Şam’daki geçici yönetim, ana omurgasını PKK’nın Suriye kolu YPG’nin oluşturduğu, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile antlaşmaya vardığını duyurdu.
Antlaşma kapsamında, silahlı SDG
unsurlarının, Şam yönetimine dahil olacağı açıklandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuya
ilişkin açıklamasında, "Komşumuz Suriye'nin toprak bütünlüğüne üniter
yapısının korunmasına birliğinin ve dirliğinin tahkim edilmesine büyük önem
veriyoruz. İlk günden beri hep bunu savunduk, Suriye'nin terörden
arındırılmasına yönelik her türlü çabayı doğru yönde atılmış bir adım olarak
görüyoruz. Dün varılan mutabakatın uygulanması Suriye'nin güvenliğine ve
huzuruna hizmet edecektir. Bunun da kazananı Suriyeli kardeşlerimizin tamamı
olacaktır. Kardeşliğimizi yücelttiğimiz ölçüde oyunları bozar, geleceğimiz
güven altına alabiliriz. Rabbim bizi kardeş kavgasında muhafıza buyursun"
ifadelerine yer verdi.
Kamuoyunda, Erdoğan'ın açıklamalarındaki
'iyimser' tonun biraz abartılı olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Adının
açıklanmaması koşuluyla dün (11 Mart) Reuters'a konuşan bir Türk yetkili,
Türkiye’nin söz konusu antlaşma konusunda 'ihtiyatlı bir iyimserlik' içinde
olduğunu, 'önce anlaşmanın nasıl uygulanacağını görmek istediklerini'
söylemişti.
İsmini vermeyen Türk etkili, “YPG’nin emir
komuta zinciri bozulmadan Suriye kurumlarına girmesi kabul edilemez. Önemli
olan entegre olmaları, YPG olarak kalmamaları” diye konuştu. Yetkili,
Türkiye’nin terörle mücadele kararlılığının değişmediğini vurguladı.
ÇOK KONUŞULAN YEDİ MADDE
‘On yıldan uzun süren sert çatışmaların
ardından, parçalanmış ülkeyi birleştirme yolunda önemli bir adım’ olarak
değerlendirilen antlaşmanın çok konuşulan 7 maddesi şu şekilde:
Dini veya etnik kökenine bakılmaksızın tüm
Suriyelilerin temsil ve siyasi katılım haklarının liyakate dayalı olarak
sağlanması.
Kürt toplumunun Suriye'nin ayrılmaz bir
parçası olarak tanınması ve anayasal haklarının garanti altına alınması.
Tüm Suriye topraklarında ateşkes.
Sınır geçişleri, havaalanları, petrol ve
gaz sahaları dahil olmak üzere kuzeydoğu Suriye'deki tüm sivil ve askeri
kurumların devlet yönetimi altında bütünleştirilmesi.
Yerinden edilmiş tüm Suriyelilerin devlet
koruması altında memleketlerine geri dönmesinin sağlanması.
Suriye'nin Esad'ın kalıntıları ve
güvenliğine ve birliğine yönelik tüm tehditlerle mücadelesini desteklemek.
Bölünme çağrılarını, nefret söylemini ve
antlaşmazlık çıkarma girişimlerini reddetmek.
Şam yönetiminden yapılan açıklamaya göre,
geçici yönetimin temsilcisi Ahmed el-Şara ve SDG temsilcisi Mazlum Abdi
tarafından Pazartesi günü Şam'da imzalanan antlaşma, ‘Suriye’nin
kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların 2025 sonuna kadar Şam yönetimini
ile bütünleştirilmesini’ öngörüyor.
TARTIŞMALI ALTINCI MADDE
SDG'nin, antlaşma kapsamında tıpkı
Irak'taki Şii Haşdi Şabi kuvvetleri gibi 'çözülmeden', kısmen 'özerk' bir
biçimde Şam yönetimine eklemlenmesi bekleniyor.
Bunu da 6. maddede ifade edilen,
'Suriye'nin, Esad'ın kalıntıları ile mücadelesini desteklemek' şeklindeki
tartışmalı ifade doğruluyor.
Zira üniter bir orduda, savaş sırasında
bir tümenin, diğer bir tümeni desteklememesi gibi bir durum söz konusu olamaz.
Peki, bu anlaşma uluslararası ve bölgesel
güçler için ne ifade ediyor?
"RUSYA, SESSİZCE TEŞVİK
ETTİ"
Bir zamanlar, devrik Baas rejiminin
birincil uluslararası destekçisi olan Rusya’nın, Suriye'nin batısında, Sovyet
döneminde kalma stratejik askeri üsleri bulunuyor.
Devrilmesinin hemen ardından Esad’a
sığınma hakkı tanıyan ve akabinde yeni yönetimle uzlaşma yoluna giden Moskova
uzun bir süredir, değişen dengelere rağmen, Şam yönetiminin ülkenin tamamında
kontrolü yeniden tesis etmesi gerektiğini savunuyor.
Reuters’a konuşan diplomatik kaynaklara
göre, “Rusya tarafsızlık pozisyonunu korurken entegrasyon görüşmelerini
‘sessizce’ teşvik etti.”
Görünen o ki; Rusya'nın Doğu Akdeniz'deki
askeri varlığı, özellikle Tartus'taki deniz ve Lazkiye'deki hava üsleri,
kararlarının şekillenmesinde büyük rol oynuyor.
İRAN TEMKİNLİ
Baas rejiminin bir diğer önemli destekçisi
olan İran, antlaşmaya temkinli yaklaştı.
Suriye ve Lübnan’da ağır darbeler alan
İran, bölgedeki varlığını korumaya çalışıyor, ancak Türkiye ve Körfez
ülkelerine yakınlığı aşikar olan El-Şara’nın yükselişi aynı zamanda İran’ın
pozisyonuna da bir meydan okuma teşkil ediyor.
İran devlet medyası, Dışişleri
Bakanlığı’nın değerlendirmelerine yer verdiği konuya ilişkin haberinde,
“Tahran’ın, Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu”
belirtirken, “Herhangi bir antlaşmanın tüm Suriyelilerin haklarına saygı göstermesi
gerektiğini” vurguladığını aktardı.
İSRAİL: "HEM FIRSAT, HEM DE
RİSK..."
Son yıllarda Suriye'deki İran bağlantılı
hedeflere yönelik yüzlerce hava saldırısı düzenleyen ve son zamanlarda Suriyeli
Kürtlere yönelik desteğini gizlemeyen İsrail, antlaşmaya yönelik resmi bir
açıklama yayınlamadı.
İsrail basınında yer alan bilgilere göre,
İsrail Dışişleri Bakanlığı'na yakın kaynaklar, antlaşmanın gerçekten uygulanıp
uygulanmayacağı ve merkezi hükümetin, Suriye'nin kuzeyinde kontrol sağlayıp
sağlayamayacağı konusunda şüpheci bir yaklaşıma sahip.
Bir diplomatik kaynak, "Kağıt
üzerindeki antlaşmalar ile sahada gerçekler genelde birbirini tutmaz. Suriye'de
gördüğümüz şey, kimin hangi toprakları fiilen kontrol ettiğidir, antlaşmaların
ne dediği değil" ifadesini kullandı.
İsrail medyasında yer alan analizlerde,
SDG ile Şam yönetimi arasında yapılan antlaşmanın İsrail için ‘hem fırsat hem
de risk’ yaratabileceği değerlendiriliyor.
ABD’NİN DEĞİŞEN TUTUMU VE KÜRTLER
Söz konusu antlaşma, Suriye’nin
kuzeyindeki Kürt gruplara yönelik ABD desteğinin giderek belirsizleştiği kritik
bir dönemde geldi. New York Times'a göre sadece 2024'te Suriye’deki Kürt
gruplara sağlanan destek 186 milyon dolar seviyesindeydi.
Donald Trump’ın ikinci kez başkan
seçilmesiyle birlikte, Amerikan dış politikasında değişim sinyalleri daha
belirgin hale geldi. Özellikle Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski’nin
Beyaz Saray ziyaretinde yaşananlar, bu değişimin tahmin edilenden daha hızlı
gerçekleşebileceğini düşündürdü.
Reuters'e konuşan ABD merkezli düşünce
kuruluşu Century International'dan Aron Lund, "Abdi için antlaşma, SDG'yi
on yıldır Suriye'de IŞİD’e karşı destekleyen ABD Başkanı Donald Trump'ın aniden
Suriye’den asker çekme riskine karşı bir koruma" dedi.
Al Cezire'ye göre Trump, önceki döneminde
Pentagon’un engellemelerine rağmen Suriye'deki Amerikan varlığını azaltma
niyetini defalarca dile getirmiş ve bu konuda çeşitli teşebbüslerde bulunmuştu.
Uzmanlara göre bu tutum, yıllardır özerklik talep eden SDG'nin, Şam ile uzlaşma
arayışını hızlandırdı.
Antlaşma ayrıca, terör örgütü PKK’nın
tutuklu lideri Abdullah Öcalan'ın PKK’ya ‘silah bırakma ve kendini feshetme’
çağrısında bulunduğu Şubat ayındaki kritik açıklamanın hemen ardından geldi.
1999'dan beri Türkiye'de tutuklu bulunan
Öcalan’dan gelen bu tarihi çağrı, bölgedeki Kürt gruplar için stratejik
manzarayı yeniden şekillendirdi, özellikle de Türkiye'nin uzun süredir sert
şekilde hedef aldığı Suriye PKK’sı için.
ÖNCEKİ MÜZAKERELER VE DEĞİŞEN
KOŞULLAR
Antlaşma bir yönüyle, Kürt grupların Şam
yönetimine entegrasyonuna yönelik önceki başarısız girişimlerden keskin bir
ayrılışı temsil ediyor.
Devrik lider Beşar Esad’ın Baas hükümeti
ve SDG arasında yapılan önceki müzakereler, SDG’nin ‘özerkliği koruma’
konusundaki ısrarı ve Esad’ın ‘tam teslimiyet’ talepleri nedeniyle pek çok kez
fiilen çökmüştü.
Esad'ın devrilmesinden sonra değişen
siyasi ortam, SDG'nin bazı taleplerinin tanınmasına olanak tanırken Şam’daki
yeni yönetime de ‘genişletilmiş bir otorite’ vaat ediyor. Taraflar, bu asgari
zemin üzerinde uzlaşmış görünüyor.
Antlaşmanın önemli bir yönü de Esad
yönetimi altında daha önce vatandaşlık hakları dahi reddedilen Suriyeli
Kürtlerin, ‘Suriye devletinin ayrılmaz bir parçası’ olarak resmi bir biçimde
tanınması ve anayasal haklarının garanti altına alınması.
CNN'e göre El-Şara, konuya ilişkin
açıklamasında, "Antlaşma, dini ve etnik geçmişlerine bakılmaksızın tüm
Suriyelilerin, siyasi süreç ve devlet kurumlarına katılım haklarını, yetkinlik
temelinde güvence altına alıyor" yorumunda bulundu.
AP'ye göre Suriyeli Kürtler, Esad rejimi
altında onlarca yıldır yasaklanan dillerini ‘kullanma ve öğretme’ de dahil
olmak üzere ‘temel anayasal haklarını’ kazanacaklar.
PETROL VE DOĞALGAZ KAYNAKLARININ
ÖNEMİ
Antlaşma kapsamında SDG, Suriye'nin
doğusundaki kritik petrol ve doğalgaz sahalarının kontrolünü Şam'daki merkezi
hükümete devredecek.
Bu kaynaklar, Suriye’ye savaş öncesi
günlük 380 bin varillik bir üretim hacmi sağlıyordu. Antlaşma bu yönüyle, nakit
sıkıntısı çeken Şam yönetimi için hayati bir anlam ifade ediyor. IŞİD’in
2019’daki yenilgisinden bu yana SDG’nin kontrolünde olan Deyrizor, Haseke ve
Rakka çevresindeki petrol sahaları, Suriye petrol rezervlerinin tahminen yüzde
95'ini içeriyor.
Al Monitor, Kürt yetkililerinin geçen ay
bu sahalardan Şam'a petrol sevk etmeye başladığını duyurdu.
SDG’NİN İÇ DİNAMİKLERİ: KÜRTLER VE
ARAPLAR
SDG, tamamı Kürtlerden oluşan tek tip bir
organizasyon değil; daha ziyade, silahlı gücünün bel kemiğini Kürt grupların
oluşturduğu (YPG) ve bünyesinde ağırlıklı olarak Araplar olmak üzere, çeşitli
etnik gruplardan Suriyelileri bir araya getiren bir koalisyon.
Uzmanlara göre, SDG'nin Arap üyeleri,
özellikle Deyrizor ve Rakka illerinde yaşayanlar, bu antlaşmayı Kürtlerden
farklı değerlendirebilir.
New York Times'ın bildirdiğine göre, SDG
bölgesinde yaşayan Araplar, antlaşmadan duydukları memnuniyeti dile getiriyor.
SAHİL’DE ‘ALEVİ KATLİAMI’
KONUŞULURKEN...
Antlaşmanın, Suriye'nin yıllardır gördüğü
en vahşi mezhepsel şiddet olayları sırasında gerçekleşmiş olması da son derece
dikkat çekici.
Zira Alevi azınlığın yaşadığı, ülkenin
kıyı bölgesinde patlak veren olaylar, geçen Perşembe'den bu yana yüzlerce
sivilin ölümüyle sonuçlandı.
AP'ye göre, cihatçı çeteler tarafından
yürütülen ve Alevi toplumunu hedef alan şiddet olaylarında 830 sivil yaşamını
yitirdi.
Reuters'e konuşan ABD merkezli düşünce
kuruluşu Century International'dan Aron Lund, "Katliamlar Şara'yı
zayıflattı. İçeride ve dışarıda pek çok sorunu var. ABD ile ilişkileri de
sorunlu. Bu antlaşma, onun tüm azınlıklara düşman olmadığını göstermesine
yardımcı olabilir" dedi.
ANTLAŞMAYA GİDEN SÜRECİN KÖŞE
TAŞLARI
Geçen yıl Aralık ayında, 50 yıldan fazla
bir süredir ülkeyi yöneten Baas rejiminin devrilmesiyle birlikte cihatçı HTŞ
örgütü başkent Şam’da kontrolü ele geçirdi.
Şam’da kurulan geçici hükümet, faaliyete
başlamasının hemen ardından, savaşa katılan silahlı grupları tek bir ulusal
komuta altında birleştirmeye çalıştı. Ancak SDG, petrol açısından zengin
kuzeydoğu bölgelerinin kontrolünü Şam’a devretmeye yanaşmadı.
Türkiye, Şubat ayında güvenlik
endişelerini öne sürerek Suriye’nin kuzeyinde yeni bir sınır ötesi operasyon
düzenleyebileceğinin sinyallerini verdi.
Şubat ayı sonunda ise terör örgütü PKK
lideri Abdullah Öcalan, gruba silah bırakması çağrısında bulundu ve bu da
SDG'nin pozisyonu üzerinde ek bir baskı oluşturdu.
Durum, 6 Mart Perşembe günü Suriye’nin
batı kıyılarında yaşanan kanlı olayların ardından daha karmaşık bir hal aldı.
Olaylar, ülkedeki Alevi toplumuna mensup
yüzlerce sivilin ölümüyle sonuçlandı.
Şam yönetimi ve SDG arasındaki antlaşma
böylesi bir süreçte, ‘fazlasıyla parçalanmış bir ülkede ulusal birliği inşa
etme’ iddiasıyla ortaya çıktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.