Din yorgunluğu ve Deizm tartışmalarına dair bir Derkenar?
"Türkiyede Muhafazakâr Demokrasi söyleminin gereği olarak Dindar Nesil yetiştirmeyi önceleyen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının ülkede İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinin çoğalması için maddi açıdan her türlü desteği vermesine rağmen son günlerde Deizm ve Din Yorgunluğu tartışmalarıyla karşılaşmamızın gerekçeleri neler olabilir ve bunların tutarlılığı nedir? Öncelikle tartışmanın fitilinin nasıl ateşlendiğini hatırlayacak olursak, Batılı kavramların tasavvur ve tasdik süreçlerini bildiği halde bir İmam Hatip Liseleri (İHL) mezunu ve Felsefe profesörünün Türkiye fikir havzası açısından kavramları bu kadar rahat nasıl kullandığını anlamakta zorlandığını belirtmek isterim.
Bunu müzakereye geçmeden önce şunu
söylemek gerekir: Dindar Nesil tasavvurunun Felsefesiz İlahiyat söylemiyle asla
gerçekleşemeyeceği görüldü. Riyaset ve din tacirliği ile doğrudan irtibatlı bir
şekilde yapılan tartışmalara bakıldığında teizm, ateizm ve deizm
kavramsallaştırmalarının resmi/siyasi söylemlerle çözüme ulaştırılamayacağı
ortadadır. Bu durumda öncelikle İlahiyat fakültelerinin kuruluş amaçlarına
uygun olarak ürettiği felsefi tahlillerle çözüm önerilerine katkıda bulunması
gereklidir.
Bize göre Teizm-deizm/ateizm ve agnostizm
kavramlarının Avrupada ortaya çıkışını ve gerekçelerini, mezheplerin din savaşı
altında sürdükleri çatışmalardan insanların yorulduğunu, realizm-nominalizm ve
convensionalism kavramsallaştırmalarıyla sorunu aşmaya çalıştığı göz ardı
edilerek İHL gençler deizme yöneliyor! tartışmasının tahlilinin rasyonel bir
şekilde yapılması tutarlı olmaz.
Deizm tartışmasını tetikleyen Çalıştay
sonuçlarını rasyonel analize tabii tutmazsak; yani Evrenin matematiksel
düzenini talimi/pozitif ilimlerle inceleyerek anlamaya çalışmazsak,Sebep/reason
ile illet/cause arasındaki farkı fark edemezsek, ilk ve/ya Nedensiz İllet
kavramıyla tabiatta sebep-sonuç ilişkisinde etkin olan birçok (fail) illet
olabileceği hususunu göz ardı edersek, Özellikle günümüzde ortaya çıkan
(beşeri/fiziki) kötülükleri açıklamaya çalışan Tanrı tasavvurlarının gençleri
tatmin etmediğini görmezsek, kavram kargaşasının daha da artacağı ortadadır. Bu
nedenle öncelikle gündemdeki soruna dair söylenenleri ve ardından terimler
hakkında bilgilendirme yapmak gerek.
İHL öğrencileri Deizme mi
yöneliyor?
Bu günlerde yeniden Dindar Nesil
tartışmaları bağlamında ortaya çıkan sorunlar ve gençlerin Deizme kaydığı
konuşuluyor. İkdam Eğitim Derneği ve Uluslararası Öncü Eğitimciler Derneğinin
Konya İl Milli Eğitim müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen Gençlik ve İnanç konulu
Çalıştay (4.3.2018) sonrası bir sonuç bildirisi yayımlandı.
Burada özellikle Allahın hayata
müdahalesini reddetmek olarak tanımlanan deizm ile ilgili kaygılar
paylaşılmış. Elif Çakır, Karar
gazetesindeki (4.4.2018) yazısıyla konuyu ulusal basına taşıdı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli olmak üzere siyasiler tepki gösterdi bu rapora.
Diyanet İşleri Başkanı ve Dinler Tarihi Uzmanı olan Ali Erbaş, Deizmin,
'Peygamberi inkar eden felsefi bir düşünce' olduğunu söyledi. Benim bu
tanımımdan sonra hiçbir gencimizin ve insanımızın sapık ve batıl felsefi bir
düşüncenin peşinden gidecek kadar buna itibar edeceğini zannetmiyorum diyerek
resmi olarak tartışmaya son noktayı koyduğunu düşündü.
Ülkede din yorgunluğu mu yaşanıyor?
Bu kavramın ortaya çıkardığı sorunlar
analiz edilirken tekrar gündemimize gelen Din Yorgunluğu tartışmaları yeniden
alevlendi. Ayşe Böhürler, Ömer Miraç Yaman ve Necdet Subaşının Din Sosyolojisi
tahlillerinde kullandığı kavramsallaştırmayı Din Yorgunu Gençler başlıklı
yazısında güncelledi. Gençlerin takip edebileceği, onların dini sorularını hoca
düzeyinde cevaplayabilecek bir temsilci yok ya da çok az.diyerek aslında DİB
başkanı ve öncekilerin de bu konuda yeterli olmadığını vurgular gibiydi.
Nitekim Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de gençlerin
dünyalarına giremediklerini, onların sorularına cevap veremediklerini söylemesi
sanki bu tespitin teyidi gibiydi.
Cemile Bayraktar ise Ayşe Hanım, meseleyi
biraz gençlere hasrederek özetlemiş, ben genç yaşlı fark etmeden din yorgunluğu
çektiğimizi düşünüyorum. diye konuya devam etti. Elif Çakır Dindar gençlik
istiyoruz diyen dindar iktidar yetkililerimiz, imam hatip açacağına, her sokağa
cami açacağına, toplumsal yozlaşmanın önüne geçebilseydi, dindar siyasetçilerin
akaidi zorlayacak açıklamalarına kısıtlama getirseydi, televizyonlara reyting
getiren ağlak hocalar yerine nitelikli din adamlarını çıkartmış olsaydı, din bu
kadar siyasete alet edilmeseydi diyerek konuyu siyasi açıdan analiz etti.
M. Yaşar Soyalan bu bağlamda deizmin
yolunu biz yetişkinlerin açtığını söyler.
Ümit Kıvanç ise dini değerleri önceleyen kesimde yapılan bu
tartışmaların aslında din yorgunluğu değil başka bir şey olduğunu söyler.
Gençlere -ve kendimize- yaptığımız esas kötülüğün akıl-mantıktan, herkes için
geçerli hakikat duygusundan, kavramından uzaklaştırmak olduğunu söyler.
Şimdi bu bilgisel hazır bulunuşluktan
sonra deizm kavramının analizini yaparsak tartışmaların tutarlılık derecesini
inceleyelim.
Tanrı-Evren İlişkisinin
Temellendirilmesi
Günümüz tartışmalarda anahtar kavram Deizm;
ama bunun analizi için teizm, ateizm ve agnostizm terimlerinin de sözlük ve
ıstilahi anlamlarına bakmak lazım. Bu terimlerin tahlili için öncelikle
Aydınlanma Felsefesinin evrenselci bakış açısından harekete eden Avrupa
merkezli ilerlemeci-pozitivist bilim anlayışının bilinmesi gerekir. Bu bağlamda
Deizm, natüralist determinizm, nadiren de materyalizm gibi basit felsefi
varsayımları tahlillerinde temel alındığını hatırlamak gerekir. Bu noktada
Felsefe, varlık (Tanrı-evren) bilgi ve değer üzerine sistematik düşünceler
üretmeyi, böylece insanın içinde bulunduğu sorunlara çözüm önerileri üretmeye,
mevcut seçenekleri artırmaya çalışan bir üst disiplin olarak gördüğümüzü
belirtelim.
İslam Felsefesi bağlamında söyleyecek
olursak, Tanrı-Evren-İnsan irtibatının nasıl kurulduğunu inceleyen disiplinleri
analiz eden ve Felsefeye Giriş mahiyetinde bir kitap olan İhsaul-ulumu yazan
Farabi, öncelikle bir dil felsefesi yapmış, dil, düşünce mantık irtibatını
kurgulamıştır. Ardından Evrenin mahiyetini inceleyen temel talimi/pozitif
ilimlerin neler olduğunu gösterir. Evrenin yaratılması/oluşmasını matematiksel
düzeninin kavradıktan sonra Tanrı ve sıfatları üzerine düşünmeyi İlahiyat ilmi
bağlamında alır. Dünyada refah ve huzur (tahsilus-saade) ahirette ise mutlak
kurtuluşu ve mutluluğu (saadetul-kusva) etmek için gönderilen temel ilkelerin
evrende uygulanmasını ise medeni (fıkıh, kelam ve ahlak) disiplinleriyle
olabileceğini söyler. Talimi/pozitif disiplinler ile ilahiyat bilgisini
şahsında toplayan kişiye insan-ı kâmil denir. Bu ilahi ve kevni, külli ve cüzi
bütün âlemleri kendinde toplamış insandır.
Bu bağlamda akla gelen sorular
şunlar:
Varlık terimini büyük harfle yazıp Tanrı,
var olması için bir başka varlığa muhtaç olmayan (Vacibul-vucud) diye
tanımlayıp, onun dışındaki her şeyin alem/evren olduğunu söyleyen, oradaki
düzeni kavrayan fizik ve metafizik irtibatını kuran hekim ve hakim yani filozof
olan kişilerce kurulan tasavvura teizm mi denir?Yahut bu tanımın bir totoloji
olduğunu dolayısıyla Tanrı vardır önermesinin tutarlılığını kabul etmeyen
kişiye a/theist yani Tanrı tanımaz mı denir?
Kendisini gerekli bir öteki olarak konumlandırılmasına müsaade etmeyen
materyalist birine ısrarla aslında sen ateistsin demenin tutarlılığı nedir? Ateist
ve materyalist terimlerinin rastgele kullanımının yaygınlaşması üzerine bu
hususu biraz daha açacak olursak, Ben bu Tanrı terimine dair tasavvurunuzun
tasdik etme tarzlarını tutarlı bulmuyorum ve/ya kabul etmiyorum diyen kişi
Tanrı tanımaz mıdır? Diğer bir ifadeyle sizin fikirlerinizi temellendirmek için
gerekli bir öteki konumuna girmem ve ilk nedene atom ve benzeri bir madde
diyerek evren açıklamamı herhangi bir aşkın güç gereksinimi duymadan yaparım
diyene deist mi diyeceğiz.Yahut Aristotelesin Nedensiz İlk Nedene İlk Muharrik
diyerek evreni mekanik bir düzen ve amaç içinde (maddi, suri ve gaye
sebeplerle) oluşturan bir veya birkaç fail/etken illetten bahsetmek deizm ise
buradan ateizm nasıl çıkarılır diye sorulmaz mı? Veya bu kavramların İslam
düşüncesindeki olası karşılıkları nelerdir ve benzer görüşleri savunanlar varsa
kimlerdir diye araştırılması yerinde olmaz mı? Fizik ve metafizik irtibatını
kurarken hocası Platonun ideasından hareket eden ve Tanrıyı en yüce iyi diye
tanımlayan bir sisteme nasıl ateizm denilebilir ki? Evrenin fizik, matematik ve
astronomi disiplinlerince ilgilenen ve sebep sonuç arasındaki irtibattaki
düzenliliği inceleyen bir bilim tasavvurundan Tanrının evrene müdahale edip
etmediği nasıl çıkartılabilir ki? Tanrı evrenin işleyişindeki temel kurallara
sürekli müdahale mi ediyor, zaten var olan sebep/neden ve illet mi keşf ediliyor?
Velhasıl bu sorular bağlamında diyoruz ki,
evrende yaratıldığı/oluştuğu andan itibaren hep aynı mekanik işleyiş vardır ve
fizik ve matematik evrendeki düzenliliği anlama ve açıklamaya çalışırken farklı
modeller üretilir. Bu nedenle evren ve işleyiş kurallarına dair Batlamyus,
Kopernik, Newton ve Einstein?in açıklama modelleri farklıdır.
Şimdi bu modellerin farklılığı
Tanrı?nın evrendeki düzenliliğe sürekli müdahale ettiği ve evrenin işleyişine
yeni kurallar koyduğu anlamına mı gelir?
Görüldüğü üzere insanlık düşünce tarihinde
Âlemin mahiyetine dair birçok fiziki mantıki-matematiksel ve felsefî
varsayımlar üzerinde müzakereler devam etmektedir. Bununla birlikte kozmolojik
bir sorunun bütün düşünürleri bağlayacak şekilde mutlak bir çözümün mümkün
olmadığı da malum. Nitekim modern felsefede bu hususlar antinomi/çatışkı
bağlamında ele alınmaktadır.
Kant ile birlikte evren sınırlıdır,
sınırsızdır (nicelik çatışkısı), Evrenin
bir nedeni/yaratıcısı olan Zorunlu bir varlık vardır/yoktur (kiplik
çatışkısı) önermeleri eş zamanlı olarak
kabul veya reddedilebilir. Taraflar kendi önermelerini tutarlılığına dair
ispatlar getirir, aynı anda iki cevap da geçerliliğini sürdürebilir bir durumda
olmasından dolayı antinomi/çatışkı denildiği de malum.
Deizm kavramı bağlamında Tanrı ve
evren irtibatının kurulması Terim, Latince Deus (Tanrı) sözcüğünden
türetilmiş ve ilk önceleri ateizm (tanrı tanımazcılık) karşıtı olarak
kullanılmıştır. Daha sonra Yunanca Theisme diye başka bir kavram türetildiği için
deizm kendine özgü bir anlam kazandı. Bu terim, Osmanlıca ilahiyye, günümüz
Türkçesinde, Yaradımcılık veya Yaradancılık ve Nedentanrıcılık olarak çeşitli
şekillerde karşılanmıştır.
Bu inanışta, Tanrı salt ilk neden olarak
kabul edilir. Başka hiçbir güç ve nitelik ona tanınmaz. Doğanın yaratıcısıdır;
ama önceden tespit ettiği akışa müdahale etmez, insani işlerle ilgilenmez.
Yönetici bir Tanrı anlayışı yoktur. Evren artık kendi kurallarına göre
işlemektedir. Dolayısıyla Tanrı dışındaki vahiy, peygamber, kitap, kilise,
papaz vb. hiçbir anlamı olmayan kavramlardır.
Görüldüğü üzere, deizmde, akıl ön
plandadır, gizemli din anlayışına yer yoktur. Kilisenin otoritesi
reddedilmektedir. Aydınlanma hareketine yol açan deizm, temelde, yarı dini,
yarı felsefi bir harekettir. Batı düşüncesi açısından söyleyecek olursak, 30
yıl savaşları da denilen ve mezhepler adına insanların katliama uğraması da bu
arayışları tetiklemiştir.
İnsanların din/mezhep adına birbirlerini
öldürmelerinin ve Tanrı adına konuşmalarının ortaya çıkardığı sorunları
gidermeye yönelik olumlu etkilerine karşın olumsuz ve eleştiriye açık yönleri
de vardır. Şöyle ki:
Aklın dini konuları incelemede yetersiz
kalacağı göz ardı edilmiştir. Din salt aklı çerçeveye oturtulması, vahiy dâhil
bir çok konunun dışlanmasını getirmiştir. Bu ise ateizm ve/ya materyalizm diye
nitelendirilen Tanrı Tanımazlık öğretisinin güçlenmesine yol açmıştır. İnsani
işlere karışmayan Tanrı anlayışı insandaki iman, ümit, bağlanma, tevbe gibi
gündelik hayatında önemli olguları anlamsız kılmıştır. Âleme müdahale etmeyen
bir Tanrı, gerçekten güçlü, iradeli ve bilgili bir yaratıcı mıdır? Bu
özelliklere sahip olmayan gerçekten Tanrı niteliğini kazanabilir mi?
Kötülük/Theodicy sorunu da dair bu ve
benzeri sorular, deizmin tutarsızlıklarını ortaya konulması açısından önem
taşır.
Deizm ve Din Yorgunluğu
Tartışmalarını Kötülük Sorunu Bağlamında Okumak Metnin
başlangıcında Türkiyede yetiştirilmek istenilen Dindar Nesil projesi başarıya
ulaşmamış, gençler bu süreçte din yorgunu oldu diyenlerin gerekçeleri
sıralanmıştı. Bunların tutarlılığının ayrıntılı ve felsefi/akademik bir metinde
müzakere edileceğini belirterek, sadece yaşanılan veya sunulan din tasavvurlarıyla
ortaya çıkan çelişik durumları izah etmede zorlanan gençler, tabiri caizse
Tanrıyı paranteze alarak yoldaşlığını devam ettirmeye çalıştıkları tespiti
hatırlayalım. Nitekim gerçekten gençler, Batı düşüncesinde tarihsel temelleri
belli olan deist düşünceye mi kaymaktadırlar Ve ateizm, deizmin önceki
istasyonu ve özdeşi midir? sorularına yönelik açıklamalar yapıldı.
Yine Batı düşüncesinden devam edelim ve
kötülük sorunu üzerinden bu kaçışın Tanrı ile yoldaşlığına halel gelmesin diye
içeriğini bilmediği Deizm?e yönelmesi sorunlara çare mi olacaktır?
Sorunu böyle ortaya koymak yerine, ülkemizde
önemli sayıda olan engelli/özürlü insanlarımızın, bunların ailelerinin
karşılaştığı sorunlar veya sel, deprem vb sonucunda ortaya çıkan fizik ve metafiziksel
felaketler karşısında insanlara çözüm önerisi diye sunulan dini söylemleri yeni
nesil tutarsız buluyor olamaz mı? diyerek çuvaldızı biz İHL, İlahiyat ve DİB
görevlileri kendimize batırsak daha tutarlı değil mi? Çünkü Arap Baharı ile
tetiklenen bir süreç sonunda Şii-Selefi kavramlarıyla meşruitiyeti sağlanan bir
medeniyet içi çatışmayla bölgede Müslümanlar birbirlerini öldürmektedir. Herkes
birbirini tekfir ediyor, ötekileştiriyor. Ülkede dini ve siyasi açıdan
kamplaşmalar artıyor; özellikle ağırlıklı olarak kadınlar üzerinden yapılan
açıklamalar karşısında gençler ne oluyor
diye sorup, kendilerini ve Tanrı tasavvurlarını paranteze alıp korumaya
çekiliyor olamazlar mı?
Bu çerçevede fiziksel ve
metafiziksel kötülüklere karşı çözüm diye sunulan önermeleri kısaca analiz
edelim:
Siz, İyilik, kötülük olmadan
varolamaz, yahut iyiliğin değerinin bilinmesi ancak kötülüğün olmasıyla ve
bilinmesiyle mümkün olur? derseniz genç niye diye sormaz mı?
Bu önerme aslında, Tanrının eş
zamanlı olarak kötülüğü yaratmadan iyiliği yaratamayacağını öngördüğü için
Tanrının yapacaklarına bir sınır getirmektedir. Gençler bunun farkında olmuş
olamazlar mı?
Kötülük iyiliğe neden olan bir araç olarak
zorunludur önermesi de tutarsızdır.Bu da Tanrının kendini belirli neden ve
yasalarla sınırlandırdığını söylemek anlamını içinde barındırır. Kötülük,
insanın özgür iradesinden kaynaklanmaktadır.önermesiyle özgür ve yaptıklarından
sorumlu bir insanın ortaya koyduğu kötülüklerin Tanrı ile bir ilgisi olmadığını
iddia edilir. Metafiziksel kötülüklerin sonuçlarının bile ahlaklı ve özgür
iradeye sahip bir insanın eylemleriyle azaltılabileceği gerçeği, bu önermeyi
tartışmayı daha önemli kılmaktadır.
Böylece kötülük sorunu özgür insana
atfederek çözülmeye çalışılmaktadır, ama bunları söylemek, öte yandan sürekli
vurgulanan Tanrının mutlak kudret ve irade sahibi olmasıyla çelişmez mi? Burada ortaya çıkan paradokslar şunlardır:
Mutlak Kudret ve Egemenlik
Paradoksları Bu
bağlamda Mutlak Kudret Paradoksu diye müzakere edilen eğer insanlar gerçekten
özgürlerse ve her şeyi yapabilecek güce sahiplerse, Tanrı kontrol edemediği bir
varlığın ortaya çıkmasına müsaade ediyor anlamına gelmez mi? Ya da mutlak
kudret sahibi Tanrı, sonuçta kontrol edemediği bir şeyi yaratır mı?
Yaratmaz denilirse, özgür irade önermesi
yanlışlanır. Yaratır denilirse, bu Mutlak Kudret Sahibi Tanrının kendine aşan
kurallar ortaya koyması demektir ki bu Tanrının kendini sınırlaması demektir.
Sınırlı bir Tanrının mutlak kudrete sahip
olması ise mümkün değildir, zira bu, Tanrının yapamadığı şeylerin olduğunu
söylemektir. Tanrıyı zamanın dışında tutmak şartıyla mutlak kudret
paradoksundan kurtulmak mümkün olabilir. Ama kötülük sorununun özgür irade
çözümünün, bu şekilde olamayacağı da açıktır. Çünkü mutlak kudret sahibi bir
varlık, kendini bağlayacak nedensel veya maddi yasalar ortaya koymaz. Bir de
Egemenlik Paradoksu ortaya çıkmasına izin vermez. Egemenlik paradoksundan
kasıt, yasal bir krallığın gelecekte kendi yasal gücünü sınırlayan bir yasa
yapıp yapmayacağıdır.
Şimdi bu tartışmalardan haberdar İHL
gençleri var mı ve bunlar deizmi bilinçli olarak mı kullanıyorlar, ateist
olduklarını mı söylüyorlar yani? Siyasiler ve onlara bilgilendirme yapanlar
veya kamuoyuna bu hususla açıklama yapanlar bu sorunlardan ne derece haberdar
acaba? Yapılan açıklamalara bakınca cevabın ortada olduğu görülmektedir. Kanaat
önderi diye geçinenlerin söylemlerini hiç ciddiye almıyorum zaten çünkü.
Paradoksların İslam Düşüncesi
Açısından Analizi
Mutlak Kudret paradoksunu aşmaya yönelik
bu çaba, İslam düşüncesindeki tekvini ve teşrii irade ayrımıyla yapılmaktadır.
Bütün yaratıkları kapsamına alan tekvini iradedir. Evrendeki her şey, bu irade
çerçevesinde Tanrının mutlak kudret ve iradesine göre hemen olur. Teşrii
İradeye dini irade de denilir. Allah'ın bir şeyi sevmesi ve hoşnut olması, rıza
göstermesi demek olup, iyiliklere, güzel işlere yöneliktir. Kötülüklerin
yapılmaması istenir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta
şudur: Teşrii irade de, adaleti gerçekleştirmek, insanların dilek ve
isteklerine, iradelerine bağlı kılınmıştır. İnsanlar, cüzi iradeleriyle, seçer,
yapar ve Allahta mutlak kudret ve külli iradesiyle bunları yaratır.
Yaptıklarından sorumlu olan insan, kötülüklerden kaçar, iyiliklere yönelir.
Böylelikle hem Tanrının bilgisine, mutlak gücüne ve iradesine, hem de insanın
özgürlüğüne ve sorumluluğuna eksiklik gelmemesine çalışılmaktadır.
Sözün Özü; bunları teorik
olarak öğrenen genç, ev, okul ve toplumdaki yaşanılanlara kendilerine din diye
sunulan söylemleri görünce iyice örselenmiş bilincini korumak için kendini içe
kapatıp Tanrı ile olan irtibatını korumaya çalışıyor olamaz mı?
Sonuç:
Dindar Nesil tasavvuru bağlamında İlahiyat
ve İmam Hatip Orta okul ve Liselerinin sayılarının artırılması, Diyanet İşleri
Başkanlığının daha işlevsel kılınması ve bütçesinin olağanüstü artırılması, Kuran
Kurslarının yaygınlaştırılması, sivil toplum kuruluşu diye örgütlenen
cemaatlere her türlü kolaylığın sağlanmasına rağmen gelinen nokta bana göre de
gençlerin din yorgunu olduklarıdır. Özellikle İHL için söyleyecek olursak gençlerin
deizme yönelmesinin özellikle siyasal hayatta olağanüstü bir tedirginlik
yarattı. Nerede hata yapmış olabiliriz? diye sormak yerine sert siyasi
söylemlerle sorun örtülmeye çalışıldı. Bürokratlar da artık böyle bir şey
olmamalı diye açıklamalar pansuman niteliğindedir. Deizmin kendi içinde bile
farkları bulunduğuna dikkat edilmeden konunun uzmanları bile bu fikri sapkınlık
olarak nitelendirmesinin ise istedikleri olumlu etki yerine ters etki yapması
daha muhtemeldir.
Bana göre bu tartışmalar nihayetinde
hakikat kıvılcımlarının ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. Gençler özellikle İHL okuyanlar deizm
gündeminde olmadığı halde bile inceler, deizm dedikleri gibi mi; bu nasıl bir
Tanrı ve din tasavvuru diye araştırabilir. Veyahut İHL mezunu ve Felsefe
profesörü olması hasebiyle Batılı kavramların tasavvur ve tasdik süreçlerini
bildiği halde Türkiye fikir havzası açısından bu kadar rahat nasıl kullandı
diyerek akademisyenlerin veya bürokratların açıklamalarının tutarlılığını
inceleyebilir.
Deizm ve ateizm analizlerinden hareketle
kendilerine Teizm veya Dindarlık olarak sunulan söylemlerin niçin bu kadar
çatışmacı bir dile sahip olduğunu araştırabilir. Her grubun/cemaatin hakikati
tekelinde tutup, diğer bakış açılarını ötekileştirmesinin, tekfir etmesinin
tutarlılığını sorgulayabilir
Velhasıl, bu yorgunluk ve bezginlik
hali bir dinlenme vesilesi kılınıp yaralı bilinçlerin onarılmasıyla yeni bir
dirilişin habercisi olabilir. İnşallah
Bu yazının serencamı: Bu metin, İmam Hatip Lisesi Öğrencileri Deizme
mi Yöneliyor? başlığıyla İlesam (yıl 3, sayı 11, Mayıs-Haziran 2018) sayısında
yayımlandı. Yazı 22 Nisan 2018 tarihinde dergiye
gönderilmişti, basıldığı haberini 10 Haziran günü alabildim. Ülke gündemindeki
müzakerelere katkı için Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 14 Mayıs 2018
tarihinde konuyla ilgili çalışmaları bulunan Prof. Dr. Caner Taslaman hocamız Ateizm-Deizm
ve Çıkmazları başlıklı bir konferans verecekti ama olmadı, konuşmaya dakikalar
kala iptal edildi. Şehrimizde ve fakültede çeşitli vakıf ve dernekler adı
altında gayr-i resmi (merdiven altı) din eğitimi veren insanların rahatlıkla
konuşabildiği bir zamanda Deizm ve Ateizm hakkında çalışmaları olan bir
felsefeci öğretim üyesinin konuşturulmaması üzerine bu yazıyı o zaman
yayımlamak istedim. Ama İlesama söz verdiğimiz için bekledim, nasıl olsa bugün
yarın çıkar ve atıf yaparak yayımlarım diye; ama dergi yeni çıkabildi.
Dipnotlar için İlesamın ilgili sayısına bakılabilir.
Bayramımız esenlik ve barış getirmesine
vesile olsun."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.