19 Ağustos 2024 Pazartesi

Sohbet Nihat Genç

Çökme, hukuksuzluk, istila, vb. tablo çok vahim, ancak meclisteki kavga gibi meseleler gündemi örtüyor öteliyor ve istila ve çökmeyi bir türlü manşete taşıyamıyoruz!

Hepimizin de aklının almadığı AKP'nin Mecliste kavgalara sebep olan yargılamaları kendine zarar verdiği halde neden manşete taşıyor ve hukuk devletine zarar verdiği halde neden gündemde tutuyor!

Meclisteki kavgaya sebep olan bu ve benzeri olayların çok kolayca çözülmesi mümkünden neden bir devlet krizi haline getiriliyor!

Çünkü bu 'davalar' gündemi örtüyor!

Şöyle, istila ve çökme ve yağmayı perdeliyor!

Toplumsal olaylarda gösteri yapan grubu dağıtmak için polisin kullandığı yöntemler bütün dünyada aynıdır!

Polis, grubu dağıtmak için grubun tümüne birden saldırmaz aksine tek kişiye odaklanır ve tutuklar ya da yerde sürükleyerek götürmeye çalışır!

Gösteri gruplarında dayanışmanın çok yüksek olduğunu bilen polis, tek kişiyi kurtarmak için bütün gösteri grubunun harekete geçeceğini hesap eder!

Ve dayanışması yüksek grup dövülen ya da sürüklenen arkadaşlarını kurtarmak için harekete geçince gösteri grubu dağıtılır!

Yani arkadaşınızı kurtarmak isterken gösteri amacından çıkıp arbede ve çatışma başlar ve grubun 'birliği' ve 'omurgası' ve 'hedefi' çözülür!

İktidar bu davaları bu yüzden çözmek istemiyor!

Yağma ve istila ve işgali unutturmak için direnecek grupları tek kişiler üzerinden meşgul tutarak sonuç alıyor!

Oysa kuşatılmışlık tablosu ortada Batı'nın hem savaş gemileri silahlarıyla saldırı altındayız hem de sömürgeci şirketler ve taşeronlar topraklarımızı ele geçiriyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu ağır tablodan kurtulma şansı var mı?

Kötü senaryonun en kötüsü konuşuluyor topraklarımızı kuşatanlar bir otuz yıl içinde bu topraklarda milli bir devlet milli bir irade ve toprak bütünlüğü bırakmayacak ve halimiz Irak ve Suriye'nin aynısı ve kuşatılmışlık ve yıpratma tırmanacak ve Irak, Suriye,Türkiye her gün daha ağır sonuçlarla yüzleşecek!

Yani 'beka' sorunu Mecliste kavgaya sebep olan hukuki sorunlar değil, işte bu ağır tablodur! Ve bu ağır tablo tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta tavuktan gibi kaos belirsizlik karışıklık güvensizlik hepsi birbirinin içinden çıkar ve paniği ve inaçsızlığı besler!

Çünkü siz iç cepheyi uyutmak için nasıl bu davaları kullanıyor iseniz düşman da bu davaları sizin büyük kuşatmaya karşı direncinizi kırmak ve meşgul etmek için besliyor körüklüyor! İki ucu boklu değnek!

Yani siz düşmanın içerdeki uzantılarını yok edeyim derken düşmanın istediğini yapmış olursunuz!

Çünkü 'oyun kurucu' güçlü olandır, neden ve sonuçlar birbirini ancak güçlü olandan yana tetikler!

O halde ilk sormamız gereken soru, gücümüz nedir? Teknolojik silahlarımız ne kadar? Milli seferberlik gücümüz ve heyecanımız?

Kardeşlerim tarih felsefemiz doğu-batı üzerine kuruludur, dış politika Doğu-Batı felsefesinin sadece bir ayağıdır ve onun da bir ayağı hatta son üç yüzyıldır jeo-stratejik konumumuz 'denge' üzerinedir!

Yani geçmişte İngiltere, Fransa, Rusya dengeleri üzerine son yüzyılda Amerika ve Rusya, Çin üzerine!

Doğu-Batı felsefesi?

Türk milletini Batı tarihinden (sosyolojisinden siyasetinden uygarlığından) ayıran en temel özelliği nedir?

Şüphesiz Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk deha insanlardı ve kahraman ve bilge kişilikleriyle hayatta ve ayakta kalmamız için çok büyük kahramanca roller oynadılar!

Ancak Türk milletinin kişileri kahramanları da aşan çok yüksek kurumsal karakterleri vardır, şöyle!

Tarihin ilk gününden beri milli egemenliğini ve bağımsızlığını korumasına sebep olmuş birçok üstün ve farklı özellikler sayabiliriz, konumuz gereği tek bir noktayla odaklanalım!

Roma İmparatorluğu'ndan Fransız İhtilaline kadar, batıyı feodaliteyle şekilleylen asilzadeler yani soylu sınıflardır, daha sonra azizleriyle ve kurumsal yapısıyla kilise bu 'soylu' sınıfa dahil oldu!

Askerleri serfler ya da kölelerdir ama komutanlar istisnasız soylu sınıftandır!

Fransız ihtilaliyle soyluluk kaldırıldı ve artık köylü çocukları da 'subay' sınıfına dahil oldu ve tarihçiler, Napolyon ordularının fetih gücünün halk çocuklarının yüksek komutan olabilmesiyle açıklar! (Bu heyecan kısa sürdü ve Batı'nın orduları tekrar feodal krallar ve asilzadeler ve muhafazakarlar yani kilise ve tefecilerin eline geçecek!)

Mesela bir savaşta soylu sınıftan komutan asilzade öldüğünde askerler başsız kalır ve geri çekilir ancak Türk Tarihinin ilk gününden beri komutan öldüğünde yerine altındaki otomatik geçer ve o da öldüğünde en altındaki çavuştan er'e kadar en küçük birim komutanlığı-insiyatifi ele alır!

Türk milletini Batı'dan ayıran işte burası, Türklerde soylu sınıf yok, ilk günden 18. yüzyılın çöküş günlerine kadar köylü çocukları halk çocukları en yüksek komutanlıklarına kadar yükselebiliyordu!

Halk çocuklarının yüksek subaylar olarak yetiştirilmesi ve devşirme geleneği! Düşünün 17. yüzyılda dahi devşirme çocuklar en yüksek sadrazamlık ve vezirlik makamındaydı!

Bozulma da Batı benzeri yeni soylu sınıfların oluşmasıyla başladı, şöyle, tımar dediğimiz diyelim bir ordu komutanlığına Konya ovası veriliyor ve git orada karnını doyur ek biç ve sonra savaşa asker gönder!

17. yüzyıldan itibaren sarayın torpil ve kayırması ya da paraya ihtiyaç duymasıyla tımar toprakları hep aynı kişilere verilmeye başlar, ileri gelen anlamında 'ayan' sınıfı böyle ortaya çıkar! Sarayın torpillileri beceri ve yetenekleri olmadığı halde sarayın yetki ve imtiyaz ve dokunulmazlıkları devreye girip yüksek makamlarda tutulur!

Saraylı bir sınıf oluşur!

Ki, 17. yüzyıldan sonra tıpkı Batı'daki kilise örneği gibi şeyhler tarikatlar da evliyalık davası güdüp üstün makamlar mevkiler ve kayırma ve imtiyaz isterler!

Osmanlı'nın çürüme ve yıkılma sebebi: en başta Türk Ordusu'nun sınıfsız halk ordusu olma özelliğini kaybetmesiyle başlar!

Düşünün bugünkü milli egemenliğimizi bir halk ordusu olan kuvayı milliyecilerin sarayın ordusuna karşı savaşmasıyla kazandık!

Mustafa Kemal'in yanında işgale karşı milli heyecanla harekete geçmiş Müdafayı Hukuk cemiyetleri büyük rol oynadı, dikkatli okuyun ilk günlerdeki Müdafayı Hukuk cemiyetlerin birçoğu saraycıydı!

Yani milli heyecanın yerli ve milli karakteri, insiyatif alan Türk subayları ve köylü çocuklarıyla hem İngiliz'e hem saraya karşı bir milli cephe oldu!

Savaş yılları milletlerin özünü karakterini ortaya çıkartır, hırsızlar, yabancı şirketler, ajanlar, işbirlikçiler kaçar  açığa çıkar ya da elenir ve milletin hakiki gücü kendi evlatları devreye girer!

60 yılında başlayan ihtilaller Türk Ordusu'nun omurgasına ve ruhuna ağır darbeler indirir ve holdinglerin mütevelli heyetlerinde beslediği Natocu Amerikancı subay kadrosu sanki bir kast sanki bir soylu sınıf, bir dizi ihtilallerle yükselir ve halkın çocukları her ihtilalde milli subaylar çoğunlukla elenir! Bugün bile OYAK adında kendi karınlarını milletten ayrı doyuruyorlar!

Nato'nun harekete geçirdiği liberallerin ve Fetö'nün ve İslamcıların saldırısı altında ruhunu zaten çoğunlukla Nato'ya kaptırmış Türk Ordusu'nun ortadan kaldırılması ve Fetö yerine yine tarikatçı ve mezhepçi yapılanması Türk milleti için tarihi bir nokta ve tarihlerin en büyük felaketidir!

An itibariyle Türk Ordusu halkı değil sömürgeci şirketleri koruyor, tarikatıyla koruyor, sarayıyla koruyor ve ordunun terfi sistemi an itibariyle yine sarayın yani keyfi rejimin elinde!

Türk milletinin çocukları elinden, Türk Ordusu, Osmanlı'da saray ve sonra Nato ve şimdi yine saray tarafından alındı!

Artık vatanından başka kendini kimseye borçlu hissetmeyen 13 yaşındaki Çankırı köyünden harp okuluna gelmiş bir çocuğun üst komutanlıklara gelme şansı sıfırdır!

Üst komutanlıklara gelmek isteyenler çürümenin başladığı 16. 17. yüzyıldaki gibi saraya biat övgü bağlılık yeminleri etmek zorunda hissediyorlar kendini!

Türk milletini tarihte bağımsız kılan torpilsiz kayırmasız halk-köylü çocuklarının en yüksek makamlara kadar çıkabilme karakteriydi!

Milli duyguların romantik heyecanını da unutmayın, tarihin ilk gününden beri, bir gün orduların başkomutanı büyük kahraman olacağım hayali olmadıktan sonra o çocuk o köyden çıkıp kendini en ön cepheye niye atsın?

Batı'da asilzadelik babadan soydan kandan gelir oysa Türk milletinin her çocuğu bu soyluluk hakkını kendinde görür ve ama bu hakkı kendi bileği yeteneğiyle almak zorundadır ve herkesin topyekün insiyatif almasını zorunlu kılar ve Türk orduları işte böyle güç kazanır!

Türk milleti yeniden silkinip kastsız sınıfsız bir halk ordusu kurmadan milli bağımsızlığını egemenliğini koruyamaz!

Halkımız ve ordumuz Türk milletinin en büyük hazinesidir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.