1- RABBANİ-MELEKÎ HUKUK
Hukuk, Hakk’ın çoğulu olarak pür
ahlaki-doğru/pozitif bir kavramdır. Hakk, Allah’ın isim ve sıfatıdır. Kanun,
hak olabileceği gibi; batıl da olabilir. Yasa/kanun, hakkaniyete-ahlaka,
vicdana, adalete dayanıyorsa, bunları ihkak ediyorsa, Hukuktur; etmiyorsa
zulümdür. Hukuk, Yeryüzündeki “Tanrılık”tır. Allah’ın “Rabb”lık sıfatının
tecellisidir: “Peygamberler, halka: “Kitabı öğrenenler ve onu detaylıca
çalışanlar olarak Rabbaniler olun” derler.” (3/79). Hukukun kategorik olarak
“Melekî” olması da, meleklerin Allah’ın emrinde olup insanlar için hep hayırhah
ve doğru-ahlaki işler yapmalarındandır. Hukukun vicdandan/ahlaktan ayrıldığı
nokta, yasa/kanun halinde ifade edilmesi; ilgili herkesi bağlaması ve zorlayıcı
olmasıdır. Hukukun arkasında zorlayıcı bir güç/şiddet kullanıcı olarak kendi de
ahlak ve hukuk ile sınırlanmış “Devlet” vardır. Devletin meşruiyeti, herkesin
güvenliğini ve maslahatını temin etmeye çalışan tüzel bir kişilik olmasıdır.
Hakkaniyete dayanan kanun/yasa yapmaktan daha önemlisi, yasayı uygulayanların
ve ona muhatap olanların hukuka uymaları, ona boyun eğmeleridir. Yasa/kanun,
adil-hakkaniyetli olmayabilir veya zamanla bu işlevini yitirip değiştirilmesi
gerekebilir. Ancak, meşru prosedürlerle o yasa değiştirilinceye kadar ona
uymak, herkesin üzerinde konsensüs sağladığı bir hukuk/hakkaniyet ilkesidir. Bu
yapılmadığı takdirde, o zaman anarşi, kaos ve mafyalaşma başlar.
Fransız hukuk düşünürü Frederic Bastiat’ın
deyimi ile “Hayat/Kişilik/Onur, Özgürlük ve Mülkiyet, insanlar yasa yaptığı
için değil; aksine, ezelden beri var olan bu unsurların kendisi, insanı hukuk
yapmaya sevk etmiştir.” (F. Bastiat, Hukuk, çev: A. Yayla ve Y. Arsan, Ank,
2017, s. 13). “Ahmakça bir açgözlülük ve sahte bir hayırseverlik, hukukun
bozulmasının sebebidir.” (s. 17). ”Tarihin açıkça kanıtladığı gibi, ne din ne
de ahlak, tek başlarına bu bozulma eğilimini durdurabilmişlerdir.” (s. 18).
“Hukukun temel amacı, kolektif gücün, soygunu çalışmaya tercih ettiren beşerî
eğilimi (içgüdü) durdurmak için kullanılmasıdır. Bütün hukuki tedbirler,
mülkiyeti korumalı; yağmayı ise cezalandırmalıdır. Ne var ki, kanunlar, bir
insan veya insan gurubunun eseridir. Hukuk, müeyyidesiz ve güç kullanılmaksızın
hayata geçirilemeyeceğinden dolayı; gerekli gücü temin etme görevi de kanunları
yapan iradeye bırakılacaktır. İşte bu olgunun, insanoğlunun kalbinde ezelden
beri var olan ihtiyaçlarını en az çaba (emek-çalışma) ile karşılama eğilimi ile
bir araya gelmesi, hukukun evrensel bozulma sürecinin temel nedenidir.” (s.
18).
2- RAHMANİ-ŞEYTANİ SİYASET
Siyaset, toplumun Anayasal/hukuki
çerçevede yönetilmesi ve hukukun icra edilmesidir. Siyasetin amacı, toplumun iç
ve dış güvenliğini sağlamaktır. Siyaset, “pratik ahlak” olarak dinamik bir
süreçtir. Rahmani siyaset, toplumun varlığını, devamını ve güvenliğini ahlaki
çerçevede korumaktır. Rahmani siyaset, kendini ahlaki kurallar ile sınırlayan
(Esmau’l-Hüsna-Sünnetullah) Allah’ı yansılamaktır. Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz.
Davut ve Hz. Muhammed, bunun örnekleridir. Toplum dinsel, dilsel ve ırksal
olarak “türdeş” olmak zorunda değildir. Devletin dini/mezhebi olmaz (Laiklik);
devletin/yönetimin dini adalettir. İdeolojik (seküler)-dinsel devlet- mutlak
hakikatin kendi uhdesinde olduğu vehmi/zannı ile zulüm-şiddet yaratabilir.
Dış Siyaset alanında genellikle “Kurtlarla
Dans (“İnsan İnsanın kurdudur”) veya “Kurt Kanunu (Düşeni Yerler)” geçerli
olduğu için, bu duruma göre aşık atmak; yani “Avcı” olmamak (Hayvanlık-Zulüm);
ancak, av-kurban da olmamak asıldır. Kurt kanunu siyaseti, şeytaniliktir.
Kendini hukuk ve ahlak ile sınırlamayan; mutlak güç istenci olarak Tanrılık
taslayan tüm siyasetler (Firavunlar, Neronlar, Hitler, Stalin, ABD…)
şeytanlıktır.
İç-siyaset, toplumun iç
güvenliğini/barışını sağlamak ve adaleti tesis etmektir. İç siyaseti kurnazlık,
kumpas, yalan-dolan, takiyye… olarak yapmak şeytanlıktır. Siyaset, Demokratik
toplumlarda halkın rızası/oyu/onayı alınarak yapılır. Siyasi kadro ve Bürokrasi,
görevlerini Anayasal çerçevede icra ederler. Kuvvetler ayrılığı
(Yasama-Yürütme-Yargı) esastır. Devlet, ortak akıl ve oydaşma ile oluşturulmuş
kurum ve kurallar ile yönetilir. Devletin şeffaf ve denetlenebilir olması
asıldır. Kimse, kendine kanun ile verilmiş yetkinin dışında bir güç vehmedemez;
iş ve icrada bulunamaz. Kitabına uyduramaz, Hile-i şeriyye yapamaz. Olağan üstü
dönemler için öngörülen Kanun/Hukuk hükmünde “Kararname” çıkarma yetkisi, su-i
istimal edilemez.
3- SONUÇ
Bilim, hukuk ve din kurumları, siyasal
erkin dışında ve devlete bağlı olarak faaliyet göstermelidir. Buraları, ancak
vicdanı hür, irfanı hür insanlar deruhte etmelidir. Bu kurumların başı, göğe
değmelidir; siyasal iktidarın eteklerine değil. Bu kurumlar özgür bir şekilde
vazifelerini yaptıkları takdirde toplum gelişir ve medenileşir. Bu kurumlar,
siyasal erkin emrine boyun eğerse; toplum çürür, paçozlaşır, bayağılaşır. Çünkü
siyaset, doğası gereği ihtiras-istismar içerir. Siyasetin, fazla önemsenerek ve
genişletilerek her şeye sirayet etmesi, toplumun dengesini bozar. Medeni bir
toplumda siyaset, -kurumsal ve kültürel yapılar yerli yerine oturmuş olacağı
için- sınırlı bir etki ve uğraş alanıdır. Herkes, her gün siyaset yapmaz,
siyaset konuşmaz. Siyaset, en itibarlı ve kişisel-zümresel çıkar temin eden bir
iş-uğraş değildir. Bu, bir tür hastalık semptomudur.
Sayın Cumhurbaşkanımız, mevcut anayasanın
“Darbe anayasası” olduğu gerekçesi ile bunun değiştirilmesini ve yeni sivil bir
anayasa yapılmasını öneriyor. Bu talep, -zamanlamasından bağımsız olarak-
özünde doğru bir taleptir. Bunun kadar, hatta bundan daha önemli olan husus
ise, mevcut Anayasaya ve yapılacak yeni Anayasaya hem yasa yapıcıların hem de
herkesin, hakkı ile harfiyen uymasıdır. Yasa-Hukuk yapmak, keyfiliğe kıyasla
bir erdemdir; -beğenilmiyorsa, yenisi yapılıncaya kadar-yasaya/hukuka uymak,
boyun eğmek ise, ondan daha fazla bir erdemdir.
Ayrıca şu hususa da dikkat çekmek
gerekiyor. Şimdiye kadar 1982 Anayasasının dokunulmadık yeri ve neredeyse
değiştirilmedik maddesi kalmadı ve bu değişikliklerin büyük bölümü de son yirmi
yılda yapıldı. O halde, yeni bir Anayasa yapmaktan asıl murat nedir? Mevcut
Anayasanın “Dibace”si ile ilgili bir sorun mu var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.