Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlhami Güler ‘Tarihselciliği, Türkiye’de asaletini koruyan Kur’an’ın evrensel mesajını, çağın ahlaki ve siyasi sorunlarının çözümü için bir ‘mukabele’de bulunma davası olarak görenler var’ diyor.
1- TEORİK-TEOLOJİK TASVİR
Tarihselcilik”, teolojik/Kur’anî temelini
Nesh-Tebdil-İmha (2/106, 16/101, 13/38-39) uygulamalarından alan; Sahabeden Hz.
Ömer ve Tabiinden Ata b. Ebi Rebah ve Ebu Yusuf, Necmeddin Tufi gibi âlimlerin
içtihatlarında mülhem; İmam Maturidi’nin “İçtihadi Nesh” olarak isimlendirdiği
yorum metodolojisinin çağdaş Hermenötik disiplininin katkıları ile yeniden
isimlendirilmesidir. Tarihselcilik, İslam’ın evrensel ruhunun, doğmuş olduğu
yedinci yüz yılın Arap bedeni ve elbisesinden(şeriat) çıkarılarak yeni
bedenlerde tezhür/tecelli etmesini(tecdit-update) sağlamaktır: “Sabit Din
Dinamik Şeriat”. Mutezilenin geliştirmiş olduğu “Mahluk Kur’an” teorisi, bu
metodoloji ile paraleldir. Ahmet b. Hanbel’in dogmatik “Kelam-ı Kadim” görüşü
ve İmam Şafii’nin “er-Risale” adlı kitabında geliştirdiği Fıkıh Usulü yani
“Kaynaklar” ve bu kaynakları yorumlama teorisi/teolojisi (Edille-i Şeriyye)”
siyasal iktidarların desteği ile Sünniliğin resmi görüşü haline gelmiştir.
Tarihselciliğin çağdaş yorumunu,
Pakistanlı İslam âlimi Fazlurrahman yapmıştır. Bu teoriyi Fazlurrahman şöyle
özetliyor: “Bu teori, İslam’ın bugün uygulanabilmesi için, ilk planda yapılması
gerekenin Kur’an’ın arka planını anlamak olduğunu; böylece onun ahlaki, manevi
ve sosyo-ekonomik alanlarda ulaşmak istediği hedefleri ve gayeleri
belirleyebileceğimizi ileri sürer. Onun vurguladığı noktalardan biri de
Kur’an’ın uygulanmasının günümüz şartlarında lafzi olamayacağı; çünkü, bunun
Kur’an’ın bizzat gayelerini yok etme sonucunu getireceğiydi. Ve yine diğer
yandan, geçmiş on üç küsur asır boyunca Fukaha ya da Ulemanın ulaştığı veriler
ciddi bir biçimde incelemekle ve kıymetlerinin teslim edilmesi ile birlikte,
birçok durumda bu bulguların ya hatalı; ya da, bugünün ihtiyaçlarını
karşılayamayacağını iddia eder.
Bu (Tarihselci) yaklaşım, öylesine
devrimci ve şimdiye dek kullanılan yaklaşımlardan o kadar köklü biçimde
farklıdır ki; yalnızca Fıkıh ve Sünnet değil, Kur’an’ı da sıkı bir tarihsel
incelemeye tabi tutmaktadır ve, bu sebeple de, yalnızca gelenekçiler değil;
modernistlerin çoğu da, onu kabullenmekten cidden kaçındılar. Fakat bu
yaklaşım, Müslümanların tarihi serancamını değerlendirmenin ve Kur’an ve
Peygamberin hedeflerini gerçek anlamda uygulayabilmenin tek dürüst yöntemi gibi
görünmektedir. Bu tür bir yaklaşıma ve onunla ulaşılan sonuçlara şiddetle karşı
koyuş olacaktır... Eğer böyle olmazsa, biz, İslam’ın bir süre daha duygusal
bağlılığı cezbedecek olan bir ibadetler setine indirgenmesi dışında başka bir
seçeneğin bulunmadığını düşünüyoruz.” (Fazlurrahman, İslami Yenilenme. Çev. A.
Çiftçi. Ank. 2003. S. 86)
2- TÜRKİYE’DE TARİHSELCİLİĞİN
SERÜVENİ
Fazlurrahman, yetmişli yıllarda bir müddet
Erzurum’da (İslami İlimler Akademisi) ve Ankara’da (İlahiyat Fakültesi)
bulundu. Ankara İlahiyattaki seküler hocalar, onu “gerici/şeriatçı” olarak
nitelerken; muhafazakâr hocalar, “modernist/oryantalist” olarak
nitelemişlerdir. Ankara İlahiyat Fakültesinde Hadis hocamız M. S. Hatipoğlu,
onunla fikri münazaralarda bulunmuş ve onun Tarihselcilik görüşlerini
benimsemiştir. M. S. Hatipoğlu, seksenlerde yayınlanan “İslami Araştırmalar”
dergisine yazdığı “İslam’ın Aktüel Değeri Üzerine” (Cilt:1, Sayı:1.1986) adlı
makalesinde kendi çalışmaları ile Tarihselcilik (Mahallilik) teorisine katkı
yapmıştır. Daha sonra aynı dergide yazan İlhami Güler, “Fazlurrahman’ın
Kur’an’ı Yorumlama Metoduna Kur’an Açısından Kelâmi Bir Katkı” (Cilt:5,
sayı:2.1991) adlı makalesi ile tarihselciliği aleni olarak benimsemiştir. Daha
sonra Ömer Özsoy, “Kur’an Hitabının Tarihselliği ve Tarihsel Hitabın Nesnelliği
Üzerine” (İslami Araştırmalar, cilt: 9. Sayı:1-4. 1996) adlı makalesini yazarak
Tarihselciliği savunmuştur.
Fazlurrahman’ın “İslam” adlı kitabı ilk
kez 1981 de M. Dağ ve M. Aydın tarafından çevrilmiştir. “Ana Konuları ile
Kur’an” adlı çalışması ise, 1985 de A. Açıkgenç ve H. Kırbaşoğlu tarafından
çevrilmiştir. İslami Araştırmalar dergisi, “Fazlurrahman” özel sayısı
yayınlamıştır (1990. Cilt. 4. sayı: 4) Doksanlı yılların ikinci yarısından
itibaren yayın hayatına başlayan “İslamiyyat” dergisi ve daha önce faaliyete
başlayan “Ankara Okulu” yayın evi Fazlurrahman’ın kitaplarını çevirterek bu
görüşün Türkiye’de neşv-ü nema bulmasını sağlamıştır. İstanbul Belediyesi, 1997
de “İslam ve Modernizm: Fazlurrahman Tecrübesi” adlı bir uluslararası sempozyum
düzenlemiştir. Doksanlı yıllarda “Bilgi Vakfı” nın düzenlediği “Kur’an
Sempozyumları”nda “Tarihselcilik” teorisi, ana tartışılma konusu olmuştur.
Tarihselcilik yorum teorisi, İlahiyat Fakültelerinde teveccühle karşılanmış ve
birçok Lisans, Yüksek Lisans, Doktora, Doçentlik tez konuları ile taraftar
bulmuştur. İki binli yıllara gelinceye kadar, bu teoriyi çekinmeden
benimseyerek, kitap yazarak katkı verenler: M. S. Hatipoğlu (“İslam’ın Aktüel
Değeri”), Adil Çiftçi (“Fazlurrahman ile İslam’ı Yeniden Düşünmek” –Doktora
tezi-), İlhami Güler (“Sabit Din-Dinamik Şeriat”) ve Ömer Özsoy (“Tarihselcilik
Yazıları”) dır.
İki binlerden sonra ise, M. Öztürk
(“Kur’an’ın Dili ve Retoriği”) ve Hayri Kırbaşoğlu (“Müslüman Kalarak
Yenilenme”) katkı vermiştir. Mustafa Öztürk, tefsir malzemesini kullanarak
yapmış olduğu birçok çalışma ile “Tarihselcilik” in kitap okuyan muhafazakâr
camiada tanınmasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca medyada (Tv-Video) yaptığı
programlar ile bu teorinin ilgili kamuoyuna ulaşmasına vesile olmuştur.
Fazlurrahman’ın “Tarihselcilik” teorisi,
Türkiye’de Hadis çalışmalarına da ciddi katkılarda bulunmuştur. Başta Hayri
Kırbaşoğlu’nun çalışmaları olmak üzere (örneğin: “Sünneti Çağa Taşımak”) birçok
çalışma yapılmıştır. İstanbul’da kurulan “Kur’an Araştırmaları Merkezi
(KURAMER)” Tarihselcilik teorisi merkezli bir çok sempozyum düzenlemiş ve
yayınlar yapmıştır. Ayrıca Türkiye’de İslam Tarihi ve Siyer çalışmaları da
Tarihselcilikten ciddi düzeyde etkilenmiştir. Mehmet Azimli, İsrafil Balcı,
Enver Arpa, Adnan Demircan’ın… çalışmaları, buna örnek olarak verilebilir.
Bazıları da, “Tarihselcilik” kavramının,
yerli-geleneksel değil; Batı kökenli “Hermenötik disiplinine ait olmasından
irite olarak benzer görüşleri, “Makasıt” kavramı ile ifade etmeye çalıştılar.
Makasıt teorisi, Tarihselciliğin yaslandığı netafizik-ahlaki zemindir. Ancak,
Tarihselcilik, buradan kalkarak somut adım atma ve söz/hüküm vermek iken;
Makasıta vurgu yapanlar, -çekindiklerinden mi bilinmez- somut bir şey
söylemiyorlar. Örneğin: Şahitlikte iki kadının bir erkeğe denk olmasının(2/282)
bugünkü “makasıt”ı hakkında ne düşündüklerini bilmiyoruz.
3- GENENEKSEL-KATI MUHAFAZAKAR
TEPKİ
İlahiyat Fakültelerinde veya dışarda
(Tarikat-Cemaat) Gelenekselci veya katı Muhafazakâr çevreler, bu yaklaşıma
şiddetle tepki göstermiştir. “Babam öyle diyo” çocuk psikolojisi ile geleneksel
sünni teoriyi (Kelam-ı Kadim) şiddetle korumaya çalışmışlardır. Fazlurrahman’ın
dediği gibi “dürüstçe” Tanrının muradını aktüel olgular içinde arama cüretini
ve cesaretini gösteremeyen bu tepkinin, arkasında biri ” samimi olarak”
Tanrının sözünden çıkmamak saiki; biri de, sözden çıkmama olarak “çocukça bir
korku” barındırdığı kanaatindeyim: “Selefilik”. Bunlar, Tarihselciliği,
Kur’an’ı “tarihe gömmek” olarak itham ettiler. Tarihselcilerin cümlelerini
cımbızlayarak sosyal medyada linç kampanyaları düzenlediler. Çalıştıkları
kurumlardan atılmaları için davalar açtılar. Tarihselcilik, tarihsel olguları
yorumlamada sosyal-bilimsel bir teori olduğu halde (Historical-Critical
Approach); onlar, bunu, yeni bir “sapıklık” veya “mezhep” olarak algıladılar.
Oysa, yetişkin/âkil-baliğ olanlar, sözden
değil; yoldan çıkmamakla mükelleftirler. Yoldan çıkmamak için, gerektiğinde
sözden çıkılır. Tanrı, hikmetle buyurur. “İman” konusu ve değişmez buyruklar
(Tevhit-Mead-Nübüvvet), “anlama” konusu buyruklardan (ahlak-hukuk-siyaset-iktisat)
farklıdır. Tanrının bütün buyrukları, bir kere ve bütün zamanlar için değişmez
değildir; vahiy tarihi, bunun şahididir.
4- ‘ONLY KUR’AN’CILAR
Bir de “Only Kur’an” diyen “Evrensel
Kur’an”cılar var. Bunlar, Fıkıh ve Hadis konusunda kolayca Tarihselci
oluyorlar. Hatta zahmete girmemek için bu malzemeyi “Emevi Uydurması” deyip
toptan reddederek kolayca işin içinden sıyrılıyorlar. Bunlar, Tarihselciler
gibi; Kur’an’ın bazı hukuki hükümlerinin, bugün aynı ile uygulanamayacağına
vicdanen kanaat getirmiş oldukları halde; bunların yenilenmesi gerektiğine
–Allahtan veya İnsanlardan korktukları veya dogmatik oldukları için- dilleri
varmadığından dolayı; kelimelere, kavramlara ve ifadelere çeşitli dil
cambazlıkları ile takla attırıyorlar. Örneğin “vadribuhunne”(4/34) ifadesindeki
“da-ra-be” fiilinin bin dört yüz senelik tarihsel ve toplumsal bağlamdaki
“dövme-vurma” anlamından kaçmak için, lügatte bulunan otuz anlamından
beğendiklerini verdiler. Bir başka örnek, “Fektau eydiyahuma=Ellerini kesin” (5/38)
ifadesini, sentaks (kullanım) ve tarihsel bağlamından kopararak/kıvırarak, ona
mecazi bir anlam olan (ellerini çekin/engelleyin) anlamını yüklediler. Böyle
yüzlerce örnek mevcuttur. Oysa Wittgenstein’ın dediği gibi anlam, lügatte
değil; kullanımdadır, sentaksta ve tarihsel bağlamdadır.
5- İPİNİ KOPARANLAR
Tarihselcilik tartışmaları, bir de “İpini
kırmak” veya “Evden kaçmak” isteyenler için, bulunmaz Bursa kumaşı olmuştur.
Geç öğrenenlerin sesi çok çıkar. Bunlar, soyut, felsefi, derin düşünme yerine;
kolay ahkâm kesmeyi marifet sanan, sığ silahşörlerdir. Tarihselciliği vesile
yaparak “Deizm”e kaymışlardır. Türkiye’de Deizm tartışması, felsefi-teolojik
bir tartışma değil; mevcut teolojik(sünni) ve pratik temsilcilerin
performansından doğmuş bir dinden soğuma-nefret ve kopma durumudur.
Fazlurrahman’ın teorisini yazdığı
“Tarihselcilik” ile hiçbir ilişkisi olmayan bir tarzdaki yorumlarda ya
“Lafız-mana ayrımı” yaparak, vahyin Hz. Muhammed’e bütün olarak veya mana yolu
ile geldiği; onu cümlelere dökenin kendisi olduğu yollu ılımlı veya Kur’an’ın
doğrudan Hz. Muhammed tarafından vazedildiği gibi iddialarda bulundular.
Bunlardan bazıları, Kur’an’daki bazı konuları veya bazı ifadeleri, kendi
kafalarındaki Tanrı tasavvuruna yakıştıramayarak, bu cümlelerin, olsa olsa, Hz.
Muhammed’e ait olduğunu iddia ettiler. Tarihselciliği “mal bulmuş Mağribî” gibi
harcadılar. Kendi kişisel itibarlarına malzeme yaptılar. Çarçur ettiler.
Fazlurrahman’ın gayesi, Kur’an’ın
evrensel mesajını tarihin enkazı altından çıkarıp, modern çağın metafizik, etik
ve sosyo-politik sorunlarına bir “mukabele”de bulunmak iken; bazıları, her gün
Kur’an’dan veya Tefsir kaynaklarından yeni bir “tarihsel” mevzu bulup,
Kur’an’ın “mesajının”, halk nezdinde buharlaşmasına, itibardan düşmesine
katkıda bulundular. Fazlurrahman’ın yöntemi, Kur’an’ın nazil olduğu çağa gidip,
ondaki tarihsel olan unsurları teşhis edip, evrensel mesajı alıp buraya gelmeyi
ve somut-pratik ahlaki, hukuki, iktisadi ve politik sorunlarımızı, bu ilkeler
ışığında çözmeyi içerirken; onlar sadece oraya gidip, buraya gelemediler.
Fazlurrahman’ın dini bir kaygısı, derdi-davası varken; onlar bu teoriyi salt
akademik tartışma malzemesi, tebliğ konusu, program mevzusu yaptılar.
6- SONUÇ
Hasılı, Tarihselciliği, -benim formüle
etmemle “Sabit Din Dinamik Şeriat” -,Türkiye’de asaletini koruyan ve tarihin
enkazı altında olan Kur’an’ın evrensel mesajını, çağın metafizik, ahlaki,
hukuki, iktisadi ve siyasi sorunlarının çözümü için bir “mukabele” de bulunma
“dava”sı olarak görenler ve bu uğurda emek harcayanlar olduğu gibi; onu, evden
kaçmak veya ipini koparmak için, izin olarak görenler ve kişisel itibar için
malzeme olarak kullananlar da mevcuttur.