"Genelkurmay istedi, biz yaptık"
- ‘Babalar operasyonu' halen
konuşuluyor. Genelkurmay'dan izin istemiştiniz yapabilmek için.
Hayır, Genelkurmay istedi o zaman Dündar
Kılıç'ın alınmasını. Özellikle istemişlerdi. Bilmiyorum nedenini ama biz o
yüzden yaptık. Bazı paşalarla da ilişkisi vardı, ondan tahmin ediyorum.
- Dündar Kılıç'ın size yönelik ağır
suçlamaları var. İşkence yaptınız mı?
İşkence sayılmaz. Zaten oraya düşmek
işkence sayılır. Gözleri kapalı devamlı, küçük bir hücrede kalıyor. Oraya
düşmek yeterli.
- Hep bahsediliyor ama kaba dayak,
elektrik vs. gibi yöntemlerden. O yöntemler yok muydu?
Vardı.
- Siz yaptınız mı?
Yapmışımdır.
- Pişmanlık duyuyor musunuz?
Duymam, çünkü aşırı bir şey yapmadık. Daha
çok taktikleri kullanmak istedim. Bizim hanım arkadaşları bağırtırdık. "Kızını
aldık" derdik sonra suçluya. Bağıran bizim arkadaşımız. "Konuşacaksan
konuş sıkıntıya girecekler yoksa" derdik mesela. Tiyatro yapardık
biraz.
- Bu işkence değil mi, teşkilatta
bunun eğitimi var mı?
Bizim meslekler akıl mesleği. Aklın varsa
formüller buluyorsun. İlla işkence yapmak şart değil. Mühim olan
konuşturabilmek.
- Hanefi Avcı mesela, işkence
yaptığını ama pişmanlık duyduğunu söylemişti.
Ben kendisini pek sevmem. Pişmanlıktan
yararlanan bir sürü Kürdü çok kullandı. Onların kirli işleri vardı. Elinde bir
sürü polis memuru varken başka adamları kullanması, boyundan büyük işler.
Yurtdışında polisin öyle bir görevi yok. Örgütlenmeler kurmaya kalktı. PKK'ya
karşı. Örgütleri kuranları falan öldürmek amaçlı. Ekip yolladı Öcalan için. Bir
şey yapamadan döndüler.
- Siz de operasyon yaptınız Öcalan
için, sizinki neden planladığınız gibi gitmedi?
Maşallah her yerden engel aldık. Bugün
cezaevinde olan Çevik Bir. O zaman istihbaratın başında. 1 ton patlayıcı aldık.
Ertesi gün Cumhuriyet gazetesinde yazı çıktı, "MİT patlayıcıyı ne
yapacak" diye. Cumhurbaşkanından, siyasilerden izin aldık. MİT
Müsteşarı bile yapamaz izin almadan. İzin almadan nasıl yapacağız. Genelkurmay
Başkanı ve Cumhurbaşkanı okeylemişti zaten. Takdim yapmıştık. Elimizdeki
bilgileri bildirmiştik. Güzel bir takdimdi. Çalışmalardan bahsettik. Tamam
dediler. Devam ettik. Yeşil vardı. Bir de asker şahıslar vardı. Oraya
yolladığımız resmi görevliler vardı gizlice giren. Esasen başarısız da denilemez.
Apo'yu öldüremedik ama öyle büyük bir patlama yaptık ki Suriye ürktü. O zamanki
Kara Kuvvetleri Komutanı'nın bir beyanı oldu. O konuşmadan sonra Suriye'den
çıkarttılar. Yani ön ayak oldu. Bir başarıdır. Korkuttu çünkü Suriye'yi. 17
metre çukur açılmış patlamanın olduğu yerde.
- Kızıldere'de ve Ulaş Bardakçı'nın
öldürüldüğü operasyonda yargısız infaz yapılmadı mı?
Bu operasyonlarda vardım. Yargısız infaz
yoktu, ben de ölebilirdim. Milim kaldı ölmeme… Bardakçı'nın kaldığı eve gittik.
Kolejli bir kızın eviydi. Bina sahibi Mahmut Dikler'di. Siyasi şubenin başıydı
Dikler. Evde girdik arama yaptık. Peruk buldum ben bir odada, yatak odasında.
Aldım peruğu evin kiracısı olan Lale Arıkdal'a gittim, bu peruk kimin dedim. O
arkadaşımın dedi. O arada bir kıyamet koptu. Benim girdiğim odaya giren polis
memuru, fermuarlı dolabı açıyor. Ben de bakabilirdim orada, bakmadım. Kıza
sormam beni kurtardı. Polis memuru yaralandı. Ağır yaralandı. Karnından yedi. O
da ateş ediyor, dolap yıkılıyor. Ulaş Bardakçı böyle öldü. Dışarıdan da ateş
açtılar bizimkiler. "Biz varız içeride" dedik. Hayatta
kalmamız tesadüf. Kızıldere'de de yok yargısız infaz. Biz bir kere çok ikna
etmeye çalıştık. Sonra keskin nişancı vuruyor Mahir Çayan'ı, öyle başlıyor.
Damdayken vuruyor.
- Siz niye bu operasyonlardasınız?
Çayan'lar (Maltepe Cezaevi'nden) kaçtıktan
sonra Memduh Ünlütürk paşa bu işle ilgilendi. Sonradan öldürdüler. Benle
Süleyman Yenilmez albay, ikimizi ona yardımcı görevlendirdiler. Zırhlı birliğe
gittik, teğmenler, üsteğmenler geliyor. Anlatıyorlar. Hiçbir şey yok. Nasıl
kaçtıkları araştırılıyordu. O arada Fuzuli Yazıcı isimli teğmen, tutuklulardan
Rüçhan Manas'la evlenmek istiyor. Dilekçe veriyor. Öğreniyoruz ki nöbetçi iken
kız bunu etkilemiş. Bunu angaje etmişler. Her türlü yardımı yapmış. Bunu
sorguya aldık, Yazıcı'yı. Ziverbey'de onun sorgusunu yaptım. Genç bir çocuktu.
Ağlamaya başladı. Başta böbürleniyordu, "Gözlerimi kapatmayın, ben
askerim" diyordu. "Yaparız" dedik. "Burada
usul böyle" dedik. Neticede örgütün çökertilmesi onun konuşması ile
başlamıştır. Halka halka büyüdü operasyon. Bu insanları terör örgütü olarak
görüyordum elbette. Perinçek'in durumu daha değişikti. Entelijans faaliyeti
onunki.
- Ziverbey Köşkü'nde başka kimleri
sorguladınız?
Ziverbey zaten kısa süre kullanıldı. O
dönemin sorgularında bir ay falan çalıştım. (Ziverbey'de sorgulanan ve Ziverbey
Köşkü adlı kitabı yazan) İlhan Selçuk'ların döneminde yoktum.
- Ziverbey bir işkence merkezi
miydi?
Herkese yapılıyor diye söylemek mümkün
değil. Ama yapılan da vardı. Mesela bir kurye vardı. Bana dert yanardı. Bugün
elektrik tedavisi yok mu, romatizmalarım azdı diye dalga geçiyordu. "Başka
türlü konuşma imkânı yoksa işkence olabilir, çünkü çok inatçı tipler var!"
- Bu size normal mi geliyor.
Sistematik işkence yöntemleri bunlar. Bunların suç olması gerekmez mi? Ama siz
hâlâ devlet için gerekli, diyorsunuz.
Hayır, başka türlü konuşma imkânı yoksa
olabilir. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Çünkü çok inatçı tipler var. Başka türlü
konuşturmak çok zor.
- Ama hep bu şekilde birisini
konuşturmak suç, hem de bu yöntemle insanın üstüne suç da atılabilir…
Sorguculuk o hakikati öğrenebilme meselesi
zaten. Bir tek işkence yapmak değil sorguculuk.
- Çok sayıda insan faili olmadığı
eylemleri üstlenmek zorunda kalmadı mı?
Vardı, iyi sorgucu arkadaşlarımız vardı.
- Peki bitti mi, bu yöntemler
uygulanıyor mu?
E daha ağırları var. Ölümler var. Kayıp
MİT mensubu var sorguya alınan…
- Çok sayıda kişi ortadan kayboldu,
bunlar istihbarat operasyonu mudur?
E tabii öyle. Ayrıca kimse işkence yapmayı
muteber bir şey gibi görmez. Ancak sadist ruhlu insanlar böyle bakar. Ama çok
büyük bir kavganın içerisine giriyorsunuz. O kavgada galip gelmeniz lazım.
Yoksa ipin ucu kaçıyor.
- Karşıdakini hasım olarak mı
görüyorsunuz?
Tabii.
- 90'larda yapılan operasyonların
bazıları nedeniyle Türkiye, AİHM'de mahkûm oldu. Yargısız infaz mahkûmiyetleri
var. Yakın mesafeden atış, işkence...
Onları tasvip etmiyorum. Bildiğim
kadarıyla, çok bilmiyorum. Arşivlerde olmayan çok konular vardır…
- Yapılan ya da engellenen başkaca
eylemler var mı, Murat Bozlak'a (eski HADEP Genel Başkanı) suikasti
engellediğinizi söylemiştiniz.
Kaşif Kozinoğlu, bana bağlıydı ama o
planlamış. Ben onun tahkikatını yaptım. Engelledik.
- Somut engellenen başka olay?
Yavuz Ataç (eski MİT mensubu) olayı var,
Amerikalılarla çalışan. Yazılı bilgiler var hakkında. Çakıcı'ya pasaport verme
olayı var kendisinin. Benim makamımı bastı. Silah koymuş beline geldi. Zorla
içeri girdi. Yumruk yumruğa girdik. Bundan dolayı ikimiz de ceza aldık.
Çakıcı'nın mesajını getiriyormuş. Tehdit etti beni resmen. Çakıcı yakalansın
istiyordum ben Amerika'da. Çakıcı'yı yoksa biz sadece bir operasyonda
kullandık. Almanya'daki bir operasyondu. PKK'ya karşı bir operasyon. Başarısız
olundu bu operasyonda. Hatta sızma oldu… Ben başka bir görev vermedim. O
tarihlerde Korkut Eken eğitimini veriyordu. Çakıcı'nın iki sağlam adamı vardı.
Onlar bu işlerdeydi. Biri öldü. Eken, puanının düşük olduğunu söylüyordu.
- MİT alıp böyle yetiştiriyor
muydu?
İşte alıp böyle eylemlerde kullanılacaksa
olabilirdi, eğitim verilirdi.
- Maraş, Çorum, Sivas katliamları
var, yöntem bu mudur? Gladio böyle mi oluşur?
Ordu yapıyordu bazı eğitimleri. Bu
konularla ilgisini bilmem ama. Gladio dedikleri yapı böyledir.
- Ergenekon'da etkiniz var mı,
savcılara bilgi verdiniz mi operasyonun başında?
Ben Ergenekon'un yine Perinçek'in başında
olduğu yapıdan çıktığını sanıyorum. O belgeler onun masasından çıktı.
Türkiye'ye çok zarar veren bir adam Perinçek. Ben televizyonlarda kaç kere "Hiram
Abas'ı öldürten sensin" diye söyledim. Ama hiçbir savcı harekete
geçmedi. Bilakis, hakaret etti diye tazminat istiyor. Veli Küçük de vardı bu
işin içinde. Veli Küçük bu işlere çok meraklı. Perinçek de meraklı. Ben
Zekeriya Öz'le görüştüm. Bildiğim şeyleri söyledim. O beni aldırdı önce. "Sanık
olarak mı tanık olarak mı aldıralım" dedi. "Siz
bilirsiniz" dedim. "Ama birkaç sene sonra size de aynı şeyleri
soran olursa beni hatırlayın" dedim.
Ben Ergenekon operasyonunda doğru hareket
edilmediğini düşünüyorum. Bir yapı var. Ama bu çizilen yapı mı başka şey mi
bilmiyorum. Gladio dediğim yapı hâlâ olabilir. "Basında çok MİT'çi
vardır"
- Ergenekon'da itirafçı olarak
kullanılan Tuncay Güney size mi bağlıydı?
Hiç alakam yok. MİT elemanlığı yapmış.
Nuri Gündeş'lerin zamanında yapmış. Ben onunla ilgili ‘çift meslekliler' diye
yazdım. Veli Küçük'ün adamıydı.
- Basında bu kadar MİT'çi var mı?
Çok vardır.
- Geriye baktığınızda gerçekten hiç
pişmanlık duymuyor musunuz?
Gençken daha serttik. Hatalarım muhakkak
olmuştur. Ama hep bunu söylerim. Kitabımda da yazdım. Çok hatam oldu, hataları
bıraka bıraka düzgün olmaya çalıştım. Hatalardan ders çıkarttım. Ama hâlâ bazen
hiddetleniyorum. Şunu verseler de bir sorgulasalar, diyorum.
Mehmet Eymür kimdir?
1943 yılında İstanbul'da doğan ve Milli
İstihbarat Teşkilatı MİT'te göreve başladığı günden itibaren alışılmadık bir
istihbaratçı profili çizen Mehmet Eymür, 1970'lerde THKP-C'nin önde gelen
isimlerinden Ulaş Bardakçı'nın İstanbul'da bir evde, Mahir Çayan ve
arkadaşlarının da Kızıldere'de öldürüldükleri operasyonlara katıldı. Adı tarihe
işkencelerle geçen MİT'in sorgu üssü Ziverbey Köşkü'ndeki sorguculardan
biriydi.
1983'te kurulan MİT Kaçakçılık Şubesi'nin
başına müdür olarak atandı. Bu görevdeyken Emniyet Kaçakçılık ve Harekât Dairesi
Başkanı Atilla Aytek'le birlikte meşhur ‘Babalar Operasyonu'nu gerçekleştirdi.
O dönemde aralarında Dündar Kılıç ve Behçet Cantürk'ün de bulunduğu yeraltı
dünyasının ünlü isimlerini sorguladı. Silah kaçakçılığı konusunda çalıştı ve
birçok yurtdışı operasyona katıldı. Bu operasyonlarda kimi zaman ilişkileri
nedeniyle eleştirildi.
Suikast sonucu öldürülen MİT mensubu Hiram
Abas'ın en yakın çalışma arkadaşı olarak tanınan Eymür; hazırladığı eski
Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ, Ünal Erkan ve Mehmet Ağar'ı hedef alan ünlü
MİT Raporu nedeniyle 10 Haziran 1988'de MİT'ten ayrıldı. Kısa süre sonra kuruma
yeniden döndü ve 1995'te Kontrterör Daire Başkanı olarak çalışmaya başladı.
Eymür 1997'de Washington'a gönderildi. Bir yıl sonra merkeze çekildi. MİT'ten
uzaklaştırılıp Şeker Fabrikası'na atandı. Bir yandan bu atamaya karşı dava
açtı, diğer yandan emekliliğini isteyerek ABD'ye döndü. Burada
"atin.org" adlı internet sitesini açarak, kritik / tartışma yaratan
bilgiler paylaştı. 2002'de Türkiye'ye döndükten sonra kumarhane/casino
sektörünün önde gelen isimlerinden Sudi Özkan'ın danışmanlığını yaptığı,
hakkındaki iddialar arasındaydı.
Ergenekon operasyonları sırasında hakkında
gözaltı kararı çıkartılan Eymür'ün, savcılara ayrıntılı bilgiler veren
isimlerden biri olduğu öne sürüldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.