1 Temmuz 2022 Cuma

Türk Ocakları’nın 110. Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla Türk Ocakları İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen sempozyumumuz tamamlandı. İbrahim Maraş/29 Haziran 2022

Türk Ocakları’nın 110. Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla Türk Ocakları İstanbul Şubesi tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi sponsorluğunda düzenlenen sempozyumumuz üçüncü günün sonunda 29 Haziran 2022’de sonuç bildirgesinin okunmasıyla tamamlandı.

Prof. Dr. Sönmez Kutlu ve Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Dr. Cezmi Bayram ile birlikte kararlaştırdığımız sempozyum, tamamı davetli konuşmacıdan oluşan, yarısı yurt dışından olmak üzere, elliyi aşkın uzmanın katılımıyla dolu dolu gerçekleştirildi.
Sempozyum, Ziya Gökalplerden, Hüseyinzade Ali’lerden ve Yusuf Akçuralardan gelen Türk Ocakları çizgisinin Türk ve İslam dünyasının bütününü kucaklama idealinin uzun yıllardır görmediğimiz en güzel örneklerinden oldu.
Türk ve İslam dünyasından birçok uzman, gerçek anlamıyla bir bilgi ziyafeti sundu. Söz konusu sempozyumun bir benzeri daha önce yapılmış ve çok ilgi görmüştü. Bu kez çok daha geniş çerçeveli olarak yapmaya gayret ettik. Ama yine de, eksiklerimiz oldu.
Sempozyumun amacı, asırlardır kendi hayali metaevreninde gizemli kahramanlarıyla yaşayan, asla zihniyetini yenilemeye yanaşmayan, adeta geçmişte yaşamayı, geçmişi yüceltmeyi bir iman meselesi yapmış olan Müslümanların sorunlarını mercek altına almaktı.
Çünkü Müslümanların din anlayışının, bir beka sorununa dönüştüğünün, Batının birkaç asır önce yaşadığı bunalımın aynısını yaşadığımızın, hatta kaybetmediğimizi zannettiğimiz milli, manevi, kültürel değerleri kaybettiğimizin, yeni nesillerin nasıl savrulduklarının farkındaydık.
Artık İslamofobinin sadece Batı’dan yönelen bir tehlike değil, bizatihi kendi içimizden ortaya çıkan bir tehlikeye dönüştüğüne de açıkça görüyorduk.
Osmanlı’nın ve diğer Müslüman dünyanın son üç asırdaki yenileşme, tecdid, ıslah ve ihya hareketlerinden kazanılan birikimin, bağnaz bir sözde dincilik/imancılık zihniyeti tarafından, siyaset erki üzerinden nasıl boğdurulduğunu acı bir şekilde yaşıyorduk.
Asırlardır içinde yaşadığımız kendi metaversimizde ürettiğimiz saçmalıklarla avunurken ve birileri buradan geçinirken bir taraftan da Batı’nın teknoloji üzerinden sunduğu metaversin Müslüman dünyanın aklını almaya devam ettiğini de görüyorduk.
Artık mezhepçilik, ideolojik yandaşlık, tekfircilik, temel insani hakların yanlış din adına yok sayılması, aklın, bilimin, hayatın gerçeklerinin dini alandan çıkarılması, hurafecilik, imancılık/fideizm, karşıdevrimci, darü’l-harpçi, hilafetçi anlayışlar her yerde hâkimdi.
İşte bu nedenlerle böyle bir sempozyumda temel meselelerimizi geniş katılımlı ilmi bir ortamda tartışmak istedik. Sempozyumdaki değerlendirmeler bize gösterdi ki, bilgi ötesi çağı, hayatın gerçeklerini yakalamadan bugünkü problemlerimizin çözümü mümkün değildir.
Bilhassa Tunuslu, Faslı konuşmacılar, İslam’ın siyasallaştırılmasının ve çağdaş insani ve ahlâkî evrensel değerlerden uzaklaştırılıp hayali bir ideolojiye dönüştürülmesinin hazin hikâyelerini bizzat yaşadıkları tecrübeyle anlattılar.
Sempozyum gösterdi ki, bugüne kadar yeryüzünde bulunan yegâne din ve fıtrat dini olarak, İslam’ın evrensel ve insan merkezli özünü, akla, insanın yaratılışına ve hayatın gerçeklerine uygun bir yorumunu yapmak zorundayız.
Çünkü din, hayatla beraber inşa olunan, insan aklı ile şekillenen bir olgudur. Dinin hakikatleri bizim dışımızdaki veya bizim asla ulaşamayacağımız hakikatler değildir. Dini düşüncemizin, din yorumumuzun baştan sona yenilenmesi ve güncellenmesinin gerekliliğine inanıyoruz.
Bugün bize düşen, hakikatin kimsenin tekelinde olmadığından hareketle, bütün insanlığın ulaşmış olduğu bilgi birikiminden de yararlanarak, İslam'ın evrensel ilkelerini merkeze almak, Müslüman zihnini yeniden yaratıcı bir hale döndürmektir.
Artık ahlâk ve adalete dayalı insanca bir hayat modeli kurmak zorundayız. Laiklik, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerle çatışmayan, cinsiyet ayrımcılığına karşı duran yeni bir din dili üretmeliyiz.
Son olarak, açılıştaki protokol konuşmalarından hareketle sempozyuma ve İstanbul Türk Ocağı’na yönelik haksız tepkiler; ideolojik körlük, yandaşlık, kesin inançlılık, ötekileştirme ve kamplaştırmanın, insafa dayalı ilmi ve ahlâki bakışı yok ettiğini açıkça gösterdi.
Türkiye’nin ve İslam dünyasının en büyük sorunu, ideolojik yandaşlıktır. Türkiye’de sağ, sol, İslamcı veya başkaca ideolojik cepheleşmeye dayalı bütün yapılanmaların herhangi bir meseleye nesnel, ilmi ve ahlaki bakamamalarının altında bu hastalık vardır.
Hâlbuki insan, din için değil; din, insan içindir. İnsan, devlet, siyaset veya herhangi bir ideoloji için değil; devlet, siyaset veya herhangi bir ideoloji, insan içindir. Yüce Allah, insanı bu dünyada, cehennem kurmayı seçme imkânı olsa da, cennet kurması için yaratmıştır.
Bu cenneti devamlı olarak geçmişte aramak veya yaşadığımız hayatı zehir ederek gelecek hayata ötelemek yaratılış amacımıza da, din anlayışımıza da terstir. Siyasal İslam da siyasal milliyetçilik de insanı ve toplumu asla mutluluğa götürmeyecektir.
Bu dileklerle, tüm katılımcılara, emeği geçenlere, Türk Ocakları İstanbul Şubesine ve böylesi büyük bütçeli, geniş yurt dışı katılımlı bir sempozyumun gerçekleşmesinde desteklerini sınırsızca ortaya koyan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığına teşekkürlerimi arz ediyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.