Tanrı var mı yok mu? Var olduğu ispat edilemiyorsa var kesin bilgi olamaz. Yok olduğu da ispat edilemiyorsa tıpkı vardaki gibi kesin bilgi değildir. O halde bilinemezcilik kaçınılmazdır.
Bilinemezci olmamayı o kadar çok isterdim
ki; ama çapımız belli, kendimizi kandırmaya gerek yok. Bilmiyorum demekten de
asla çekinmemeliyiz.
Tanrı bilgi sınırlarımızın ötesinde, O
asla bilinemez. Sadece O'nun şekli, şemali değil, O'nun hakkında hiçbir şey
bilinemez. Varlığı ve yokluğu da buna dahildir. Tabi iki ihtimalde de aklımızın
almadığı bir çok yer var.
* Tanrı yoksa; Kâinat nasıl oluştu,
Kainat'ın içerisinde yaşam alanı olan Dünya nasıl var oldu? Dünya'nın
içerisinde canlılar ve canlılar için yaşamını devam ettirmesi için oksijen,
yiyecek ya da ısı miktarı... gibi ayarlar nasıl sağlandı? Ayrıca hepsini
geçtim, bu mantık kuralları neye göre belirlenmiş? Bunlar rastlantısal eseri
oluşmuş demek, akla uzak.
Örnek vereyim; zarı bir kereliğine deneyip
de 100 kere üstüste 6 geliyorsa bunun tesadüf olarak gelme ihtimali 6¹⁰⁰dür. Bu
da imkânsıza yakın bir şeydir. Fakat siz o zarı 1 kere değil de sonsuz kere
denerseniz, üstüste 100 kere 6 gelme ihtimali çok yüksek olacaktır. Hatta
sonsuz deneme olduğu için olmama ihtimali yok. Ama Ateistlerin bu önermesine
eleştiri olarak da şunu diyeyim: sana o zarı kim veriyor ki? Bu önermeyi doğru
kabul edersek, nasıl olsa sonsuz zar atılıyorsa o zaman biz yeniden bir yerde
yaşam alanı buluruz. Kıyamet de kopsa başka bir Evrende tekrar yaşarız ve
böylece sonsuza kadar devam eder olur; ama bunu da mantık kabul etmiyor. Sanki
bizim her zaman yaşama zorunluluğumuz varmış gibi, tekrar mı dünyaya ya da
başka bir gezegende yaşayacağız? O nedenle Ateistlerin sonsuz zar örneği de bu
bağlamda yanlıştır.
* Tanrı var önermesinde ise; sonsuz bir
yaratıcıdan bahsediyoruz. Her şeyiyle sonsuz, aklı bile sonsuz. Tabi O'nunkine
akıl denir mi, o da ayrı bir sorun; ama neyse kavramlara pek takılmayalım. Her
şeyi sonsuz olan mutlak bir Tanrıyı beynimizin alması mümkün değil; ama
mukayyet olan beynimizle yorum yaparsak; sonsuz olan bir Tanrı nasıl karar
verebilir sorusu gündeme geliyor. Karar verme acizlerin işidir. Çünkü herhangi
bir şeyden kararsızken karar alıyorsun. Ee Tanrı karar veriyorsa, demek ki daha
önceden kararsızmış. Bu da mantığa sığmıyor.
Ayrıca insanı neden yarattı, amacı neydi,
ondan ne istiyor, sınav mı yapıyor gerçekten... gibi sorulara da insanoğlu pek
mantıklı cevaplar veremiyor.
Dinlerin "O gizli bir hazineydi,
bilinmek istedi." gibi yorumları da mantıklı düşünen bir insanın inanacağı
türden cevaplar değildir. Koskoca Tanrının işi gücü yok da bilinmek
isteyecekmiş Ayrıca istekli bir Tanrı
mantığımıza ne kadar komik geliyor değil mi?
Ayriyeten insanların hiçbir yönden
adaletli yaratılmaması, genetik ve çevre şartlarının insanda çok etkili
olması... gibi sebepler de Tanrı var önermesine aykırı bir yorum gibi
görülüyor.
***
Peki kesin bilgimizin olamayacağını
düşünüyorsak, Tanrı'yı yok mu saymamız gerekir?
Evet!
Tanrı bilinemez. Belki vardır; ama kendini
gizlemiş ve hiç bilinemeyecekse O'nu var saymanın ne anlamı var? Ya da belki de
yoktur. O halde zaten yok sayacağız.
Evet aslında mantık olarak bir Tanrı var
olsa bile O'nu yok saymamız icab etmektedir. Özellikle Fen Bilimleri alanında,
bilemediğimiz her alana Allah'ın hikmeti deyip geçtik. Oysaki bilim
ilerledikçe, onun da bir fizik kuralı olduğu ortaya çıktı. O halde Tanrıya
inanıyorsanız dahi; doğada, bilimde Tanrı yokmuş gibi bakmak zorundayız. Yoksa
Tanrı var olsa bile Tanrıyı bir sihirbaz gibi gördüğümüz için, şimdiki fizik
kurallarıyla açıklayamadığımız her konuda işi Tanrıya götürüyoruz. Bu da bizi o
ilimde, bilimde, teknolojide kısaca her şeyde gelişmemize mâni olacaktır.
İşte neden dindar toplumların geri
kaldığını mantık çerçevesinde anlıyoruz aslında. Ben Fen Lisesinde derse
girerken, oradaki çocukların zeki olduğunu düşünüp şu soruyu sormuştum?
- Neden Güneşin ateşi hiç sönmüyor?
- Kem küm. Hocam Allah'ın hikmeti, yoksa
insanlar, canlılar yaşayamaz.
Peki bu ilmi bir cevap mı?
İşte ne kadar zeki olursanız olun, olayı
dine, Allah'a götürürseniz bu sizin gelişiminize mâni olacaktır. Tanrı var olsa
bile okus pokus yaparak mı sizi hayatta tutuyor, okus pokusla mı Güneşi
söndürmüyor?
Ama Tanrı yok diyenler araştırıyor ve
Hidrojenin Helyuma dönüştüğünü, böylece füzyon oluşturduğunu ve bu sebeple
Güneşin ateşinin milyarlarca yıl gibi çok uzun süre sönmeden yakınındaki
gezegenlere ısı ve ışık verdiğini bilimsel olarak ispatlıyorlar.
***
İşte herhangi bilimsel gelişmede Tanrıyı
yok sayarak araştırmak insanı dindar insanlardan daha çok geliştiriyor. Ama bu
kez de şöyle bir sorun olur diye eleştiriler geliyor: Tanrı yoksa o zaman her
insan kötü olur, niçin iyilik yapıyoruz ki?
Bu soru bizi ahlak, iyi-kötü, etik gibi
konulara götürüyor. Bunlar çok uzun konular olduğu için başka bir yazımda
bunlara değinmeye çalışayım; ama şu kadarını söyleyeyim ki bu kavramlar da
Evrensel değil, Tarihseldir. Yani genel geçer bir iyilik ve kötülük tanımı yok.
Zaman içerisinde bize veya canlılara zarar veren şeyler kötü, yarar veren de
iyi görülür olmuştur. Buna göre incelersek ise ben iyiliğimi Tanrıdan dolayı mı
yapıyorum, Tanrı yoksa ben kötü mü olacağım sorusu gelir. Kötü olan insanlar
eğer ki bir Tanrı yoksa yaptıkları kötülüğün karşılığını alamamış oluyorlar. Bu
da haliyle insanların Tanrı fikrine yapışmasına sebep oluyor. Yani ilmi değil,
tamamen psikolojik bir yönelim. Her vicdanlı kişi kötülüğün karşılıksız
kalmamasını ister; ama bunu istememiz Tanrının olduğu anlamına gelmez. Keşkeler
ile hayat kurulmuyor.
Tanrı yoksa, Cehennem azabı yoksa, o zaman
her haltı yerim diyen zihniyeti Tanrı fikriyle kötülük yapmamaya zorlamak
ödül-ceza yöntemi gibi basit bir argüman oluyor ki, bu yöntem de eğitim
sisteminde yavaş yavaş terk edilmeye başlanıyor. Çünkü gerçek karakteri kötülük
olan; ama ceza için kötülük yapmayan bir insan aslında iyi değil de kötü olmuş
oluyor.
Neyse iyi ve kötülük nedir, ahlak ve etik
nedir diye yazı yazmam da kaçınılmaz olmaktadır. O nedenle bu konuyu sonraki
yazıya bırakalım.
***
Şimdiye kadar söylemlerim genelde Tanrıyı
yok saymak üzerine idi. Çünkü Tanrı varsa bile O'nu yok saymak gerektiğinden
bahsettim. Tanrı var mı yok mu bilmiyoruz. Peki Tanrı bilinemiyorsa, gerçekten
yok mudur?
Herhangi bir "şeyi"
bilmediğimiz, o şeyin yok olduğu anlamına gelmez.
Şöyle bir önerme ortaya atıyorlar:
"İddia sahibi iddiasını ispat etmekle mükellef, aksi takdirde o iddia yok
sayılır." diye.
Oysaki bu cümle yanlış anlaşılıyor. Aksi
takdirde yok sayılmaz, geçersiz sayılır. Oradaki yokun manası ontolojik olarak yok
değil, o iddianın geçersizliğini vurgulamaktır. Çünkü herhangi bir konuda bir
şey bilinmiyor ise o "şey" var veya yok kabul edilemez.
Örnek vereyim: Kâinatta dünyadan başka
yaşam olan gezegen var mı bilmiyoruz. O nedenle uzaylı denilen canlılar hakkında
bilgi sahibi değiliz. Bilgi sahibi değiliz diye UFO'lar kesinlikle yoktur
diyebilir miyiz? Kesinlikle yok diyebilmen için Kâinatın tamamını kuşatman,
tamamı hakkında bilgi sahibi olman gerek. O da olmadığı için UFO'lar yok
yerine, bilmiyorum deriz.
Tanrı için ise; Kâinatın tamamını kuşatsan
bile kesinlikle yoktur diyemeyiz. Tanrı diye bir şey varsa, O Kâinatı da aşan
bir mevzu. Çünkü öyle bir güç varsa Kâinatla sınırlı mı kalacaktır? O halde O
asla bilinenemez.
Bizler 3 boyutlu varlıklarız. Daha 4.
boyutu bile kavrayamışken, Tanrı hakkında suizanda bulunmak niye? Tanrı var
diyenler de, yok diyenler de kesin bilimsel delil sunamadıklarından kesinlikle
var ya da yok diyemeyiz.
Ben Tanrıyı bilmiyorum; ama bir gücün
olduğuna da inanıyorum. Ha inancımda yanılma payım var. Bilgi ispat ister; ama
inanç ispat istemez. Adı üzerinde inanç: Bilmiyorum.
Cahil ilmi olarak bilmeyen değil; haddini
bilmeyen demektir. O halde haddimizi bilelim ve Tanrı hakkında BİLMİYORUM
demekten çekinmeyelim.
Sonuç olarak Agnostisizm benim istediğim
bir şey değil, zorunlu olarak seçtiğim bir yoldur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.