2025 yılı Şubat ayının sonunda Abdullah Öcalan, PKK’nın silahlı faaliyetlerine son vereceğini ve örgütsel yapısını sonlandırmaya yönelik bir sürecin başlatıldığını açıklamıştır. Süreci izleyen günlerde örgütün olağanüstü kongre kararı aldığı ve fesih seçeneğini değerlendirmeye başladığı duyurulmuş ve ardından bu kararın alındığı örgüt tarafından deklare edilmiştir. Bu gelişmeler, PKK’nın sınır ötesi yapılanmaları ve ideolojik etkisi dolayısıyla yalnızca Türkiye’de değil, bölgedeki diğer ülkelerde de dikkatle izlenmektedir. İran da bu çerçevede sürecin başından itibaren hem güvenlik bürokrasisi hem de siyasi çevreleri aracılığıyla gelişmeleri yakından takip etmiş ve çeşitli düzeylerde tutum geliştirmiştir. İran’ın bu sürece gösterdiği ilginin arka planında, PKK’nın İran’daki uzantısı PJAK ile olan organik bağı, bu hattın uzun yıllardır bölgesel çıkarlar doğrultusunda araçsallaştırılması ve Kürt meselesinin İran’ın iç güvenlik kaygılarıyla doğrudan bağlantılı olması yer almıştır. Yapılan açıklamalar, medyada yer alan değerlendirmeler ve Kürt grupların tepkileri birlikte ele alındığında, İran’daki yaklaşımın çok katmanlı, temkinli ve stratejik hesaplara dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle süreç, sadece Türkiye’nin iç dinamiklerini değil, İran’ın bölgesel güvenlik algılamalarını da doğrudan etkilemiştir.
İRAN-PKK İLİŞKİLERİNİN
ARKA PLANI
İran ile PKK arasındaki
ilişkiler, 1980’li yılların ikinci yarısına kadar uzanmaktadır. 1990’lar
boyunca bu ilişki, Türkiye ile İran arasında zaman zaman diplomatik krize yol
açacak düzeyde gerginlikler yaratmıştır. Türkiye, PKK’nın İran üzerinden sevkiyat
yaptığı, militanların tedavi gördüğü ve İran topraklarında rahatça hareket
ettiği yönünde sürekli uyarılarda bulunmuş ancak İran tarafı bu iddiaları resmî
olarak reddetmiştir. Bu dönemde ve sonrasında PKK, İran için sadece bir
güvenlik tehdidi değil, Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir baskı aracı
olarak da görülmüştür.
1999’da Abdullah
Öcalan’ın yakalanmasının ardından PKK, yeni bir strateji geliştirmiştir. Bu
doğrultuda 2000’li yılların başında İran’da faaliyet gösterecek biçimde PJAK
yapılanması ortaya çıkmıştır. PJAK kısa sürede İran’da silahlı eylemler
gerçekleştirmeye başlamış, böylece doğrudan İran güvenlik birimlerinin hedefi
haline gelmiştir. Ne var ki İran’ın PJAK’a yönelik baskısı, PKK’nın tamamına
karşı aynı ölçüde yürütülmemiş ve Tahran, önceleri PKK ile PJAK’ı farklı
bağlamlarda değerlendiren daha esnek bir politika izlemiştir. Ardından 2010’lu
yılların ilk yarısında bu tavır da değişmiştir.
2000’li yıllardan
itibaren özellikle Kuzey Irak’ta, İran ile PKK arasında çeşitli düzeylerde
temaslar kurulmuştur. Bu temaslar doğrudan olmasa da zaman zaman karşılıklı
çıkar temelinde örtük bir işbirliğine dönüşmüştür. İran, PKK’yı hem Türkiye’yi
dengeleme aracı hem de Irak Kürt siyaseti içinde Barzani çizgisine karşı bir
denge unsuru olarak değerlendirmiştir. Suriye İç Savaşı sırasında PKK’nın
Suriye kolu olan YPG/PYD’nin alan kontrolü sağlaması, İran açısından Esad
rejiminin lehine bir durum olarak görülmüş ve bu bağlamda sahada dolaylı bir
eşgüdüm zemini oluşmuştur.
Zaman zaman PJAK’a karşı
operasyonlar düzenlemiş olsa da İran, PKK ile ilişkisinde tamamen çatışmacı bir
tutum sergilememiştir. Özellikle Süleymaniye ve Urmiye gibi merkezlerde,
örgütün lojistik faaliyetlerine alan açıldığı, sınır geçişlerinde kolaylıklar
sağlandığı ve kimi durumlarda istihbarat değişimlerinin yaşandığı
bilinmektedir. Bu ilişkide İran için iki yönlü bir denge gözetilmiştir: Bir
yandan örgütün İran içinde güçlenmesine karşı dikkatli olunmuş, diğer yandan
PKK’nın bölgesel düzlemde jeopolitik hedeflere hizmet edebilecek bir araç
olarak elde tutulmasına çalışılmıştır.
Ancak bu stratejinin
kırılgan yönleri de vardır. Özellikle PKK’nın sahip olduğu ideolojik yayılma
kapasitesi ve Batı’dan aldığı destek, uzun vadede İran açısından da tehdit
oluşturabilecek dinamikler barındırmaktadır. Mahsa Emini gösterileri sırasında
PKK söylemlerinin İran’ı da aşarak bütün dünyada yankı bulması ve örgütün
sembollerinin toplumsal gösterilere sızması, bu riskin ciddiyetini ortaya
koymuştur. Bu nedenle İran, PKK ile ilişkisini tam anlamıyla ne koparma ne de
mutlak biçimde yakınlaştırma yönünde değil; sınırlı, kontrollü ve ihtiyaca göre
şekillenen pragmatik bir çizgide yürütmektedir.
İRAN RESMÎ MAKAMLARININ
TEPKİLERİ
İran Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü İsmail Bekai, 2025 yılı Mart ayı başında yaptığı açıklamada PKK’nın
silah bırakma kararını memnuniyetle karşıladıklarını bildirmiştir. Bu karar,
İran tarafından şiddetin sona erdirilmesi ve bölgesel güvenliğin güçlendirilmesi
açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Örgüt fesih kararı
aldıktan sonra da Bekai, benzer bir tonda ve üslupta bir açıklamada
bulunmuştur. Ancak bu açıklamalar haricinde İran devletinden sürece dair
kapsamlı ve yüksek düzeyli başka bir beyanat gelmemiştir. İran’ın bu temkinli
tutumu, PKK’yı yalnızca bir güvenlik tehdidi olarak değil, zaman zaman bölgesel
denklemde bir baskı unsuru olarak değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. İran,
özellikle kendi topraklarında faaliyet gösteren muhalif Kürt gruplara karşı
PKK’nın varlığını stratejik olarak kullanmış ve Türkiye ile yaşadığı bölgesel
rekabetlerde de PKK’yı dengeleme aracı olarak görmüştür. Bu nedenle Tahran
yönetimi, PKK’nın tasfiye sürecine açık ve güçlü destek vermekten kaçınmış, pozisyonunu
ihtiyatlı bir diplomatik dil ile sınırlamıştır. Buna karşın, İran güvenlik
aygıtına yakın medya organlarının bir kısmı, PKK’nın tasfiyesini Batı merkezli
yeni bir bölgesel mühendislik hamlesi olarak nitelendirmiş ve sürece kuşkuyla
yaklaşmıştır.
İRAN MEDYASINDA SÜRECİN
YANSIMALARI
PKK’nın kendini feshetme
süreci İran medyasında farklı siyasi eğilimlere sahip yayın organlarında geniş
yer bulmuştur. Resmî haber ajansları İRNA ve İSNA gelişmeyi “tarihi” ve “umut
verici” olarak nitelendirerek teknik ve diplomatik bir üslupla değerlendirmiş
ve şiddetin sona ermesi ve bölgesel istikrarın güçlenmesi yönünde olumlu
ifadeler kullanmıştır. Reformist gazeteler olan Şark, İtimad ve Sazendegi ise
süreci Türkiye’nin iç politikası, Kürt meselesinin geleceği ve Erdoğan
hükümetinin hesapları çerçevesinde yorumlamış ve doğrudan İran’a yönelik
yansımaları geri planda tutmuştur. Bu gazetelerde, PKK’nın feshi Kürtlerin
kimlik mücadelesinin sonu olarak değil, dönüşen bir yapının habercisi olarak
sunulmuş ve sürecin henüz netleşmemiş risklerine dikkat çekilmiştir.
Öte yandan muhafazakâr
ve sisteme yakın yayın organları olan Kayhan, Cevan, Tasnim, Fars News ve
Tabnak, sürece daha eleştirel ve kuşkucu bir yaklaşımla yer vermiştir. Bu
yayınlarda, PKK’nın sahneden çekilmediği, yalnızca biçim değiştirdiği
vurgulanmış ve bu gelişmenin arkasında ABD ve Batı merkezli bir yeniden
yapılandırma planının bulunduğu öne sürülmüştür. Ayrıca bu mecralarda, İran’ın
PKK sonrası oluşacak bölgesel düzende nasıl bir pozisyon alacağına dair
doğrudan sorular yöneltilmiş ancak açık çözümler sunulmamıştır. Bazı bağımsız
analiz portallarında ise PJAK’ın bu süreçteki konumu tartışılmış, örgütün
İran’daki meşruiyetinin sınırlı olduğu ve uzun vadede sistem tarafından tolere
edilmeyeceği öngörülmüştür.
İRAN’DAKİ KÜRT SİLAHLI
GRUPLARININ TEPKİLERİ
PKK’nın fesih kararına
İran’daki Kürt silahlı ve siyasi gruplardan gelen tepkiler çeşitlilik arz
etmiştir. PJAK, bu kararı Türkiye’deki Kürtlerin özgürlük mücadelesinde yeni
bir aşama olarak değerlendirmiş ancak süreci kendi örgütsel varlığı açısından
bağlayıcı görmediğini açıkça ifade etmiştir. PJAK, açıklamasında, Kürt sorununa
siyasi ve hukuki çözüm çabalarının desteklenmesi gerektiğini vurgulamış, ancak
bu sürecin yalnızca Türkiye Kürtleriyle sınırlı olduğuna işaret etmiştir.
Öte yandan KDPI, Komala
ve PAK gibi İran merkezli örgütler, Abdullah Öcalan’ın çağrısını “gecikmiş ama
olumlu” ya da “anlamlı” olarak değerlendirmiştir. Ancak bu grupların çoğu,
İran’daki koşulların Türkiye’den farklı olduğu ve benzer bir çözüm sürecinin
İran’da uygulanabilir olmadığı yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Bazı
temsilciler ise PKK’nın tasfiye sürecinin, İran’daki Kürt muhalefeti üzerinde
baskı unsuru olarak kullanılabileceği endişesini dile getirmiştir. Bu
açıklamalar, İran’daki Kürt aktörlerin PKK’nın feshi sürecine temkinli,
mesafeli ve zaman zaman eleştirel yaklaştığını göstermektedir.
GELECEK PROJEKSİYONU VE
SONUÇ
PKK’nın silahlı
mücadeleyi sonlandırma ve kendini feshetme yönündeki açıklaması, görünürde
Türkiye merkezli bir gelişme olmakla birlikte bölgesel etkileri bakımından
İran’ı da yakından ilgilendirmektedir. İran resmî makamlarının temkinli ve
sınırlı açıklamaları, bu sürecin doğrudan İran siyasetini ve güvenlik dengesini
etkileyebilecek potansiyelini göz ardı etmediklerini ortaya koymaktadır.
PKK’nın tasfiyesi, İran perspektifinden hem bir fırsat hem de muhtemel riskler
içeren bir gelişmedir.
Fırsat boyutunda
değerlendirildiğinde PKK’nın silahlı mücadeleden çekilmesi İran’ın Türkiye ile
sınır hattındaki tansiyonun düşmesine zemin hazırlayabilir. Öte yandan PJAK’ın
gelecekte bu boşluğu doldurmak isteyebileceği, Batı destekli yeni bir Kürt yapılanmasının
doğabileceği ve İran’daki ayrılıkçı eğilimlerin bu süreçten etkilenebileceği
yönünde kaygılar da mevcuttur. Bu nedenle İran, PKK’nın yokluğunda ortaya
çıkabilecek yeni aktörleri ve güç dengelerini yakından takip etme gerekliliği
duymaktadır.
İran’ın geçmişte PKK ve
PJAK ile geliştirdiği çok katmanlı ve pragmatik ilişki biçimi, bu süreçte de
devreye girebilir. İran, örgütün bölgedeki pozisyonunu kendi çıkarları
doğrultusunda zaman zaman tolere etmiş, zaman zaman da sınırlandırmıştır. Bu
çift yönlü yaklaşımın, önümüzdeki dönemde hem iç güvenlik politikalarında hem
de Suriye ve Irak sahalarındaki stratejik tutumlarında belirleyici olması
beklenmektedir. Özellikle PKK içinden silah bırakmak istemeyecek olan gruplar
PJAK çatısı altında toplanabilir ve İran’la var olan ilişkiler bu şekliyle
devam edebilir.
Sonuç olarak PKK’nın
feshi İran için ne doğrudan bir kazanım ne de mutlak bir tehdit olarak
görülmektedir. Bu gelişme, İran’ın terör örgütüne yönelik politikalarını
yeniden tanımlamasını, bölgedeki diğer gruplarla ilişkisini gözden geçirmesini
ve bölgesel ittifaklarını yeniden kurgulamasını zorunlu kılabilecek yeni bir
dönemin habercisidir. İran’ın bu sürece yaklaşımı, mevcut kırılgan dengeleri
korumaya odaklı ve duruma göre yön değiştirebilecek esnek bir stratejiye
dayanmaktadır.
ORAL TOĞA KİMDİR?
Yüksek lisansını Marmara
Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü’nde Ortadoğu
Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkileri Bölümü’nde “Kimlik Bağlamında
Türkiye’nin İran Üzerinden Geliştirdiği Tehdit Algıları (1980-2003)” başlıklı
teziyle tamamlayan Toğa, İran Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı olarak
görev yapmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.