Geçtiğimiz hafta vefat eden İslami sol hareketinin kurucusu, Mısırlı yenilikçi düşünür Prof. Dr. Hasan Hanefi hakkında KARAR’a konuşan Prof. Dr. İlhami Güler: “Dürüst bir akademisyendi. Batı ve İslam düşüncesine de hakimdi. Sadece lafızları yenileme değil muhtevayı da yenileme, İslam düşüncesine yepyeni bir çehre kazandırma çabasındaydı. Hindistan’dan Mağrip’e bütün İslam dünyasının derdiyle dertlenen, üzülen, sevinen biriydi. Dini hamiyeti vardı ve bütün dünyadaki ezilenlerden yanaydı.”
İslami sol hareketinin kurucusu, Mısırlı
yenilikçi düşünür Prof. Dr. Hasan Hanefi 21 Ekim’de Kahire’de vefat etti. İslam
düşünce dünyasında ilk kez 1940’larda, sosyalizmin yükselişte olduğu bir
dönemde Suriyeli Mustafa Sipahi tarafından gündeme getirilen ‘İslami sol’ yorumu
Şiilikte de İranlı sosyolog Ali Şeriati ile anılıyor. Prof. Dr. Hanefi ise
Sünnilikte bu yorumu yapan, İslami sol hareketinin kurucusu olarak ardında iz
bırakan bir isim. Yaşamı boyunca 60’ya yakın eser ortaya koyduğu halde Türkçede
ne yazık ki yalnız 6 kitabı bulunan Hanefi’yi, onu Türkiye’deki düşünce
dünyasına tanıtan bir isim olan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. İlhami Güler ile konuştuk.
İlhami hocam, öncelikle Hanefi’nin ‘İslami
sol’ söyleminin arka planındaki düşüncesi neydi, anlatabilir misiniz?
Hanefi bu söylemi özellikle Filistin’in
İsrail tarafından işgal edilmesine, İslam dünyasının Batı tarafından sömürge
haline getirilmiş olmasına karşı, İslam’ın özünün haktan, hukuktan, emekten
yana olduğunu öne çıkarmak için oluşturmuştu. Bu konular esas İslam’ın
sorunudur demek istiyordu. Arap dünyasında biliyorsunuz iktisadi bir sınıfın
hegemonyası söz konusu. Bu söylem, onların hegemonyasındaki kitlelerin
haklarını savunma amaçlı bir söylemdi. Dogmatik bir düşünce yerine, aklı,
tecrübeyi, tümevarımı esas alan bir düşüncenin İslam’ın özünde olduğunu
vurgulayan bir görüştü. Yani çağın gerçekliğini takip etme, ondan kopmama
anlamında… Ancak Hanefi Sovyetler Birliği’nin yani sosyalizmin çöküşünden sonra
artık sol jargonunu artık kullanmamaya, ‘aydınlanmış İslam’ kavramını
kullanmaya başladı.
Bizdeki İslami düşünce dünyasında
geleneksel ekolü sürdüren isimler negatif olarak ele alır bu kavramı.
Hanefi’nin bu ‘aydınlanmış İslam’ kavramı Arap dünyasında nasıl karşılandı?
‘Aydınlanma’ kavramı Arap dünyasında
pozitiftir. Yeniliği ima eder. Kendi çağdaşları Muhammed Arkon, Muhammed Abid
Cabiri, Taha Abdurrahman, Nasr Ebu Zeyd gibi isimler de bu yenilikçi ekoldeydi.
Fakat Hanefi aynı zamanda politik bir yanı, ideolojisi de olan bir isim olarak
diğerlerinden ayrılır. Hanefi’nin projesi genel anlamda İslam düşüncesini
yenileme üzerineydi. Çünkü Ehl-i Hadis ekolü metni ve dogmayı merkez alır,
Hanefi bu düşüncenin Orta Çağlarda o günün toplumsal koşullarına göre
şekillendiğini savunur. Ama o dönemde rey ehli dediğimiz vicdanı, vakayı,
düşünceyi, tümevarımı, olguyu da esas alan bir düşüncenin de ortaya çıktığını
fakat aktif olamadığını belirterek, bugünkü İslam dünyasının bu düşünceye
ihtiyacı olduğunu savunur. Yenilenmeyi bu ekol damarı üzerinden güncellemeye,
aktif hale getirmeye çalışmıştır.
Hanefi’nin bu projesinin üç ayaktan
oluştuğunu biliyoruz. Özetle neydi üzerinde durduğu konular?
Evet üç ayaktan oluşuyor. İlki geleneksel
kültür karşısında konumumuz ne olacak sorusu üzerinedir. İkincisi çağdaş Batı
karşısında düşüncemiz ne olacak, üçüncüsü ise İslam dünyasının ve Mısır’ın
bugün içinde bulunduğu gerçeklik yani vaka karşısında takınacağı tutum ne
olacak… Kitaplarının hepsinde bunları anlatıyor. İlkinde, yani geleneksel
kültür karşısındaki tutum konusunu ise dört maddede ele alıyor. Kelam, felsefe,
fıkıh ve tasavvufun yenilenmesi üzerine düşüncelerini yazıyor.
‘BATI BİLİMİN NESNESİ HALİNE GETİRİLMELİ’
DEDİ
Projesinin ikinci ayağı günümüzün önemli
meselelerinden biri hala. Çağdaş Batı karşısında düşüncemiz ne olacak? Ne
öneriyordu?
Bu konuda 800 sayfalık ‘Oksitandalizme
Giriş’ adlı bir eseri var. Oryantalizmin İslam dünyasını ve dünyanın her yerini
kendine nesne yaptığını vurgulayarak “Onlar alim oldu biz öğrenci” diyor.
Bugünkü Müslüman dünyasının
entelektüellerin özgüvenle Batı’yı bilimin nesnesi haline getirmesi gerektiğini
savunuyor ancak bir şart koşuyor burada, ‘Onlar sürekli tepeden bakarak
yaptılar, biz daha hakkaniyetli, araya mesafe koyarak onların hatalarını da
doğrularını da gören bir disiplin oluşturmalıyız” diyor. Batı biliyorsunuz
kendini tarihin sonu olarak lanse ediyor. Hanefi, bunu ortadan kaldıracak,
Batı’ya haddini bildiren, insanlığı bugün getirdikleri yerin hayırhah
olmadığını anlatacak bir disiplin öneriyor.
İslam dünyasındaki yönetimlerde bugün
şahit olduğumuz adaletsizliklere ve acziyete dair görüşleri neydi peki?
Bu onun projesinin üçüncü ayağı. Vaka,
yani gerçeklik karşısındaki konumumuz için 8 ciltlik ‘Mısır’da Din ve Devrim’
adlı bir çalışması var. Onunla anılan ‘İslami sol’ düşüncesi işte bu çalışmada
ortaya çıkıyor. Bugünkü İslam dünyasının içinde bulunduğu gerçekliği göz önünde
tutuyor. Mısır’da biliyorsunuz fakirlik çok fazla, gelir dağlımı çok dengesiz,
tabii bu tablo genel olarak bütün İslam dünyasında mevcut. İslam dünyasındaki
yönetimler büyük ölçüde ya tek parti ya aile ya da askeri diktatörlüklerinden
oluşuyor. Hanefi ise demokrasiyi benimseyen biri ve İslami solun siyasi ayağını
oluşturarak, ezilen, söz hakkı olmayan kitlelerin demokrasi yolu ile yönetime
nasıl katılabileceklerinin yolunu arıyor.
BATILI FİLOZOFLARDAN ETKİLENMİŞ AMA KLASİK
SÖYLEMİ TERK ETMEMİŞTİR
Hanefi’yi araştırırken ilginç bir şey
öğrendim. Malezya’daki takipçileri kendisini ‘karpuz’ lakabıyla anıyormuş.
Neden?
Malezyalılar, Hanefi için ‘İslami dilini
kullanıyor ama içeriğine modernitenin bütün kazanımlarını giydiriyor’
düşüncesiyle şüpheyle bakmış. Benim bu konudaki kanaatim şu, Hanefi’nin
Batı’daki dört filozoftan Spinoza, Feuerbach, Husserl ve Lessing’den büyük
ölçüde etkilenmiş bir isim. Bir panteist olan ve tanrı ile alemin bir olduğunu
savunan Spinoza’nın kitabını Arapça’ya tercüme etmiş Hanefi. 1970’lerde yazdığı
bir makalesi de var ayrıca, ‘Teoloji mi Antropoloji mi?’ adında. Sait
Yazıcıoğlu bunu Türkçeye aktardı ve Ankara İlahiyat Fakültesi’nin dergisinde
yayımlandı. Ben de Hanefi’yi bu makaleyle tanıdım. Makalede antropolijiyi esas
alıyor, teolojiyi antropolojiye göre yorumluyor.
Bunu yapan da esasında Feuerbach’tı, o
teolojik dilin insanın kendine yabancılaşarak oluşturduğu bir dil olduğu tezini
savunur. Hanefi onu izleyerek din dilini daha insani bir dile çevirmeye
çalışıyor ama bunu geleneksel dili kullanarak yapıyor. Buna da imkan veren
Husserl’dir, çünkü Hanefi bütün projesini Husserl’in fenomenolojik yöntemini
benimseyerek oluşturuyor.
Fenomelojinin özü ise şudur, kavramların
veya sistemlerin bütün tarihini parantez içine alır, siz o içeriği yeniden
kendi iradenizle doldurabilirsiniz. Dolayısıyla Hanefi bu yöntemleri
benimsemekle birlikte, Allah, ayet gibi bütün klasik söylemleri de kullanıyor
ama dünyevi bir içerikte veriyor. ‘Allah aştır’ diyor mesela, ‘İhtiyacın neyse
tanrı da odur’ demek istiyor. Bu dört ismin felsefesini benimsemiş olması
Malezya’da Hanefi hakkında ‘Bu adam Allah, peygamber, din diyor ama bize
Batı’nın felsefesini aktarmaya çalışıyor’ minvalinde bir şüphe doğurmuş.
Bizde Malezyalılar gibi bakmıyor muyuz
böyle yenilikçi düşünürlere? Şundan soruyorum, ciltler dolusu çalışması var
Hanefi’nin ancak bizde çok az çevirisi var. Yani bizim düşünce dünyamızda da
böyle bir şüphe mi var Hanefi’ye karşı?
Tabii bizde de yenilik yoktur. Bizim
entelektüeller arasında da Malezya’dakiler gibi bir şüphe var. Daha doğrusu
aslında başta bende de vardı o şüphe. Hanefi bir cümlesinde ‘Sekülerler ne
diyeceklerini biliyorlar fakat nasıl diyeceklerini bilmiyorlar. İslamcılar da
nasıl söyleyeceklerini biliyorlar ne diyeceklerini bilmiyorlar’ diyor. Burada
sekülerizme, modern dünyaya prim veriyor gibi görünüyor.
Ben bunu daha sonra şöyle yorumladım.
Kendisi Mısırlı, eski Orta Çağdaki İslam uygarlığının ihtişamını göz önünde
tutuyor ancak bugünkü İslam dünyasının eğitim, sağlık, bilim alanlarındaki
korkunç pasifliğini görüyor. Müslümanların Allah’a ve ayete yüklediği enerjiyi
yeryüzüne boşaltmak, insana döndürmek istiyor, ahireti ise İslam toplumlarının
geleceği olarak yorumluyor. Yani yeryüzünde cenneti nasıl kurarız sorusunun
cevabını arıyor.
Vefatının ardından Türkçede artık daha
fazla Hanefi çevirisi görür müyüz sizce?
Şu anda Türkiye’deki İslami düşüncenin
entelektüel kapasitesi 2000’li yılların çok çok gerisinde. O yıllarda az çok
İslam dünyasındaki Muhammed Arkon, Cabiri, Ebu Zeyd gibi isimler takip
edilirdi. Çünkü muhafazakarlar o zaman muhalefetteydi, ve bu muhalefet hali
ürettiriyordu. Ama 2000’li yıllardan sonra yavaş yavaş tedrici olarak İslami
entelektüel düşünce kapasitesi dumura uğradı, yani iktidar her şeyi bozdu.
Nietzsche ‘Tahakküm, güç tutkusu insanı aptallaştırır’ der, Türkiye’de de olan
bu şu anda. Bu yüzden ben Hanefi’nin kitaplarının bu dönemde Türkçeye
çevrileceğini düşünmüyorum.
TÜRKİYE’NİN LAİKLİK VE İSLAM SENTEZİNİ
ÖNEMSİYORDU
Hanefi’yi Türkiye’ye tanıtan benim
aslında. ‘Teoloji mi Antropoloji mi?’ adlı bir makalesi bende büyük etki
bırakmıştı. Gittim Mısır’da kendisini buldum, 1992’de Kahire’de derslerine
devam ettim. Kendisiyle bir röportaj da yaptım ve 1992’de İslami Araştırmalar
dergisinde yayımladım.
Gelirken kitaplarını da yanımda getirdim
ve Türkiye’de tanınmaya başladı. Sonra birkaç kez de davet ettik Türkiye’ye,
İstanbul, Ankara gibi şehirlerimize beş on kez geldi gitti. Mustafa Kemal’in
devrimlerinden sonra sekülerizmle yani laiklikle İslam arasındaki sentezinden
dolayı Türkiye’yi çok önemsiyor ve takip ediyordu. Hanefi’nin ömrü Mısır’da
ihvan dilinin arkaik oluşu, sekülerlerin de totaliter oluşu üzerine geçti.
O dilleri ıslah etme çabası üzerine
yaşadı. Çok iyi, dürüst bir akademisyendi, Sorbonne’da eğitim almış, İngilizce,
Fransızca biliyor, Batı ve İslam düşüncesine de hakim bir isim. Sadece
lafızları yenileme değil muhtevayı da yenileme, İslam düşüncesine yepyeni bir
çehre kazandırma çabasındaydı. Ben samimi olduğuna inanıyorum. Hanefi
Hindistan’dan Mağrip’e bütün İslam dünyasının derdiyle dertlenen, üzülen,
sevinen biriydi. Dini hamiyeti vardı ve bütün dünyadaki ezilenlerden yanaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.