Menzil şeyhi öldü. Devleti yönetenler taziye için sıraya girdi. Tarikatları kapatan yasa hala yerli yerinde duruyor. Bu durumda ülkeyi yöneten kadro ve bürokratlar yasayı çiğnemeye devam ediyor. Naylon muhalefet her zamanki gibi sessiz kalıyor.
Tarikatlar hakkında çok yazan var. Hemen
hepsi, hastalığı teşhis etmeden reçete yazan tüccar doktor gibiler. Anadolu il
ve kasabalarında yaşamamışsanız, konuya tam hakim olamazsınız. Sahi,
tarikatlara bu kadar insan neden gidiyor, hiç düşündünüz mü? Sosyologlar,
Psikologlar bu konuda bir araştırma yaptı mı? Ben böyle bir çalışma bilmiyorum.
Gidenlere sadece cahil teşhisi koymak
kolaycılıktır. Madem yazan yok, GENE İŞ BAŞA DÜŞTÜ.
Şeyhlere giden veya götürülenlerin çoğu
travmalı insanlardır. Ya çok büyük bir günah işlediğini düşünür, ya çare
bulunamayan bir hastalığı vardır, ya da iflas etmiştir gibi... Köşeye sıkışan
bu insanlara bir tarikatın müridi, şeyhine gidip bir de ondan görüş almanın iyi
olacağını söyler. Zaten sıfırı tüketmiş olan kişi; “gidelim bakalım, kaybedecek
neyim var” diye düşünüp teklifi kabul eder. Ondan sonrası çorap söküğü gibi
gelir. Şeyh yargılamaz. En ağır imtihanları Allah sevdiği kuluna yükler der.
Daha afilli yorum ise;
“Gam o değil ki, gide dünya, gele din
Gam o ki, gide din, gele dünya”
Yani, dünya varlıklarının gitmesi dert
değil, din giderse dert diyor.
Gelen bir de tövbe aldıysa, geçmiş bütün
günahları af olur. Tıpkı papaza, rahibe günah çıkartmak gibi… Psikolojik
rahatlamayı bir düşünün artık. İmamlar günah çıkartamadığı için işe
yaramazlar.
Böylece şeyh köşeye sıkışan travmalı
kişiye bir kapı açıyor. Kişi için ondan sonrası, milattan önce, milattan
sonrası kadar büyük bir değişim olacaktır. Kişi bir anda kendini başka bir
dünyada bulur. Çok özel biri olduğu için, Tanrı’nın kendisine bir dert vererek
kendine davet ettiğine inanır artık. Nefis terbiyesi alıp, cenneti kazanacağı
bir okula gelmiştir. Şeyh bu okulun kutsal bir öğretmenidir. Ölü gibi şeyhine
teslim olursa hızlı yol alacaktır. Üç kademeden bahsedilir. Önce şeyhinde yok
olacaktır. Fenafişşeyh makamı. Sonra peygamberde yok olacaktır. Fenafirresul
makamı. Sonra Tanrı’da yok olacaktır. Fenafillah makamı. Şeyhinde yok olursan
zaten bu üç makama da çıkmış olursun. Çünkü şeyh zaten Fenafillah makamındadır.
Fenafillah makamı demek, şeyhten konuşan artık Allah’tır. Bütün müritler buna
inanır. Buna inanınca Şeyhin söylediğinin sorgulanması diye bir durum söz
konusu bile değildir.
TARİKATLER GERÇEK MANADA ZOR
KAPATILIR
Neden bu başlığı koydum? Çünkü ülkemizde
devleti yönetenlerin uygulamaları buna izin vermez. Ülkemizde fakir-zengin
ayrımı çok keskindir. GELİR ADALETSİZLİĞİ ADETA UÇURUM HALİNE GELDİ.
Bazılarının telaffuz ettiği para miktarlarını sadece fakir değil, küçük esnaf,
memur, işçi, emekli, zanaatkar rüyasında bile göremez. Sınıflara göre
mahalleler, oturum alanları oluşmuştur. Dolayısıyla kimsenin kimseden haberi
yok. Aile bağları zayıflamış. Bu durumda insanlar çok yalnız kalmıştır. Bir
tarikata girdiğinizde ne olur biliyor musunuz? Koskoca bir aileniz olur.
Tarikatlarda toplumda ne varsa hepsi vardır. Doktor, mühendis, öğretmen,
tüccar, esnaf, sanatçı, asker,avukat, eczacı,
işçi, hamal… Tarikata girdiğiniz an şeyh size; “gerçek kardeşlik budur,
birbirinizden ayrılmayın. Sürüden ayrılanı kurt kapar” der. Artık aileleri ile
bile bağları kopar. Eski arkadaş ve dostlar terk edilir. Çünkü onlar zahirdir.
Sizi gaflete düşürür…
Şeyh birçok ile vekil atar. O vekiller
müritleri toplayıp tarikat sohbeti yapar. Her şeyh imtihan saydığı için
günah-sevap kavramından pek bahsedilmez. Mürit alacağı buzdolabının markasını
bile şeyhine sorar. İyi çıkarsa şeyhin lütfu, kötü çıkarsa imtihanıdır. Başına
gelen her şeyi efendisi yapmıştır. Çünkü nefsini terbiye etmek için gereklidir.
Tekkelerde şeyhin dışında kimsenin makamı yoktur. Nefis terbiyesi için doktor,
bir kurumun müdürü, iş adamı, eczacı diğer müritlere çay dağıtır. Yeri gelir
sofra kaldırır, temizlik yapar. Bu durumu da mürit avlamak için övünerek
anlatırlar. Siz, ezilen, gariban insanlar için bu ne demektir anlayabiliyor
musunuz?
Bu konu hiçbir psikolog ve sosyologun
ilgisine neden çekmez?
Bir yerde bir işi olsa şeyhine söyler.
Oralarda şeyhin bir müridi mutlaka vardır. O müridin adı verilir. Selam
söylenir. Onu bul denir. Bu bir doktor adı, bir müdür adı, öğretmen adı,
işveren adı olur. Mürit efendisinin selamıyla gider. Selamı alan mürit efendim
yolladı diyerek gidenin her işini bizzat kendisi yapar. Artık yalnızlık
bitmiştir. Müritler kardeş olduğu için, evleri birbirine açıktır. Canı sıkılan
gece yarısı başka bir müridin kapısını çalar. Bunun adı muhabbet, Alllah
aşkıdır. Uzak bir ilde işi çıkan mürit, hiç tanımadığı bir müridin kapısını
çalabilir. O mürit de geleni; “efendimin misafiri” diye baş tacı eder. Nasıl,
ne yapacağım telaşı bitmiştir. Efendi her derde bir çare bulmaktadır. Küçük bir
devlet haline gelen tarikatlar her işi kendi içinde çözer. Tekkelerde yemek
çıkar. Zengin olanlar taşır. Köylüler yetiştirdiğinden götürür. Her biri neye gücü yetiyorsa onu yapar. Darda
olanın sıkıntısı giderilir. Eksiği tamamlanır. Çünkü neleri varsa zaten efendilerinin
verdiğine inanırlar.
Çocukların hangi mesleği seçeceğine,
kiminle evleneceğine şeyh veya vekil karar verir. Hatta doğan çocukların adını
bile şeyh verir. Yani, her şeye tek kişi kara verir. Diğerleri var gibi görünse
de aslında YOKTUR. Beyinleri olmayan, şeyh tarafından yönetilen kukla ordusu…
Tarikatlar ALAMUT KALESİNİN başka bir
örneğidir. Sürekli aynı sohbetlerİ dinleyerek, müritlerin dışındaki insanlardan
mümkün olduğunca uzak kalarak efsunlanırlar. Buna da manevi sarhoşluk denir.
Efendileri aşk şarabı sunan bir sakidir. Hepsi Tanrı’nın özel ve seçilmiş
kullarıdır. Tarikat dışında kalan herkese acırlar.
Türkiye gibi asosyal bir devlette, böyle
bir yapıyı kapatarak kırabileceğini düşünmek, kavak ağacında balık yetişir
demek kadar ahmakçadır.
Bir arkadaşımın Almanya’da emekli olmuş ve
birçok hastalığı olan halası Türkiye’ye gelmişti. Kadın hastalandı. Bizim
sağlık kurumlarında rezil olup geri döndü. Almanya’da boynuna asılan bir aletle
sağlık durumu uzaktan kontrol edilip en ufak sıkıntıda sağlık ekibi evine gelip
müdahale ettiği için kadıncağız yalnız olmasına rağmen Almanya’da kalmak
zorunda kaldı. İnsanlar kendini güvende hissederse, karanlık yapılardan medet
ummaz.
Bizimki gibi, kimsenin kendini güvende
hissetmediği bir ülkede, şu anlattığım tarikat yapısı sadece yasaklayarak
çö-zü-le-mez. Yer altına inerler. Evlerde toplanırlar. Kimsenin misafirine
müdahale edemezsin.
Artık şunu kabul edelim;
Türk insanı kültüründen kopmuş, sosyal
doku hastalanmış, insani değerlerini büyük ölçüde yitirmiş insan topluluğu
haline gelmiştir. Türk toplumu amaçsız ve mutsuzdur. Amacı olmayan bir toplum
vatandaş olma niteliğini zaten yitirmiştir. Kolay avdır.
Sizlere din söylemli tarikatların
işleyişini biraz anlattım. Asosyal bir devlet tarikat gibi yapılar için insan
kaynağı yaratır. Çaresiz bırakılan, ezilen, öteki olan insanlar tutunacak bir
dal aradığında bu tarikatlar bize gelin” der. Hastalığı yaratan nedenler
ortadan kaldırılmadan, hastalık tedavi edilemez. Koskoca bir bataklık var, önce
o bataklık kurutulmalıdır.
Peki, siz modern, tarikatlara burun
kıvıran birçok insanın sosyete tarikatlarını biliyor musunuz? Bir ara, Amerikan
mistiklerini okuyarak, “ ben Allah’ım” diye dolaşan, Hintli Budist kadının
secde ederek ayağını öpenleri biliyor musunuz…. Namaz, oruç, şeriat kısmını
geçin, öğretileri din bazlı tarikatlarla aynıdır. Nirvanaya ulaşmakla,
fenafişşeyh olmak aynı anlamı taşır. Türkiye’de AKAŞA yayınlarından çıkan bu
kitaplara bir göz atın. İyi, kötü yoktur. Her şey olandır der. Bütün bu
öğretiler kişileri vatansızlaştırır. Kimliksizleştirir. Bu noktada;
“Türkiye’de 72 tarikatı ben kurdum” diyen
hahambaşı(Dr. Ramazan Kurdoğlu), tarikat şeyhleri vasıtasıyla mankurt ordusu
yaratmış olmuyor mu? İngilizler Osmanlı topraklarına 500 İngiliz ajanı ile
girip vatansız, tembel, asalak mankurt ordusu yaratmıştı. Türkiye Cumhuriyeti
aynı tehlike ile burun burunadır. İç Anadolu illerinde ezici çoğunluk
tarikatların eline geçmiştir. Yabancı istihbarat ajanı olan şeyhlerin tek sözü
ile beynini kullanmayı terk eden mürit ülkesini bile yakar. Çünkü şeyhinden
konuşanın Allah olduğuna iman etmiştir.
Yıl 1919=yıl 2023. Bu resim artık nettir.
Watsap gruplarında, sosyal ağlarda
birbirimize kendi reklamımızı yaparak, konforumuzu bozmadan vatanseverlik
taslayarak sadece kendimizi tatmin ederiz ama gerçekleri değiştiremeyiz. Hızla
rehber imamlık rejimine geçişi durduramayız. Torunlarımız “bu vatanı nasıl
kaybettiniz, bizlere ve ülkeye nasıl ihanet ettiniz?” diye sorduklarında da;
“Vallahi sosyal medyada gruplarında çok
savaştık, oralardaki savaşımıza karşılık kahramanlık madalyası beklerken,
baktık ki ülke gitmiş, fark edemedik” deriz gari…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.