1- KADİRİ AKAİDİ
Diğer Abbasi Halifeleri gibi (zıllullah)
Kendini Teokratik bir şekilde Allah’a nispet eden: “Kadirbillah”, 991-1031
yılları arasında halifelik yapmıştır. Mısır’daki Fatımî ve İran’daki Büveyhi
Şii iktidarlarına ve Abbasilerdeki Şii-Batını ve Mutezili inançlarına karşı
mücadele vermiş birisidir. Kendi adına devletin “Resmî İdeolojisi” olarak bir
Sünni Akide metni (“Akaid-i Kadiri”) oluşturmuş, bu metni hutbelerde ve
Divan’da okutmuş; bütün ulemayı bu metni kabul etmeye zorlamıştır. Mutezili
alimleri tövbe etmeye zorlamış; onlardan yazılı belge almış; muhalefet edenleri
de, cezalandırmıştır (Tenkil-Ukubat). Metnin bir cümlesi şöyledir:”Men kale:
“İnnehu (Kur’an) mahlukun ala halin minelahval”, fehuva kafirun,
helalu’d-demi=Kim, Kur’an’ın diğer mahlukat gibi, “mahluk” olduğunu söylerse;
o, kafirdir ve kanı helaldir(öldürülür).”(Abdulaziz Muhammed,
I’tikadu’l-Kadiri. “Mecelletu Camiatu Ummu’l-Kura. Cilt18.sayı:39. 2006. s
247.)
***
Ortaçağlardaki Kilise yönetimi ile
Abbasilerin “Sünni” ve Fatımilerin-Büveyhilerin “Şii” yönetimleri, “Teokrasi”
olmaları bakımından aynıdır. Yöneticiler, kendilerini Tanrı’ya/Allah’a nispet
ettikleri gibi; yönetimlerini de mutlak/kutsal dini hakikat olarak
görüyorlardı. Oysa, “Allah katındaki din olan islam”(3/19) ve “Easaslı din
(dinu’l-kayyime)”(98/5), hiçbir fani tarafından “temsil” edilemeyecek ve
“takva” ile tetikte ve teyakkuzda sürekli aranacak doğru iman ve salih ameldir.
Muhalif olanları
cezalandırma(Tenkil-Ukubat) açısından Kilisenin, Müslüman yönetimlerden daha
katı olduğu bilinmektedir. Yine de, İslam tarihçisi Prof.Dr. Mehmet Azimli’nin
editörlüğünde yayınlanan: “Müslümanların Engizisyonu-1”(Ankara-2019),
“Müslümanların Engizisyonu-2”(Ankara-2020), “Müslümanların
Engizisyonu-3”(Ankara-2021), “Müslümanların Engizisyonu-4”(Ankara-2022)
kitaplarında ortaya konan manzara, hiç de iç açıcı değildir.
***
Kur’an açısından meseleye (fikir beyan
etme) bakacak olursak, “Dinde zorlama yoktur”(2/256) ve Gayri Müslimleri:
“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğüt ile çağır ve onlarla en güzel bir şekilde
mücadele et.”(16/125) ilkeleri, gayet sarihtir. O halede, Müslüman olmayanlar
ile ilişki böyle iken; Müslümanların kendi içlerindeki fikir ihtilaflarını,
yasaklama ve cezalandırma mevzusu yapmak, bağnazlık, yobazlık ve cehalet
ürünüdür.
2- MEAL-TEFSİR TOPLATMA YASASI
Hükumetin, Diyanet teşkilatına bağlı “Din
İşleri Yüksek Kurulu”na Türkiye’de Türkçe yayınlanan Meal ve Tefsirleri “İslam
Dininin Temel Kuralları Açısından” inceleyerek “doğru” bulmadıklarını toplatma
yetkisinin verilmesi, bahsetmiş olduğumuz “Kadiri Akaidi”ni andıran bir
uygulamadır. Aynı teşkilata bağlı “Mushafları İnceleme Kurulu” meşrudur. Arapça
metnin (Mushafın) tahrif edilmemesi için gerekli dikkat gösterilmelidir. Ancak,
“İslam Dinin Temel Kuralları” ifadesi, bilimsel açıdan “teolojik-mezhebi” bir
ifade olup muğlaktır. Türkiye bağlamında “Sünnilik”e tekabül eder. Aslında ona
da tekabül etmez; orada da ciddi su götürür. Bu kurul, şunu yapabilir: Bilimsel
açıdan yani dil bilim, Arapça gramer kuralları, Belağat, Sentaks, Semantik,
Sözlük…bağlamında yayınlanan Meal ve Tefsirleri inceleyip “yanlış”ları tespit
ederek kamuoyuna duyurur. Aynı işi, İlahiyat Fakültelerindeki “Tefsir” Anabilim
dalındaki akademisyenler de, bireysel olarak veya toplu halde yapabilirler.
***
Tahrif, kusal kitapların başına gelen bir
olgudur. Allah, Yahudileri, müslümanlara şikâyet etmiştir: “Yahudiler, ayetleri
çarpıtıyorlar, sözleri asıl bağlamlarından (mevadiihi) koparıp: “İşittik, ama
karşı çıkıyoruz” veya” Dinleyin, ama kulak asmayın” derler.”(4/46 ve 5/41,
2/75). “Dinlerini param parça ettiler; her mezhep de kendi itikadından
memnundur.”(23/53). “Te’vil” yolu ile tahrif etme, en yaygın başvurulan tahrif
yöntemidir. Bundan dolayı Allah, Kur’an’da “Ğayb” aleminden(Allah, Ahiret,
Melekler, Cin, Şeytan) “teşbih” yolu ile müminlere verdiği bilgileri “te’vil”
etmemelerini istemiştir(3/7). Ancak, Taberi’nin, erken dönem kuşaklarının
yorumlarını derleyen ve Zemahşeri’nin Arap dilinin belağat kurallarını gözeten
“Tefsir” lerinin dışındaki Tefsirler (“Rey Tefsiri”), ciddi düzeyde “te’vil”
yolu ile “tahrif” içermektedir. Düpedüz yanlış anlama veya tahrif iğvası,
insanlara “Te’vil” veya “Anlam zenginliği” diye yutturulmuştur. Dindar
bilincin, Tanrı’nın gözüne girmek için böyle bir köpürtme yanılsaması vardır.
Oysa, erken dönem uleması, Kur’an’daki “Mecazlar” üzerine ciddi bilimsel
çalışmalar yapmışlardır. Türkiye’de Bilimsel-Hernenötik bir yorum teorisi olan
“Tarihselcilik”i benimseyenleri, “Kur’an’ı tarihe gömüyorlar” diye iftirada
bulunan ve itham edenler, utanmadan “Te’vil” yolu ile onu kılları kıpırdamadan,
gözlerini kırpmadan tahrif ederek Allah’a iftira etmekte hiçbir beis
görmüyorlar. Kendilerine sorsan: ”orijinal/yeni anlam keşfettiklerini”
söylerler.
3- SONUÇ
Hükumetin aldığı karar yanlıştır. Düşünce
özgürlüğüne ve dine vurulmuş bir darbedir. Tahrif ile mücadele etmenin yolu,
bilimsel kurallara bağlı akademik çalışmalar ile tahrifatı kamuoyuna teşhir
etmektir. Ciddi ve kaliteli ürünlerin olduğu fikir pazarında tağşiş/tahrif
edilmiş fikirler alıcı bulmaz. Alanlar varsa da, ona yapılacak bir şey yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.