Bernard Lewis; “Demokrasi istikrarsız ve o nedenle de zaman zaman patlayıcı bir içeriğe sahip bir sözcük ve kavramdır.” diyor “Tarihsel Perspektif İçinde Türklerin Demokrasi Deneyi” adlı makalesinde…
Demokrasi basit kurallarla tanımlanır,
diyor Lewis ve ekliyor: “Öncelikle, yönetimin yetkesini halktan alması ve
dolayısıyla halka karşı sorumlu ve halk tarafından değiştirilebilir olmasıdır.
İkinci olarak halkın seçimini bilinen ve yerleşmiş kurallarla, yasal olarak
belirlenmiş aralıklarla düzenlenen seçimler biçiminde yapılması.”
Evet, iktidar marifetiyle “bilinen ve
yerleşmiş kuralları” alt üst edilmiş olsa da - 17 bakan bir cumhurbaşkanı
yardımcısı ve bir cumhurbaşkanıyla sahadalar- 31 Mart’ta, demokrasimizin
geleceği için önemli bir kilometre taşı olacak bir seçime daha gidiyoruz.
Bu seçimler yalnızca yöneticilerin
seçilmesi anlamına gelmiyor; aynı zamanda demokrasi kültürümüzün güçlenmesinin
bir işareti olacak anlam da kazanıyor.
Bu seçim süreçleri, her bireyin kendi
geleceğini şekillendirme ve toplumun ortak geleceğine katkıda bulunma hakkına
sahip olduğu bir anlayışı da temsil ediyor.
Çünkü yerel yönetimler, halka en yakın
yönetim birimleri olarak kabul ediliyor, demokratik katılım ve hizmetin yerine
getirilmesinde hayati bir rol oynuyor.
Yerel seçimler, yerel yönetimlerin günlük
hayatımızı doğrudan etkiliyor mu?
Evet…
Şehir planlaması, sosyal tesisler,
sokakların temizliği, çevrenin ve ekolojik dengenin gözetilmesi, suya erişim,
yerel ulaşım ve altyapı projeleri, kapsayıcı kamu hizmetleri, hatta eğitim vs
gibi alanlar gelecek tercihlerimizi belirleyen ve yaşam kalitemizi doğrudan
etkileyen hususlar mı?
Kesinlikle...
Bu nedenle, adaylara ve politikalarına oy
vermek, aslında kendi yaşam standartlarımızı belirleme şekli mi?
Kuşkusuz…
Ayrıca, yerel seçimler, halkın beklenti ve
ihtiyaçlarının yerel yönetimler tarafından daha iyi anlaşılmasına ve
karşılanmasına da olanak tanıyor mu?
Elbette…
Ancak; işin özünde, demokrasi kültürümüzün
gelişiminin bir göstergesi olarak da büyük bir önem taşıyor bu yerel seçimler.
Yerel yönetimlerin güçlenmesi, bugünkü
gibi “ben merkeziyetçiliğin” getirdiği zaafları azaltıyor; şeffaflığın ve hesap
verebilirliğin artmasına katkı sağlıyor.
Bireylerin toplumsal süreçlere aktif
olarak katılımını teşvik ederken, demokrasinin köklerini daha da
derinleştiriyor.
Yerel seçimler, toplumun sesini duyurma ve
değişime doğrudan katkıda bulunma imkanı da sunuyor.
Aynı zamanda adaletin sağlanması ve
eşitliğin korunması adına da kritik bir aşama yerel seçimler…
Bunlar da demokrasilerin/ demokrasimizin
vazgeçilmez unsurları…
‘SEÇMEN KENDİNİ BAĞIMSIZ
KONUMLANDIRABİLİYOR’
Bu yerel seçimler; seçmen davranışında,
farklı sosyo-ekonomik ve kültürel grupların siyasi tercihleri üzerine farklı
bir ışık tutuyor.
Yerel seçimlerde her seçmen oy pusulasında
kendini genel seçimlerden daha bağımsız konumlandırabiliyor.
Siyasi partiler ve medya tarafından
kullanılan çerçeveleme, yaratılan kamuoyu algılarının etkisi, bu yerel seçimler
için farklılaşabiliyor.
Çünkü; yerel yönetimlerin kamusal
pozisyonlanmaları, uygulamaları, bireylerin siyasi tercihlerine doğrudan etki
ediyor.
Bireysel seviyedeki siyasi eğilimler ile
bu bireylerin yaşadıkları yerel yönetimlerin politik duruşları arasında da
doğrudan bir ilişki ölçekleniyor.
Yine, Türkiye’deki kültürel ve sosyal
değerlerde gözlemlenen değişimlerin, seçmen davranışları ve kamuoyu eğilimleri
üzerindeki uzun vadeli etkilerini de bu yerel seçimler belirleyecek gibi
duruyor.
Özellikle bu yüzden 31 Mart seçimlerinin
yerel aktörleri ulusal aktörler olarak görülüyor.
Bu dinamik yapı, bizim için demokrasinin
sadece teoride değil, pratikte de işleyen bir sistem olduğunun altını çiziyor.
Bernard Lewis yukarıda adını zikrettiğim
makalesinde seçimler için şu ifadeleri kullanıyor:
”Seçim için önemli olan; gözlemcilerce,
seçmen davranışını araştıran bilim insanları ve diğerlerince bitmez tükenmez
bir tartışma konusu yapılan değişik biçimleri değildir.
Öncelikle önemli olan onun sonuçlarıdır;
can alıcı sınama, neticedir. “Katılmamak mümkün değil…
Bu haliyle yerel seçimler, demokrasimizin
sağlıklı işleyişinin bir göstergesi olacak…
Sanki bu seçim, sonuçlarıyla kötü
iktidarın panzehiri, gidişatından endişe ettiğimiz demokrasimiz için bir siper
olacak.
Bu anlamda, seçimler yalnızca adaylar ve
partiler arasındaki bir mücadele alanı değil, aynı zamanda demokrasiyi canlı
tutma, geliştirme ve derinleştirme çabası olarak anlam kazanacak.…
Bu bağlamda, yerel seçimlerin sadece bir
yönetime/ yöneticiye oy vermekten ibaret olmadığını, aynı zamanda demokratik
değerlerimizi pekiştiren, toplumsal katılımı ve sorumluluğu artıran bir süreç
olduğunu hatırlamak önemli…
Dolayısıyla, 31 Mart yerel seçimleri, bize
sadece yerel yönetimleri değil; aynı zamanda demokrasi kültürümüzü, toplumsal
gelişimimizi güçlendirme fırsatı da sunuyor.
Bu nedenle, yerel seçimlere katılmak
sadece hakkımız değil, aynı zamanda toplumumuzun geleceğini şekillendirme
sorumluluğumuzun da gereği…
Bu süreçte her bir oy, demokratik
değerlerin korunması yönünde atılmış önemli bir adım…
Her bir oy, demokratik süreçlere katılımın
bir ifadesi, toplumsal sözleşmenin bir parçası…
Bu süreçte her oy, bir umut ve bu umudun
yeşermesi için yurttaşların sandık başına gitmesi demokratik bir vazifenin yanı
sıra, demokrasiyi şekillendirmede de bir fırsat…
Bernard Lewis ile başladık onunla
bitirelim. Lewis, makalesinin sonuç bölümünde:
“Demokraside Türk deneyiminin
başlangıcından bun yana nerdeyse iki yüz yıl geçti.
Türklerin demokrasi deneyimi önemli
sorunlar yaşadı. Ağır engellerle karşılaştı. Ancak bütün bunlardan sağ çıkmayı
başardı. Bu sorunlara ve engellere karşın-belki de bunlar nedeniyle- Türk
demokrasisi benzer deneyim ve geleneklere sahip ülkeler arsında en başarılı
olandır.
Türkiye’de demokratik kurumların tarihinin
kilometre taşları vardır- Sened-i İttifak, Tanzimat Reformları, ilk anayasa (I.
Meşrutiyet) Jön Türk Devrimi, (II. Meşrutiyet) ve hepsinden önemlisi Kemalist
Cumhuriyet.
Hikayede sapmalar ve kesintiler vardır,
büyük bir gerilimin söz konusu olduğu ve demokratik deneyimin yetersiz kaldığı
durumlarda bu normaldir.
İlginç ve çarpıcı olan her yoldan çıkışın
ardından, demokratik sürecin tekrar yoluna koyulması ve Türk halkının özgürlük
yolculuğunu sürdürmesidir.”
DEMOKRASİMİZ KOLEKTİF HAFIZA KAYBI
YAŞIYOR
Mevcut iktidar da demokrasimize “önemli
sorunlar” yaşatıyor. Bir kez daha “hikayede sapmalar ve kesintiler” var. Yine
“büyük bir gerilim söz konusu.”
Ancak bu kez mevcut iktidar; 22 yıllık
iktidar etme biçimiyle, son 100 yıllık demokrasi geleneğimizde şiddetli
erozyonlar, gasplar, işgaller yarattı.
Giderek büyüyen bir hırçınlıkla
demokrasimiz için kolektif bir hafıza kaybı yaşattı.
Bilinçli hesaplarla demokrasi adına kabul
edilemez şeylere, zora dayalı yöntemlerle toplumu alıştırdı; demokrasi
kültürümüzü bir çökeltiye dönüştürdü.
Unutmayalım bir ulusun demokrasi kültürü
ne kadar uzun süre ayakta kalırsa o ulus da o oranda ayakta kalır.
İktidarın bu tutumunu, yeni antidemokratik
hafıza inşasını, iktidar büyüsünü, ülkenin
“karanlığa yolculuğunu” 31 Mart kesintiye
uğratabilir.
Türk toplumunun ilerlemeci vizyonu;
“buğdayı ekip biçen bizken, bize darı verenlere”, iktidarın parti devleti
haline, demokrasiden, Türk toplumunun siyasal kültüründen dönüş projeksiyonuna
2028 öncesinden meydan okuyabilir.
“Türk halkı özgürlük yolculuğunu daha
kararlı sürdürebilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.