Mümtazer Türköne, Ruşen Çakır’ın programlarında yaptığı konuşmalar, yazdığı yazılar ve verdiği röportajlarla gündeme gelmiş, siyaset bilimi profesörü unvanına sahip bir akademisyendir. Bu makalenin amacı, Türköne’nin yaptığı açıklamaları tartışmak değil; sansasyona neden olan analizlerinde bilgiyi nasıl işlediği ve yargıya vardığı süreci tahlil etmektir. Türköne, bir dönem “Apo’yu paşa yapalım” açıklamasıyla gündeme oturmuştu. Günümüzde de iktidarı paylaşan iki parti arasında derin bir fikir ayrılığının olduğunu ileri sürmekte ve Devlet Bahçeli ile Abdullah Öcalan’ın yeni bir ulus inşa ettiğini iddia etmektedir.
Türköne’nin gündeme gelmesiyle birlikte
yazdığı yazılar ve verdiği röportajları detaylı bir biçimde inceleme fırsatı
buldum. Bu metinler ve konuşmalar, Türköne’nin duygusal ve bilişsel yapısına
dair önemli ipuçları sunmaktadır. Ham haberlerin işlenme sürecinde analistin
duygusal ve bilişsel yapısı, bilginin işlenme süreçlerini önemli ölçüde
etkiler. Hiçbir analist ham haberi doğrudan eğip bükemez; ancak, ham haber bir
bağlama oturtulup yorumlanmaya başlandığında analistin duygusal ve bilişsel
yapısı devreye girer ve böylece farklı bir gerçeklik inşa edilir. Bu bağlamda,
Mümtazer Türköne’nin duygusal profilini ortaya koymak yararlı olacaktır.
YÜKSEK EGO, TUTARLI OLMA İHTİYACI
VE DERİN MUHALİFLİK
Türköne’nin yazıları okunduğunda, kendi
ifadesiyle “hüküm cümlelerini” çok keskin şekilde kurduğu, tartışmaya kapalı
olduğu ve düşünsel kesinlik taşıdığı görülmektedir. Bir analistin tartışmaya
kapalı olması ve keskin hüküm cümleleri kullanmasının temel sebebinin yüksek
ego olduğu söylenebilir. Kitapları ve makaleleri incelendiğinde, ürettiği
fikirleri adeta bir inanca dönüştürecek kadar düşüncelerine sarsılmaz bir güven
duyduğu anlaşılmaktadır. Alternatif değerlendirmeleri ve rakiplerini küçümseme
eğilimi de dikkat çekmektedir. Bu eğilimin temelinde, entelektüel yalnızlıkla
süreç içerisinde gelişen yüksek egonun yattığı ifade edilebilir.
Bu yüksek egonun nasıl geliştiğine
yakından bakmak da önemlidir. Türköne’nin gençlik dönemindeki ülkücü kimliği ve
grup aidiyeti, yaşama dair anlam ve kimlik ihtiyacını karşılayan bir alan
sunmuştur. Düşüncelerinden ve eylemlerinden dolayı Mamak Cezaevi’nde yatması,
aidiyetini sorgulamasına ve duygusal-düşünsel açıdan dönüşmesine yol açmıştır.
Ancak bugün bile yaptığı konuşmalarda, ülkücü geçmişine dair duygusal
hafızasında nostaljik izler bulmak mümkündür. Örneğin, “Bizim ülkücü camiamız
çok okumasa bile sorunları erken kavrar” ifadesi, ülkücü geçmişe yönelik yarı
melankolik bir özlem içerdiğini göstermektedir.
Düşünsel ve duygusal sorgulamalarla
birlikte, Türköne’nin gençlik kimliği olan ülkücülük yerine FETÖ ekosisteminde
kimliğini yeniden yapılandırdığı görülmektedir. Kendi ifadesiyle “Rumi”, yani
“soğuk akla” ulaşma çabası içerisinde, 15 Temmuz’dan sonra tutuklanana kadar
tutarlılığını korumak adına pozisyonunu sürdürmüştür. Bir konuşmasında, “Ben
FETÖ’cüleri cezaevinde tanıdım” ifadesi, duygusal ve düşünsel tutarlılığı
koruma çabasıyla, FETÖ’ye dair hakikatleri göz ardı ettiğini göstermektedir.
Türköne’nin hikâyesi dikkate alındığında,
entelektüel yalnızlık ve derin eleştirel tavrın bir yaşam biçimi haline geldiği
söylenebilir. Eleştirel tavrını ise “soğuk aklın” bir gereği olarak ifade
etmesi, bilişsel yapısının daha derinlemesine incelenmesini gerekli
kılmaktadır.
SOĞUK AKLA ULAŞMA ÇABASI İÇERİSİNDE
TÜRKÖNE’NİN BİLİŞSEL YAPISI
Türköne’nin “soğuk akıl” kavramı,
duygulardan bağımsız bir şekilde analitik düşünmeyi ifade etmektedir. Bu
çerçevede, değerlendirmelerini analitik bir temele oturtarak soyutladığı
söylenebilir. Akademik formasyonu sayesinde somut gelişmeleri tarihsel kıyaslar
ve yeni teorik yaklaşımlarla açıklama eğilimindedir.
Mevcut siyasi sorunları, olayları
değerlendirmekten öte, oluşturduğu kavramsal çerçeveler bağlamında ele alma
eğilimindedir. Ancak bu yaklaşım, düşünsel bir tekel oluşturma ve tek sesli
düşünme biçimine de yol açmaktadır. Çalışmalarında, alternatif görüşleri
eleştirmektense, kendi inşa ettiği argümanları açıklayıp derinleştirme çabası
dikkat çekmektedir.
Türköne’nin yüksek egosu ve
duygusal-düşünsel yapısı dikkate alındığında, olay ve olguları hızlı
kavramsallaştırarak erken yargıya varma eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu
özellik, bir analist için en riskli davranışlardan biridir. Hızlı yargıya
varmak, erken bilişsel kapanma ihtiyacını tetikleyen en önemli faktörlerden
biridir. Kendi akademik çalışmalarımda da bu gerçeklik açıkça ortaya konmuştur.
Türköne’nin Erken Bilişsel Kapanma
İhtiyacı ve Gerçeklere Duyarsızlaşması
Erken bilişsel kapanma ihtiyacı, bir
analistin bilgi işleme süreçlerini erken tamamlayarak bir yargıya varması
şeklinde tanımlanabilir. Bu eğilim, olaylar veya sorunlarla ilgili bir kanaat
oluşturup, bu kanaate uygun tutum geliştirme isteğinden kaynaklanmaktadır.
Kişisel faktörlerden doğan erken kapanma ihtiyacının temel nedeni, olayları
sadece kuramsal çerçevede düşünmek ve verilerin kuramla uyuştuğunu görmek için
acele etmektir.
Bu bağlamda, Türköne’nin siyasi sorunları
“eğer bu olursa şu gerçekleşir” tarzı bir determinist yaklaşımla ele aldığı ve
bu yaklaşımın erken kanaat oluşturmasına neden olduğu söylenebilir. Bir analist
bir konuda kanaate vardığında, kanaatiyle çelişen bilgileri göz ardı etmeye ve
sadece destekleyen bilgileri dikkate almaya eğilimli hale gelir. Türköne’nin
hızlı karara varması ve vardığı kararın içinde donup kalması bu açıdan anlam
kazanmaktadır.
“Apo’yu paşa yapalım” perspektifinden,
“yeni ulus inşa sürecinin en önemli ortağı Öcalan’dır” demeye kadar uzanan
düşünsel çizgisi, PKK terörüyle mücadelede katı bir çözüm yöntemine bağlı
kaldığını, farklı yöntemleri ise göz ardı ettiğini göstermektedir. Suriye’deki
yeni denklemin PKK sorununu çözmeyi zorunlu kıldığı iddiası ve İran’ı
Türkiye’nin en büyük düşmanı olarak tanımlaması da kalıp yargılarla olayları
okuduğunu ortaya koymaktadır.
Gelişmeleri kendi yargılarını
destekleyecek şekilde yorumlama eğilimi Bahçeli’nin “seçimin zamanında
yapılacağı” açıklamasına verdiği tepkide de görülmektedir. Bahçeli’nin
açıklamalarını dikkate almadan çözüm süreci yürümezse erken seçimin kaçınılmaz
olduğu kanaatini korumuştur. Bütün bu veriler, Türköne’nin yüksek egodan
kaynaklı entelektüel özgüveninin hızlı yargıya varmasına neden olduğunu ve bu
eğilimin erken bilişsel kapanmayı tetiklediğini göstermektedir.
Erken bilişsel kapanma ihtiyacı yüksek
olan analistlerde, hüküm cümleleri zamanla inanca dönüşmekte ve temenniler
öngörülerin yerini almaktadır. Sonuçta, yargı ile çelişen bilgiler göz ardı
edilmekte veya yargıyı destekleyecek şekilde yorumlanmakta; destekleyen zayıf
veriler ise abartılmaktadır. Mümtazer Türköne’nin duygu ve zihin dünyası bu
şekilde işlediği görülüyor. Onun analizlerine bu perspektiften bakmanız yararlı
olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.