Son yıllarda dünya siyasetinde dikkat çeken en önemli olgulardan biri, rekabetçi otoriteryanizm olarak tanımlanabilecek yeni bir yönetim biçiminin yükselişidir. Geleneksel otoriter rejimlerin baskıcı özelliklerine karşılık rekabetçi otoriteryanizm, belirli ölçüde seçime dayalı mekanizmaları koruyarak, muhalefeti denetleme ve meşruiyetini pekiştirme amacını gütmektedir. Bu tür rejimler, resmî olarak demokratik işleyişlere sahip gibi görünseler de uygulamada demokrasinin temel ilkelerinden sapmakta ve çoğu zaman halkın iradesini sınırlamaktadırlar. O halde, rekabetçi otoriteryanizmin doğası, bu tür rejimlerin günümüzdeki yaygınlığını ve toplumlar üzerindeki etkilerini anlamak için kritik hale gelmiştir.
DEMOKRASİ MASKESİ ALTINDAKİ GÜÇ
HEGEMONYASI
Rekabetçi otoriteryanizm, Michael Bratton
ve Nicolas van de Walle (1997) tarafından sahte bir demokratik çerçeve
altındaki yönetimlerin nasıl otoriter kalabildiğini açıklamak amacıyla ortaya
atılırken “Rekabetçi otoriteryanizm” terimi kavramsal olarak, siyaset
bilimciler Steven Levitsky ve Lucan A. Way tarafından ilk kez 2002 yılında
kullanılmıştır. Bu kavram, Levitsky ve Way’in “The Rise of Competitive
Authoritarianism” başlıklı makalelerinde tanımlanırken daha sonra aynı adı
taşıyan 2010 tarihli kitaplarında detaylandırılmıştır. Kavram, temel olarak
demokrasinin belirli unsurlarını, örneğin seçimler veya çok partili sistem
gibi, varlıkta tutarak, iktidarın ellerinde toplanmasını sağlayan bir yönetim
biçimini işaret etmektedir. Ancak bu tür rejimler, halkın gerçek temsili yerine
iktidarı pekiştiren ve toplumsal denetimi elinde bulunduran elitlerin
çıkarlarını gözetmektedir.
Rekabetçi otoriteryanizm, aslında bir
demokrasi maskesi altında otoriterliğin keskin dişlerini saklamaktadır. Bu
maskenin arkasındaki asıl amaç, halkın katılımını sınırlamak ve rejimin
kalıcılığını sağlamlaştırmaktır.
TEORİK TEMELLER: DEMOKRASİ VE
OTORİTERYANİZM ARASINDAKİ GERİLİM
Rekabetçi otoriteryanizmin temelinde yer
alan bu gerilim, demokrasi ve otoriteryanizm arasındaki ilişkiyi
sorgulamaktadır. Demokrasinin temel ilkesi, halkın egemenliğine dayalı bir
yönetim anlayışıdır. Oysa otoriter rejimlerde, egemenlik genellikle bir kişi ya
da küçük bir elit grubun elindedir. Bu çelişki, rekabetçi otoriteryanizmde de
belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Seçimler ve siyasi partiler gibi
demokratik unsurlar, rejimin halk nezdindeki meşruiyetini artırmak amacıyla
kullanılırken, bu süreçlerin manipülasyonu, çoğu zaman rejimin gücünü
pekiştiren bir araca dönüşmektedir.
Rekabetçi otoriteryanizmi anlamak için,
klasik otoriter rejimlerin özelliklerinden ayrıldığı noktaları incelemek
önemlidir. Klasik otoriteryanizm, halkın siyasi süreçlere katılımını tamamen
engelleyerek iktidarın kesintisiz bir şekilde sürmesini sağlarken; rekabetçi
otoriteryanizm, seçimler ve partiler aracılığıyla halkın görünür bir şekilde
katılımını teşvik eder. Ancak, bu seçimler genellikle manipüle edilmekte,
muhalefet partileri baskı altına alınmakta hatta sonuçlar önceden
belirlenmektedir. Seçimler, demokratik temsili sağlamaktan ziyade rejimin
otoriter yapısını meşrulaştıran birer araç haline gelmektedir.
KÜRESEL PERSPEKTİF: REKABETÇİ
OTORİTERYANİZMİN UYGULAMA ALANLARI
Rekabetçi otoriteryanizmin en belirgin
örnekleri, son yıllarda Asya, Afrika ve Ortadoğu’da görülmektedir. Rusya,
Macaristan, Çin ve bazı Ortadoğu ülkeleri, bu tür yönetim biçimlerinin en somut
örneklerini sergileyen ülkeler arasında yer almaktadır. Bu ülkelerde seçimler
düzenlenmekte, çok partili sistemler varlık göstermekte, ancak bu sistemler
çoğu zaman iktidarın denetiminde ve bağımsız muhalefetin etkin olmasına engel
olacak şekilde yapılandırılmaktadır.
Örneğin Rusya’daki Putin yönetimi,
seçimleri ve çoğulcu siyaseti maske olarak kullanarak halkın katılımını
sınırlamaktadır. Putin’in sürekli olarak seçimlerde kazandığı zaferler,
görünürde halk desteğiyle elde edilse de bu zaferlerin ardında, medyanın kontrolü,
muhalefetin baskı altına alınması ve seçmenlerin manipülasyonu bulunmaktadır.
Buna benzer şekilde, Türkiye’de son yıllarda artan baskılar, medya özgürlüğünün
kısıtlanması ve muhalefet partilerinin zayıflatılması, rekabetçi
otoriteryanizmin güçlendiğini göstermektedir. Demokratik kurumların varlığı,
onları işler hale getirmek için bir iradenin ve özgürlüğün gerekliliğini
unutmamalıdır.
SİYASAL DİNAMİKLER VE REKABETÇİ
OTORİTERYANİZMİN GÜÇLENMESİ
Rekabetçi otoriteryanizm, küresel ölçekte
çeşitli siyasal, ekonomik ve kültürel dinamiklerle şekillenmektedir.
Küreselleşen dünyada, demokratikleşme süreçlerinin gerilediği ve otoriter
yönetimlerin güç kazandığı bir dönemde, bu tür rejimler daha fazla tercih
edilmeye başlanmıştır. Ekonomik krizler, toplumsal eşitsizlikler ve küresel
tehditler, halkın güvenlik arayışını artırmakta, bu da çoğu zaman otoriter
liderlerin “güvenlik” vaadiyle meşruiyet kazanmasına yol açmaktadır.
Bunun yanı sıra dijital medya ve sosyal
medyanın etkisini artırması, bu tür rejimlerin kontrol mekanizmalarını daha
sofistike hale getirmiştir. Bilgi akışını sınırlamak, muhalefeti hedef alacak
dezenformasyon kampanyaları düzenlemek, halkın görüşlerini şekillendirme
açısından önemli araçlar haline gelmiştir. Bu durum, rekabetçi otoriteryanizmin
uygulama alanını genişletmiş ve giderek daha geniş coğrafyalarda etkisini
hissettirmiştir. Sosyal medya, aynı zamanda halkın daha önce ulaşamadığı
bilgilere ulaşmasını sağlayarak, sistemin dışına çıkma olasılığını artıran bir
faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak bu tür sistemler, dijital
manipülasyonlarla toplumları yeniden şekillendirerek, görünür demokrasiyi
yeniden yapılandırmayı amaçlamaktadır.
Bu tür yönetimler, genellikle kriz
dönemlerinden beslenerek halkı güvende hissettirme vaatleriyle iktidarlarını
sürdürmektedir. Ancak bu vaatlerin yerine getirilmemesi, halkı sürekli olarak
manipüle etmeleri ve toplum üzerinde sürekli bir baskı kurmaları, uzun vadede
otoriter yönetimlerin kökleşmesine neden olur. Bu durum, toplumun özgürlükleri
üzerindeki baskıların daha da arttığı bir ortam yaratmaktadır. Bu noktada,
demokrasiyi savunmanın ve demokrasiye geri dönüşün daha zor hale geldiği bir
süreç başlamaktadır. Rekabetçi otoriteryanizm, ekonomik ve siyasi krizlerin
manipülasyonu yoluyla halkı susturmayı başarırken, toplumsal itirazlar giderek
daha şiddetli hale gelmektedir. Bu şiddetli itirazlar, yalnızca hükümetin
politikalarına karşı değil, aynı zamanda demokrasinin kendi özüne karşı da bir
mücadeleye dönüşmektedir.
Rekabetçi otoriteryanizm, günümüz
siyasetinde önemli bir yer tutmaktadır. Demokratik sistemlerin erozyona
uğraması, muhalefetin engellenmesi ve medya özgürlüğünün kısıtlanması gibi
unsurlar, bu tür rejimlerin özelliklerindendir. Ancak bu süreç, demokratik
araçların kullanılması ve halkın katılımının sağlanması gibi görsel öğelerle
örtbas edilmekte, rejimler meşruiyet kazanmak için “demokrasi maskesini”
kullanmaktadır.
Demokrasiye giden yol, sadece seçimlerle
değil, toplumun tüm katmanlarının özgürce sesini duyurabileceği bir mekanizma
ile açılabilir. Bu perspektiften bakıldığında, rekabetçi otoriteryanizmin uzun
vadede toplumsal barışı tehdit eden, demokrasinin özünü sarsan bir model olarak
sürdürülmesi muhtemeldir.
REKABETÇİ OTORİTERYANİZMİN SİYASAL
VE TOPLUMSAL ZARARLARI
Bu tür yönetimler, demokrasi maskesinin
ardında sadece siyasal meşruiyet sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal
yapıyı da ciddi biçimde tahrip eder. Rekabetçi otoriteryanizm, en temel
düzeyde, demokrasinin ve halk iradesinin işleyişini engelleyerek siyasal
sistemin içsel zayıflamasına yol açmaktadır. Bu tür rejimlerde, seçimler halkın
gerçek iradesini yansıtmaktan ziyade iktidar sahiplerine daha uzun süreli bir
güç devri sağlayabilmek için araç haline gelmektedir. Seçimler ve çok partili
sistemler, sadece demokratik bir görüntü sunar; ancak seçimlerin serbest ve
adil olmaması, çoğu zaman medyanın hükümetin kontrolüne alınması ve muhalefet
liderlerinin sindirilmesi gibi pratik uygulamalar, toplumun siyasetteki gerçek
temsili engellemektedir.
Bu durum, siyasal elitlerin sürekli olarak
iktidarını pekiştirmesine yol açarken, aynı zamanda demokratik kurumların
meşruiyetini de aşındırmaktadır. Seçim sonuçlarının önceden belirlenmesi,
halkın sisteme olan güvenini zayıflatmakta, sonuç olarak toplumsal barışı ve
politik istikrarı tehdit etmektedir. Bu tehdit, zamanla demokratik işleyişin
tamamen terk edilmesine ve yerini despotik eğilimlerin almasına yol açmaktadır.
Rekabetçi otoriteryanizm, sadece siyasal
alanda değil, toplumsal düzeyde de büyük tahribatlar yaratmaktadır. Bu tür
yönetimler, toplumun farklı kesimlerini birbirine karşı kutuplaştırarak,
toplumsal yapıyı derinden sarsmaktadır. Devletin propaganda araçları, özellikle
medya ve sosyal medya, halkın karşıt görüşlere sahip kesimlerini hedef alarak
toplumda kalıcı bir ayrışma yaratmaktadır. Muhalefetin sesinin kısıldığı ve
eleştirilerin baskı altına alındığı ortamlarda, halkın siyasal katılımı
azalmakta ve toplumsal düzeyde güven bunalımı ortaya çıkmaktadır.
Bu tahribatın en belirgin sonuçlarından
biri, toplumun büyük bir kısmının hükümete olan güvenini kaybetmesi ve
hükümetin uygulamalarına karşı daha sert tepkiler göstermesidir. Aynı zamanda,
vatandaşların devletle olan ilişkileri, karşılıklı bir güven zemini yerine
korku ve güvensizlik üzerine kurulmaya başlar. Bu durum da toplumun demokratik
değerlere olan inancını zayıflatarak, nihayetinde kamusal alanda bir
istikrarsızlık yaratmaktadır.
Rekabetçi otoriteryanizmin siyasete ve
topluma verdiği tahribatlar, demokrasiyi sadece kurumsal bir yapı olarak değil,
halkın günlük yaşamındaki özgürlükleri ve katılımı da tehdit etmektedir.
Demokrasi, sadece seçimlerden ibaret değildir; aynı zamanda halkın devletle
ilişkisini, bireysel özgürlükleri ve kamusal katılımı içeren bir yaşam
biçimidir. Bu yaşam biçiminin rekabetçi otoriteryanizm gibi rejimler
aracılığıyla yok edilmesi, halkın tüm toplumsal katmanlarını derinden
etkilemekte ve insan hakları ile özgürlüklerin yok olmasına yol açmaktadır. Bu
nedenle, demokrasiyi tekrar güçlendirmek yalnızca sandıktan çıkan sonuçlarla
değil, aynı zamanda bireysel hakların ve toplumsal katılımın yeniden
sağlanmasıyla mümkündür.
KAYNAKÇA
Aslan-Akman, C. (2012). Türkiye’de
demokrasi ve otoriterlik arasında: Rekabetçi otoriter rejimlerin dinamikleri.
Siyasal Bilimler Dergisi, 10(2), 1–20.
Bratton, M., & van de Walle, N.
(1997). Democratic experiments in Africa: Regime transitions in comparative
perspective. Cambridge University Press.
Diamond, L. (2002). Thinking about hybrid
regimes. Journal of Democracy, 13(2), 21–35.
Esen, B., & Gümüşçü, Ş. (2016). Rising
competitive authoritarianism in Turkey. Third World Quarterly, 37(9),
1581–1606.
Levitsky, S., & Way, L. A. (2002). The
rise of competitive authoritarianism. Journal of Democracy, 13(2), 51–65.
Levitsky, S., & Way, L. A. (2010).
Competitive authoritarianism: Hybrid regimes after the Cold War. Cambridge
University Press.
Özbudun, E. (2015). Türkiye’de
demokratikleşme ve otoriterleşme: Karşılaştırmalı bir perspektif. Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi, 70(3), 515–534.
Schedler, A. (2006). Electoral
authoritarianism: The dynamics of unfree competition. Lynne Rienner Publishers.
Somer, M. (2016). Türkiye’de demokrasi ve
otoriterleşme: Yeni bir rejim mi oluşuyor? Birikim Dergisi, 330, 28–41.
Zakaria, F. (1997). The rise of illiberal
democracy. Foreign Affairs, 76(6), 22–43.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.