Hem ekonomide hem de dış politikada rasyonellikten ayrılmanın doğurduğu olumsuz sonuçlara ve hususen dış politikayı iç politikaya karıştırmanın sakıncalarına dikkat çekildiğinde verilen cevaplar aşağı yukarı şöyl
“Biz dünyaya yeni bir nizam verme
mücadelesindeyiz. Türkiye’yi İslam aleminin ve dünyanın lideri yapma mücadelesi
bu. Ama aynı zamanda beka mücadelesi... Türkiye iç ve dış düşmanların saldırısı
ve kuşatması altında. Bugünkü iktidara destek vermezsek bizi tarih sahnesinden
silerler. Esenyurt düşerse Kudüs de düşer, Saraybosna da düşer...”
Hangisini beğenirseniz onu alın.
İsterseniz Türkiye’yi dünya lideri yapma anlatısını, isterseniz Türkiye’yi yok
olmaktan kurtarma açıklamasını... İsterseniz de mantığın zincirlerinden tamamen
kurtularak birbirini tekzip eden bu iki hikâyeyi birleştirerek kullanın. Önemli
olan gerçeği bulmak değil yanlışlara gerekçe uydurmak olduktan sonra hangi
hikâyeyi anlatacağınızın veya dinleyeceğinizin önemi yok.
Ama şu var: AK Parti 18 yıldır iktidarda
ama bu retorik son birkaç yıldır kullanılıyor. Öyleyse “Eski AK
Parti” zamanında ya bizi tarih sahnesinden silmek isteyen olmadığı
için beka mücadelesi vermek zorunda değildik ya da “Eski AK
Parti” Türkiye’yi İslam aleminin ve dünyanın lideri yapma mücadelesi
vermiyordu. Ya da üçüncü bir açıklama “Eski AK Parti” zamanında
içeride işler az çok yolunda gittiği için ve bu arada Batı dünyasıyla
ilişkilerimizde de hiç sorun olmadığı için bu türden savunma hamlelerine veya
dikkatleri başka yerlere yöneltme girişimlerine ihtiyaç duyulmadığı şeklinde
olabilir.
***
Şimdilerde Mısır’la ilişkilerin yeniden “normalleşmesi” yolunda
birtakım çalışmalar sürdürülüyor. Muhakkak ki “Firavun Sisi”ye gün
gelip de “Dostum Sisi” dememiz gerektiğinde de birileri bunun
gerekçesini temellendirecektir.
Eğri oturalım, doğru konuşalım... Seçim
meydanlarında Sisi’ye ağzına geleni söylemek çok işe yaradı. “Firavun
Sisi”nin çok ekmeğini yedik. Ama Akdeniz’de en haklı olduğumuz pozisyonu
savunmak için bile çevremizde işbirliği yapabileceğimiz hiçbir ülke olmadığını
gördüğümüz aşamada Mısır ile aramızdaki bağların ne kadar derin olduğunu
hatırladık yeniden. Mısır’ı hâlâ “Firavun Sisi”nin yönetmekte
olduğunu unuttuk. Dışişleri’nin “monşer”lerinin kaç zamandır
ısrarla önerdikleri ama “seçimler bir geçsin” diyerek
ertelenen diplomatik hamle böylece gerçekleştirilmiş oldu.
Şunu da söylemek lazım: Seçim
meydanlarındaki “Firavun Sisi” retoriği son tahlilde ne
Türkiye’nin uluslararası çıkarlarına hizmet etti ne de Mısırdaki darbenin
mağdurlarının bir işine yaradı. Tam aksine, bu lafları Mısır’daki cuntacılar
merhum Mursi ve arkadaşlarını “dış güçlerin adamı” olarak suçlamak için malzeme
olarak kullandılar.
Keşke darbe mağdurlarının işine yarayacak
bir şeyler yapabilmiş olsaydık! Dış politikadaki manevra alanlarımızı iç
politika uğruna seçim meydanlarında bu kadar daraltmasaydık.
***
Mısır demişken… Geçenlerde bir vesileyle,
mevcut iktidarın Suriye veya Mısır söz konusu olunca “idealist dış
politika” yanlısı olup Kırım veya Doğu Türkistan meselesinde “realist” kesilmesinin
tutarsızlığına değinmiştim… Bu eleştirime iki türlü tepki geldi. İlki hükümetin
burada tutarsız bir yaklaşım göstermediği, çünkü “Kırım ve Doğu
Türkistan sınırımızdaki veya bölgemizdeki ülkeler olmadığı için Suriye ve Mısır
kadar bizi ilgilendirmediği” şeklinde, ikinci tür tepki ise “Onlar
Arap olmadığı için ümmetçi AKP’nin umurunda olmadıkları” şeklindeydi.
Her iki açıklamanın da doğru olmadığı ortada. Ulusalcı diye tanımladığımız
kesimin sözcülerinin “Arapçılık, ümmetçilik” gibi ofansif
kavramlar kullanmaya özen göstererek ileri sürdükleri “iktidarın ideolojik
motivasyonla hareket ettiği” görüşü ise bu iktidarın karakteristiğini hâlâ
anlayamamış olmalarının sonucu.
Dış politika için idealist, realist gibi
terimlerle konuşuyor olsak da mevcut iktidarın siyaset yaklaşımının hem içeride
hem dışarıda daima “pragmatist” mahiyette olduğunu, fakat
buradaki problemin dış politika konularının iç politikada kullanılmasından
kaynaklandığını anlamak gerekiyor.
Doğu Türkistan veya Kırım da iç politikada
kullanılabilirdi ama Çin ile Rusya “hayt huyt” edilecek devletler
değil… Söz gelimi “Firavun Putin” diye ağız dolusu nutuk
atmak “Firavun Sisi” demek kadar kolay değil. Keza Çin’in
parası yakın, Doğu Türkistan davası uzak… İşin aslı bu maalesef.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.