SALİHA SULTAN
Yazar Tarık Çelenk, 'Türk Sağının Düşünce
Atlası', 'Türk Sağı; Mahalle, Kriz ve Kritik' kitaplarının devamı niteliğindeki
'Mahalle Krizinden Memleket Krizine' kitabını okura sundu. Çelenk, Beyoğlu
Kitabevi etiketiyle yayımlanan son çalışmasında mahalle kavramına odaklanıyor,
'görgüsüzleşme, yozlaşma ve çürüme' alt başlıkları altında, kendi evrimini
tamamlamadan devletle ilişki kuran bir mahallenin nasıl bir mekleket krizine
neden olabileceği sorusuna cevap arıyor. Konuyu teorik, iç ve dış saha
gözlemleri ve mukayeseleri ile açmaya çalışan yazarla, kendi gördüğü memleket
manzarasının resmini KARAR okurları için konuştuk.
Tarık Çelenk
Tarık bey, Türk sağı üzerine
yaptığınız çalışmalarınızın üçüncü kitabı 'Görgüsüzleşme, Yozlaşma ve Çürüme'
alt başlığı ile dikkati çekiyor. Neden bu başlıklara odaklandınız?
Eğitim almış, dünyayla yüzleşen bir gencin
imanını korumasının mümkün görünmediği, 'epistemik riyakarlık' dediğimiz süreci
daha iyi anlayabilmek adına bu kitabı kaleme aldım. Türkiye'de en büyük
görgüsüzlük sermaye ve eğitimli sınıfın görgüsüzlüğü, bunların görgüsüzlüğü de
entelektüel bir katma değer üretmeyi engelliyor.
Görgü ve eğitim arasında nasıl bir ilişki
var size göre?
Batı'da eğitimin esası görgü üzerinedir,
iyi kürek çekmek, iyi dans etmek gibi, çünkü önemli olan dış dünya ile iletişim
kurabilecek özgüveni kazanmaktır. Bizde ise 'e-5 üniversiteleri' ile zaten
senin sosyalleşmenin önü kesiliyor. Ve bizdeki eğitim zeka üzerine, akıl etme
üzerine değil. Zaten Türkiye'deki herşey zeka sistemine ve zamana endeksli,
akla göre ya da muhakeme sistemine göre değil.
Bu görüşlerinizin dayanak noktaları
neler?
Yıllar içinde konuya eğilirken iyi bir
havuzum oluştu. Taha Akyol'un, Mustafa Akyol'un kitaplarını kritik ettim
mesela. Kemalist aydınlanmanın sorunları da bayağı dikkatimi çekti, özellikle
pozitif bilimi dogma olarak kabul etmeleri, görgü başarılarına rağmen bilgi
başarısızlığını görememeleri dikkatimi çekti. İslamcıların köylülüğü, hacı
abilerin sorunları, grup kimliği, bunun oluşturduğu ve Şerif Mardin'in üzerinde
durduğu mahalle kavramının kapalı gruplardaki etkisi üzerine çalıştım. Mahalle
bir bakıma Karagöz'ün kendisi, laf anlamayan, güvenlikli bir kültür etrafında
örgütlenip, mesela bir Siha'nın milimetresinin daha yüksek olması onun için
hapishanedeki tutuklulardan, enflasyonun yükselmesinden daha önemli olan
gruplar yani...
'KENDİMİ HALA MUHAFAZAKAR MAHALLEYE
AİT HİSSEDİYORUM'
2010'larda hem kurucusu hem üyesi
olduğunuz Ekopolitik adlı düşünce kuruluşundaki çalışmalarınızla da
tanınıyorsunuz. Politik psikoloji konusuna eğilen, muhafazakar camianın özgün
gruplarından biriydi. Uzun yıllardır bu 'mahalle' kavramını sorguluyor, eleştiriler
getiriyorsunuz. Peki, son yıllarda herhangi bir eleştiride gelişen linç
kültürünü nasıl yorumluyorsunuz? Ve kendinizi bir mahalleye ait hissediyor
musunuz ya da son yıllarda eleştiren isimlere karşı gelişen linç kültürünün
ışığında mahalleden kovulduğunuzu hissediyor musunuz?
Evet hissediyorum, muhafazakar mahalleye
ait hissediyorum hala. Beni hiçbir zaman mahalleden kovmadılar. 19 yaşından
beri herkesle iyi ilişkiler kurmaya çalıştım. Zaman zaman 'Sen çok doğru şeyler
söylüyorsun ama elli yıl sonrasını söylüyorsun' diyen dostlar oluyor. Kandilden
buraya bütün coğrafyayı tanıyorum. Akil İnsanlar Heyeti'nde yer aldım, birçok
insanla tanıştım. Ülkücüler dahil, toplumun her kesimi ile eşit ilişki
kurabiliyorum ve bu bana güven veriyor ve hakkımda da bundan dolayı da olsa
olsa 'derin devlettir' diye bir dedikodu da çıkarılır. Çünkü biz özgüvensiz
yetişmiş bir toplumun çocuklarıyız, ille bir yere ait olmak zorundasındır.
Silahlı kuvvetlerde de bir geçmişiniz var,
binbaşıyken görevinizden istifa ettiniz bildiğim kadarıyla. Orada durum neydi?
Evet, orada da böyle korundum. Mustafa
Kemal'i amirlerimle rahat tartışırdım bana pek dokunmadılar ama istihbarat
raporlarına 'militan' diye geçiyordu adım. Muhtemelen onlar da korkmuşlardı.
Gülenist subaylar mesela benimle dostluk kurmaya kalktılar baktılar ben çok
açık kutuyum kaçtılar hemen benden. Özetle mahalle beni kovmadı ama tabii bazen
çok eski arkadaşlarla kopuşlarımız oldu. 'Hain' diye hakaret edenlerlerle
koptuk doğal olarak. Mesela bizde CHP'ye sıcak bakmak vatan hainliği görülür.
Daha esnek olanlar ilişkilerini sürdürür. Ama arayıp eleştirilerinizi okuyorum,
lütfen devam edin diyen şeyhler tanıyorum. Bunları anlamaya çalışıyoruz tabii,
anlamanın sonu gelmez.
'KİTABI KEMALİSTLER DE NASİPLENSİN
DİYE YAZDIM'
Bugün Türkiye'de mahalle kültüründen
bahsederken, iki mahalleden, kısaca sağ-sol mahallelerin ezeli sürtüşmesinden
söz ediyoruz. Siz kitapta hangi mahalleye odaklandınız? Sadece muhafazakar
mahalle mi, Kemalistleri de kritik ediyor musunuz?
Kitabı kemalistler de nasiplensin diye
yazdım. Birinci kısımda muhafazakarlara, ikinci kısım tarikatler ve cemaatlere,
üçüncü kısımda da kemalizm ve cumhuriyete odaklanıyorum.
İsmail Kara bir seminerinde günümüzde
kavramların içinin boşaltıldığını söylemişti. Siz de çalışmalarınızda
kavramlara odaklanıyorsunuz. Kavramların bugünkü algısı sizin zihninizdeki ile
örtüşüyor mu?
Evet içinin boşaltıldığını da görüyoruz
ancak gölgeleri bakımından aynılar tabii. Mustafa Çalık örneğine bakalım
mesela, bir açık oturum yaptı, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal o açık
oturumun başkanı oldu. Konuşmacılardan biri Cengiz Çandar, biri Hikmet Özdemir
biri de Asaf Savaş Akat'tı. Öyle radikal bir değişim savundular ki, devrim gibi
bir şeydi. Şimdi Hikmet Özdemir'e bakıyoruz prokemalist oldu, Mustafa Çalık
oldu AK Partili popülist bekacı, Cengiz Çandar savruldu gitti, HDP'nin
kucağında oturuyor, Asaf Savaş ise kendine çekildi. Bu kadar savrulma olamaz
ki... Ben o dönemde neysem oyum, sadece Kürt meselesini anlamıyordum,
bulaştıktan sonra anladım. Kavramların içi boşaldı çünkü günü birlik kolay
kullanabilmeleri için boş olmaları gerekiyor, çünkü arkasından başka bir şey
kullanacak. Bir ülke artık ideolojilerden ziyade içgüdüsel bir grup kimliğinin
etkisinde. Bu grup kimliği ideolojik değil, daha kült, insanlar korkutulmuş,
güdüleri ile oynanmış.
'POPÜLER TARİH DİZİLERİ KENDİNE
GÖRE BİR TARİH İNŞA EDİYOR'
Nasıl oynandı?
Bu bir beyin yıkama. Mesela popüler tarih
dizileri şu an bir zihin inşası oluşturuyor, kendine göre bir tarih inşa
ediyor. Tarih birilerini kaygılandırıyor devamlı, onlara göre bir tane
kurtarıcıya ihtiyaç var bir de yakınlarındakiler var. Bunu devamlı inşa
ediyorlar. İnsanların belleği de buna şartlanıyor. Korku kültürü ön plana
çıkmış durumda. Kavramların önemi yok yani artık. Zor bir dönemden geçiyoruz.
Dünyada da durum böyle değil mi? Pandemi
sırasında yayılan korku sırasında milletler biraz içine kapandı gibi. Fakat öte
yandan korkunun baskın olduğu ortamda daha kaynaşmamız gerekirken bizde sanki
ayrışmalar daha derinleşti gibi. Ne derseniz?
Pandemi ile tabii bir küresel kaygı artışı
oldu. Bizde ayrışma derinleşiyor, evet. İzmir yanıyor mesela adamın umurunda
değil. Hepimizin aynı gemide olduğunun kimse farkında değil. Çevre yağmalanıyor
adamın umurunda değil. Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Yani gerçekliğin
hakikatle ilgisinin kalmadığı, tamamen herkesin kendi gerçekliğini yarattığı ve
o gerçekliğin içinde kendini tatmin ettiği bir dönem. Özetle hakikatle kimsenin
ilgisi kalmadı. 'Bilişsel çelişki' diye bir kavram var, aklın, vicdanın ve davranışların
arasındaki tutarsızlık anlamına geliyor. Bu tutarsızlıklarda insan kimliğinde
bir takım strese neden oluyor, bu tutarsızlığı dengelemek için ya kendi
yalanlarını rasyonelleştiriyorlar ya kendilerine daha fazla taraftar toplamaya
çalışıyorlar ya da bir liderin etrafında kör bir güvenin içerisine giriyorlar.
Çünkü aksi takdirde o vicdani stresi kaldıramazlar.
Yani kimse sorumluluk almıyor mu?
Aynı zamanda burada 'aklaki esneklik'
denen bir kavram da var, 'mükemmel ahlaka ulaşmak için ahlaksızlıkların
kullanılmasının caiz olması' anlamına geliyor. Toplum hakikatin kendinden
tamamen kopartılmış durumda. Bu şekilde güç ve güven üzerine yönetim hikayesi
yaratılıyor. Toplum gücü olana yöneliyor ve ötekine karşı nefret duyuyor. Ancak
biz 70'li yılların acı tecrübelerini yaşadık, bu oyunlar hayra alamet değil.
Bunlarla yüzleşmeye çalışmalıyız.
'AYDININ GERÇEK VASFI HAKSIZLIĞA
KARŞI TAVIR ALMAKTIR'
Peki bu süreçte mahallenin
entelektüellerinin durumunu nasıl buluyorsunuz?
Aslında soru muhafazakar mahallenin
entelektüelleri var mı? Geçmişte muhafazakar mahallenin eleştirel düşünceye
katıldığı zamanlar oldu, eski İslamcı arkadaşlar vardı, onların şimdi sesi
çıkmıyor veya çıkamıyor. İlk etapta ekonomik olarak yoksun durumdalar,
belediyelerde vs görülmüyorlar, Üsküdar'da kafelerde çay içerek muhabbet
ediyorlar. Cami cemaatleri ile de iletişimleri yok. Sol liberaller de imza
kampanyası düzenlemekten, kitap imzalamaktan başka bir şey yapmıyor.
Kitapta özellikle muhafazakar
mahallenin entelektüellerini, 'muhafazar mahallenin devrimcileri' diye bir yazı
ile tiye alıyorsunuz, neden?
Çünkü entelektüelin aydının gerçek vasfı
haksızlığa, zulme karşı tavır almasıdır. Bizim ağır abilerinden hiçbirinin
kendilerinden olanı ikaz ettiğini, ortaya çıkan haksızlıklara itiraz ettiğini
görmedik.
Peki bir zamanlar devleti eleştiren bu
isimlerin şu anki bağlılığını neye bağlıyorsunuz? Devletle nasıl barıştılar?
İki şey gördüm ben burada. Birincisi, en
başta dini ideolojik bir kimlik olarak anlamışlar demek ki. Kazandıktan sonra o
ideolojik kimliğin devamında şampiyon olması gerekiyor, onu desteklemek
gerekiyor. Dine karşı bütün insanları içine alan, evrensel bir hikaye olarak
değil de kin, gerginlik, hesaplaşma hikayesi olarak bir anlayış varmış demek
ki. Bunu tartışmaya açmazlar bile. Bir de, bizdeki din köylü dinidir, din
halbuki kadim bir hakikat ifadesinin yansımalarıdır. Siz o hakikatin ifadesinin
penceresini diğer kutsal metinlere açmazsanız, ordan bakmazsanız, olmaz.
Bizimkilerde arkeoloji bilen yok, halbuki dinin esası arkeoloji üzerine oturur.
Bu yüzden bizim Türk sağı köylüdür, köylülüğün dönüşememiş halidir. Ağır abiler
dediklerimiz de köylü çocuklarıydı, en iyi okudukları okullar yüksek öğretmen
okullarıydı. Ya da hukuk okudular. Sosyalleşemediler, öteki ile bir ilişki
kuramadılar. Paket gibi geldiler ve gittiler. Görgü alamadılar. Ancak devlet
kapısından ekmek yiyecekler, siyaset ya da esnaflık yapacaklar. İdealist
abilere ise oturup bu işleri iyi becerenleri seyretmek kaldı.
'HER ŞEY YA SİYAH YA BEYAZSA ERGEN
BİR TOPLUMSUN'
Sizin çözüm öneriniz nedir?
Bana sorarsan muhafazakar sağ düşüncenin
bir dönüşümü gerekiyor. Toplumda da bir dönüşüm gerekiyor. Bu toplumun
öncelikle kendi tarihini doğru okuması lazım. Bir Fatih'i doğru okuması,
insanları siyah beyaz değil renkli görmesi lazım. Abdülhamitin rom içtiğini,
kız okullarına piyano gönderdiğini de bilmesi lazım. Ya siyah ya da beyaz
diyorsan, ergen bir toplumsundur. Bu toplumun kapanmasını açmak gerekiyor,
başka gruplarla ilişki kurmalıyız. Kitapta da bunları açmaya çalıştım. Görgü ve
merak meselesi çok önemli. İslam dünyası niye merak etmiyor mesela? Bizi
köylülüğe iten, hakikatle ilgisi kalmayan bir topluma dönüşmemizin ardındaki en
büyük sorun meraksızlık sorunu. Türkiye kendi köylülüğünü dönüştüremedi. Belki
göçlerden dolayı. Devamlı göç eden bir kitle kentleri köylerine dönüştürdü.
Kentler mega taşralar haline geldi. Eski tekkeler kentli kimliği olan
yapılardı, tekkeler de artık taşralaşmanın büyük şehirlerdeki enstrümanı
oldular. Bu ülkedeki en büyük sorun bence sosyolojik değişim, köylüleşmeye hapsolma
ve merak etmenin ayıp sayılması.
'GENÇLER AİDİYETLERİNİ
KAYBETMEMELİ'
Son soru, peki gençler ne yapmalı? Bu
kaotik, modern zamanlarda yollarını nasıl bulacaklar?
Gençlerin bence aidiyetlerini
kaybetmemeleri lazım. Var oluş meselesinin hayatın her zaman temel olduğunu
bilmeleri, onu hayatın dibinde değil, her yerinde aramaları lazım. İkincisi de
merak etmeleri lazım, her şeye hermetik bakarım ben, evrende her şeyin, bütün
kültürlerin bir biri ile ilişkisi vardır. O zaman mutlak hakikate varabilir.
Her zaman bir hakikat kaygıları olsun. Ve vicdanlarını daima çalıştırsınlar.
Bir görüşe göre Hazreti Havva ve Adem'in öteki taraftan getirdiği iki üç şeyden
bir tanesi imiş. Birinin de sanat olduğu söyleniyor. Isaac Newton İncil'den bir
alıntı ile bunu söylüyormuş. Vicdan çünkü biraz da ötekini ilgilendiren bir şey
ve biz ötekine ne yazık ki çok kapalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.