Bir kız çocuğu 14 yaşında doğum yapıyor. Mahkemenin delil kabul edip ciddiye alıp kabul ettiği iddianameye giren ses kayıtlarına göre sanık, davacı ile 6 yaşında evlendirilmiş. Sanığın itiraf niteliğindeki kendi ifadesine göre çocuk, 6 yaşından ergenlik yaşına girene kadar da cinsel birlikteliğe zorlanmış yani tecavüze uğramış. Mağdur, 14 yaşında hamile kalınca konu devletin sağlık kayıtlarına giriyor. Tarikat kızın kemik yaşını büyütmek için başkasını muayeneye sokuyor. Bu travmatik süreç sonunda boşanan kadın yaşadıklarını delilleriyle birlikte mahkemeye, bir gazeteci de iddianame üzerinden olayı kamuoyuna taşıyor.
Aslında benzeri pek çok davaya adliye muhabirleri
şahittir. Halkımız da özellikle sabah ve ikindi kuşağı Müge Anlı-Esra Erol
tarzı programlardan haberdar oluyor böyle vakalara.
Olayın adliyeye intikal eden boyutlarından ziyade
böyle bir skandal ortaya çıkınca gösterilen tepkileri, alınan tavırları analiz
etmek gerekiyor. Çünkü insanın olduğu her yerde insanın tüm çelişkilerinin de
olduğu gerçeğini yok saydığımızda doğru tavır almayı da göz ardı ediyoruz.
Hukuk da bunun için var. İnsanın suç potansiyelinin başka insanlara zarar
vermemesi, suçun işlenmeden önce engellenmesi yani hem potansiyel olarak suç
işleyebilecek insan(lar)ı ve o suçtan zarar görebilecek insan(lar)ı korumak
için hukuk var. Hukuku yok sayıp ilişkileri sadece insanların kendilerine
bıraktığımızda ise istismara yol vermiş oluyoruz.
Yukarıda özetlediğim durum gazeteci tarafından ortaya
çıkartılınca sanık da tarikatın liderlerinden biri olduğu için konu sadece adli
bir vaka olmaktan çıkıyordu. İsmailağa tarikatı 2000’li yıllarda genişleme
gösterince tarikata bağlı alt gruplar ortaya çıktı. Bu alt gruplar da genellikle
ilçe ya da mahalle eksenli dernek ve vakıflar şeklinde örgütleniyorlar.
Hatırlayalım: Temmuz 2020’de Ümraniye’de İsmailağa
Cemaatine mensup Fıkıh-Der Kur’an Kursu’nda yatılı kalan 6 öğrenciyi istismar
ettikleri ve onlara eziyet ettikleri gerekçesi ile tutuklu yargılanan 3 sanık
“Çocuğun zincirleme cinsel istismarı” ve “Çocuğa eziyet” suçlarından toplam 139
yıl 5 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mahkemeye çıktıklarında ise
mollalar kendilerini çocukların eşcinsel eğilimleri vardı, Mahmud Efendi ve
Cübbeli Hoca’ya küfrediyorlardı diyerek savunma yaptılar.
Hatırlayalım: Kasım 2021’de Kocaeli’nin Gölcük
ilçesinde İsmailağa Cemaatine mensup Ömer San “Hoca” bir genci “Sana eşcinsel
cin musallat olmuş” diyerek cinsel ilişkiye yönlendirdi. İfadeler o kadar
pornografik ki burada detayları yazmaktan utanıyorum.
Erzurum’daki Kur’an kursunda cinsel istismar davasını
hatırlayalım: Belletmenin ‘cinsel istismar’ ve ‘işkence’ davalarına Ekim
2022’de birleştirme kararı verildi Erzurum’da bir Kur’an kursunda 7 çocuğa
cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin verdiği 119,5 yıl
hapis cezası karar istinaf mahkemesi tarafından bozulan belletmen Hakan
Aslankafa, bu kez de çocuklara işkence ve eziyet suçundan 7’nci Asliye Ceza
Mahkemesi’nde hakkında açılan davada hakim karşısına çıktı.
Bu yaşanan son üç olayda da dindar camia, cemaatler
kendilerinden beklenen ahlaki refleksi vermediler. 300’ün üzerinde STK’ya sahip
geniş bir örgütlenme ağına ve sosyal tabana sahip bu çevreler havaya bakıp
ıslık çalmayı tercih ettiler. Oysa yaşanan bu suçların hepsi hiyerarşik piramit
yapılar içerisindeki emir-komuta disiplininden yararlanılarak işlenmişti. Peki
bu sessizlik ve hatta tevil, örtbas çabaları neden?
Konu 3 boyutlu. Bu 3 alanda da at izi it izine
karıştırıldığından, mevzuyu anlama ve çözüm arama yerine sorun üzerinden
geçinme, siyasi hesaplaşma yapma aracı olarak kullanma maalesef ülkemizin tüm
kesimlerine, medyasına ve siyasetine nüfuz etmiş bir zehirlenme durumu...
1. DİNİ MÜKTESEBAT / ZİHNİYET
Birinci boyut bu gibi skandallara kaynaklık eden
suçları meşrulaştıran dini müktesebat alanı. Müslüman tarihinde gelişen
geleneksel fıkıh literatürü, küçük kızlar ile ergenliğe girer girmez
nikahlanılmasına yani cinsel ilişki kurulabilmesine izin verir. Gelenekçi
bakışa göre evlilik için herhangi bir yaş sınırı yoktur. Ancak zifafa girmek
yani cinsel ilişki için regl görmesi beklenir. Mezheplerin geneli bu konuda
uzlaşı halindedir.
Bu izin/meşrulaştırma da bazı ayetlerin yorumuna ve
çeşitli rivayetlere dayandırılır. Gelenekçi dindarlık bu sebeple ailelerin
rızası varsa küçük kızlar regl olur olmaz büyük erkeklerle ya da yaşıtlarıyla
evlendirilmesini normal karşılar. Bu sebeple günümüzde de kimi vaizler ve
gazeteler İslam’ın olmazsa olmaz bir hükmüymüş gibi(!) bu hususu hararetle
savunurlar. Oysa Kur’an’a göre küçük yaştaki çocuklarla evlenmeye izin şöyle
dursun evlilik çağının kişinin kendi kararlarını verebilecek olgunluğa Rüşd
çağına gelebilmesi olarak tanımlanır. (Nisa 4/6)
Bir de tüm gelenekçi dindarları kapsamayan ama kimi
Tasavvufi kaynaklarda olumlanan eşcinsellik olumlanır. Bu sorunlu dini
müktesebat psikolojik sorunlar ve travmalar, aşırı bastırılmış cinsellik gibi
sağlık problemleri ile birleşince ortaya çift kişilikli, kendi içinde çatışan,
davranış bozukluklarına malül bir insan tipi çıkartıyor. Böyle bir suç/istismar
potansiyeli emir komuta zincirinde kendisine sorgusuz sualsiz boyu eğen küçük
çocukları, erkekleri ve kadınları istismar edebileceği kendine özel bir gizli
alan yaratıyor. Bu alanı koruyan ve suçların devam etmesine münbit bir atmosfer
sağlayan da en azından kurumsal itibarını tehlikeye sokmamak için suçları
örtbas eden, denetime kapalı hiyerarşik sistem de cabası.
Bu tip vakalar sadece Müslümanlar içerisinde
örgütlenen tarikatlarla sınırlı da değil. Katolik Kilisesi’nde, Protestan ve
Mormon tarikatlarda, Hindu ve Budist kültleri, ezoterik New Age Teosofi
yapılarında da seküler ideolojik örgütlerde de benzer şeylere rastlıyoruz.
Piramit şeklinde kayıtsız şartsız emir komuta
örgütlenmesiyle organize olan inanç grupları bir süre sonra yapıları gereği
çıkar grubuna dönüşmekte, sivilliklerini kaybetmektedirler.
28 Şubat döneminde bizzat devlet eliyle dindar kesime
yönelik yürütülen psikolojik harp operasyonları sebebiyle muhafazakarlar
skandal haberlerine kuşkuyla yaklaşıyor. Hiyerarşik yapıların yönetim
kademelerinde olanlar kendi yapılarının itibarını koruma pahasına bu tip
suçları sümenaltı ederken iyi niyetli taban ise ahlaki değerleri sebebiyle
kendi grubu içinden böyle çelişkili hareketlerin zuhur edemeyeceğini düşünüyor.
Yapıya olan mutlak güvende oluşacak en ufak bir çatlağın tüm dini hayatını
yıkacağına dair bir endişe/korku hakim. Yapıya ve kardeşlerine böylesi suçları
yakıştırmama da cabası. Oysa her ne pahasına olursa olsun “kabile asabiyeti”
korumacılığı yerine hakkın ve hukukun herkese eşit uygulanması ve özeleştiri
kültürünün yerleşmesi gerekiyor.
BEYİN DAMARLARI TIKALI AKADEMİ FELÇ
Özellikle son 10 yıldır İlahiyat fakülteleri ve İmam
Hatipler açıkça kuşatılmış ve bu hiyerarşik çıkar grupları tarafından felç
edilmişlerdir. Konu özelinde örnek vermek gerekirse çocuk yaşta evliliklerin
İslâm açısından gayrimeşru olduğunu akademik çalışmalarla anlatan İlahiyatçı
Dr. Fatih Orum’un akademik hayatı bahsi geçen grupların çabalarıyla
engellenmiştir. Benzeri itibarsızlaştırma kampanyalarına bir çok akademisyen
maruz kaldı. Sağlıklı dinî bilgilenme-eğitim alanlarının bu kuşatmadan azade
kılınarak özgürleştirilmeleri muhalefet partilerinin eylem planları arasında
yer almalı. Bugüne kadar bu konuda herhangi bir siyasal söylem
geliştirilebilmiş değil.
2. HUKUKU ESAS ALMAK: KUTUPLAŞMA PARANTEZİNDEN
ÇIKABİLMEK
Bu durum elbette tüm tarikat mensupları böyledir demek
değil. Tasavvufi gruplara mensup pek çok insan da vicdan sahibidir, fıtratına
sadıktır. Gerek tasavvufi gerekse de sufi olmayan dini cemaatler aşevleri,
okul, yurt, sosyal dayanışma, insani yardım gibi alanlarda topluma pozitif
işlevlere de sahiptir. Kamuoyu araştırmalarına göre toplumumuzun %6’sı doğrudan
bir cemaate ya da tarikata mensup. %10 ilâ %20’lik bir toplumsal kesim de
cemaatlere tarikatlara mensup olmasalar bile bu grupların nüfuzlarının
etkisinde.
PEKİ GENELLEMELERDEN NASIL KURTULACAĞIZ?
Bu gibi skandalların medyada yer alış tarzı, kurulan
dil laik-anti laik ekseninde kurulduğunda kullanılan semboller, atılan
sloganlar 28 Şubatçı bir retorik üzerinden şekillendiğinde dindar taban
arasındaki kuşku, tevil ve korumacı eğilimler de artış gösteriyor. Bu sebeple
insan hakları ve hukuku eksene alan bir dil, inanç özgürlüğünü güvence alan ama
hiyerarşik içe kapalı yapılar yerine şeffaf, sivil ve yatay örgütlenmeleri
teşvik eden denge-denetleme sistem gerekiyor. Yasakçı söylemler, sosyolojik
tabanı olan hareketleri “kapatmak” bu gruplara mazlumiyet kazandırarak
yeraltına çekilmelerine, aşırı politize olmalarına dahası bu tip suçların çok
daha gizlice üremesine yol açmakta. En azından tarih buna şahit. Velhasılı
HDP’yi kapatarak terör sorununu çözmeyeceğimiz gibi tarikatları kapatarak da bu
suçların önüne geçemeyiz.
3. ERKEN EVLİLİK İLE ÇOCUK İSTİSMARINI AYRIŞTIRMAK
Erken evlilik sorunu hassas ve mayınlı bir arazi.
Kayıtlara göre ülkemizde takriben 20 bin aile, 16 yaşından küçük kızlarını
evlendirebilmek için mahkemelere dava açmış. Yasalara göre 16-17 yaş gençler
zaten hakim izniyle evlenebiliyor. 11-16 arası evlilikleri mazur-meşru görmek
ise çocuk istismarına kapı aralamakta. Kur’an’ın rüşd tanımıyla medeni
hukuktaki 16 ilâ 18 yaş süreci uyumludur.
Erken evlilik sorunu kutuplaşma sebebiyle sağduyulu
biçimde konuşulamamakta. Mevcut mağdurlar için bir defalığına mahsus düzenleme
yapılmalı ama sonrası için çok net bir tavır alınmalı. Böyle net bir tavır
maalesef görülemiyor. Bu da kutuplar arası güvensizlik savaşını körüklüyor.
11-16 yaş arası evlilik kimsenin aklının ucundan bile geçemeyecek hale
getirilmeli. Ancak mevcut gelenekçi din anlayışı buna engel. Suçu meşru gören
Din anlayışı ile Hukuk arasında sıkışmış bir iktidar ve tabanı var. Oysa Allah’a
göre Rüşd’e ermeden evlenmek haramdır. Allah razı olmaz!
11-16 yaş arası Rüşdüne ermemiş bir kız çocuğuyla
evlenmeyi ya da evlilik dışı cinsel ilişki kurmayı aklından geçiren biri
pedofildir. Bunu tartışmak bile zuldür. Ancak toplumsal bir sapma olarak bugüne
kadar gelmiş aile çocuklar doğmuş ise ona özel bir düzenleme getirilmelidir.
Rakamlar erken evlilik sorununun çok küçük bir yüzde olduğunu gösteriyor. Bu
kadar küçük bir yüzdenin mağduriyeti giderilirken ülke genelinin pedofili,
çocuk ve kadın istismarının meşrulaştırılmaması gibi hassasiyetleri de
gözetilebilir bu kadar zor değil!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.