, yalnızca teknolojiyle açıklanamaz. Bu gelişmeler, İran güvenlik
aparatının kendi içindeki parçalanma ve çözülmenin işareti. İsrail
istihbaratının (özellikle Mossad’ın) Tahran bürokrasisindeki kırılganlıkları
kullanarak rejimi artık sahiplenmeyen teknokratları, ordu mensuplarını ve
istihbarat görevlilerini angaje edebildiği anlaşılıyor. Devrim Muhafızları’nın
eski sadakati yerini güven bunalımına ve bireysel çözülmelere bıraktı ve
ambargolardan yılmış orta sınıf elitler İsrail için potansiyel bilgi
kaynaklarına dönüştü.
Bu kırılma artık İran’ın sadece dış
tehditlere değil içeriden sızmalara karşı da savunmasız olduğunu gösteriyor ve
caydırıcılığın yalnızca fiziksel değil, psikolojik zeminde de çöktüğüne işaret
ediyor. HUMINT zaafı, yalnızca askerî hedeflerin değil İran rejiminin ideolojik
çekirdeğinin de zayıfladığını ortaya koyan en çarpıcı gösterge. Pers mirasını
toptan enkaz altında bırakabilecek bu durum, savaşın görünmeyen cephesinin,
savaşın yönünü belirleyen en kritik alan olduğunun işaretlerini veriyor. Yani
İran’ın bilhassa HUMINT zemininde yaşadıkları bugünkü tabloyu ortaya
çıkartıyor.
HUMINT, özellikle düşman karar alıcıların
iç hiyerarşilerinin ve kapalı yapılarının çözülmesinde birincil öneme sahip.
Nükleer tesisin teknik şemasını uydu gösterebilir ama o şemanın güncel olup
olmadığını içeriden bir mühendis söyler. İran, özellikle nükleer program ve
askerî altyapısını çok katmanlı koruma çemberleriyle çevreleyen bir devlet. Bu
yapı, Devrim Muhafızları, İstihbarat Bakanlığı, yerel istihbarat, Besic gibi iç
içe geçmiş güvenlik duvarları, sadakat temelli kadrolaşma ile siyasal ve mezhebî
filtrelemeye dayalı güvenlik kültürü ile inşa edilmişti. Bu nedenle içeriden
sızma uzun yıllar boyunca düşük olasılık olarak görülmüştü. Ancak 2010’lar
sonrası hem teknolojik değişim hem de toplumsal çözülme bu kapalı yapının
içindeki duvarları hızla geçirgen hale getirdi.
Mossad, bu yıllardan itibaren İran’a karşı
HUMINT kapasitesini aşama aşama güçlendirerek operasyonel etkisini stratejik
bir silaha dönüştürdü. 2020’de, İran’ın nükleer programının kilit ismi olan
Mohsen Fahrizade, Tahran’a yakın bir bölgede öldürüldü. Muhtemelen bu suikastı
içeriden gelen güzergâh ve takvim bilgileriyle planlandı. Yakın dönemde Natanz
ve Fordov gibi yeraltı tesislerinde de çeşitli sabotajlar gerçekleştirildi.
Nihayetinde Tahran radar ağı, içeriden devre dışı bırakıldı ve İsrail hava saldırısı
gerçekleşti.
Bütün bunların en temel nedeni, İsrail
istihbaratının İran içinden insan kaynağı devşirmesinin kolaylaşması, ülkenin
istihbarat teşkilatları arasında koordinasyon zaafı, saha ajanlarının eğitimli
HUMINT uzmanı değil ideolojik sadakat temelli Besic üyeleri olmasıydı.
İsrail’in HUMINT başarısı, sadece taktiksel avantajlar sağlamadı, doğrudan
Tahran’ın savunma doktrininin çökmesine neden oldu. Nükleer programı gizli
olmaktan çıktı, askerî koordinasyon zafiyet içine girdi, psikolojik
caydırıcılığın çökmesine zemin hazırladı. Her ne kadar dış düşmana karşı İran
halkının birlik olabilme kapasitesi büyük de olsa artık halk Mossad’ın her
yerde olabileceğini düşünmeye başladı.
İran-İsrail savaşı, istihbaratın
gölgesinde şekilleniyor ve bu savaşta İran’ın kaybettiği en önemli şeylerden
biri kendi insan kaynakları üzerindeki denetimi. HUMINT alanındaki bu büyük
çöküş, sadece birkaç operasyonun başarısıyla değil, bir rejimin içten içe
çökmeye başlamasıyla mümkün oldu.
Bu savaşta füzelerden önce bilgiler aktı.
Mevziler değil, güvenlik duvarları çöktü. Görünen o ki İran’ın asıl düşmanı
dışarıda değil ve bu “düşman” artık yalnızca bir istihbarat sorunu da değil,
bir sistem sorunu.
CİHAT ARPACIK KİMDİR?
İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden
mezun olan Cihat Arpacık, Milli Savunma Üniversitesi’nde İstihbarat Çalışmaları
alanında yüksek lisans eğitimi aldı. Çeşitli gazete, televizyon ve dergilerde
çalışan Cihat Arpacık, savunma, güvenlik, yargı konularına yoğunlaştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.